İçinde ön olan 6 harfli 24 kelime var. İçerisinde ÖN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ön olan kelimeler listesine ya da Sonu ön ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÖNERME
-
-
[isim]
Önermek işi
-
Kabul edilmesi için öne sürülen düşünce, teklif
-
Bir savı öne süren veya bir durumu dile getiren cümle, belli bir yorumda belli bir doğruluk değeri kazanan düzgün deyim, kaziye
-
[isim]
Önermek işi
- ÖNERTİ
-
-
[isim]
Şartlı bir önermenin şartı anlatan ön bölümü: "Duman çıkıyorsa ateş vardır" sözünde "duman çıkıyorsa" şartı bir önertidir
-
[isim]
Şartlı bir önermenin şartı anlatan ön bölümü: "Duman çıkıyorsa ateş vardır" sözünde "duman çıkıyorsa" şartı bir önertidir
- ÖNAYAK
-
-
[sıfat]
Bir işte öncü, işi yürüten (kimse)
- "Bu işte de önayak olmuş ve neler becermiş." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Bir işte öncü, işi yürüten (kimse)
- GÖNENÇ
-
-
[isim]
Bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşama, refah
- "Yurtta istediğimiz gönenci sağlamak için çok çalışmalıyız."
-
[isim]
Bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşama, refah
- ÖNCECİ
- ...
- BÖNLÜK
-
-
[isim]
Bön olma durumu, budalalık, aptallık, sersemlik, saflık
-
[isim]
Bön olma durumu, budalalık, aptallık, sersemlik, saflık
- ÖNGÖRÜ
-
-
[isim]
Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme ve ona göre davranma
-
[isim]
Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme ve ona göre davranma
- ÖNCEKİ
-
-
[sıfat]
Önce olan, evvelki, mukaddem, sabık
- "Önceki başkan."
-
[sıfat]
Önce olan, evvelki, mukaddem, sabık
- YÖNDEŞ
-
-
[sıfat]
Yönü aynı olan, aynı yöne bakan
-
[sıfat]
Yönü aynı olan, aynı yöne bakan
- ÖNOLOG
- ...
- YÖNBUL
-
-
[isim]
Her türlü arazide harita ve pusula yardımıyla katılımcıların denetim noktalarını bulmaya çalıştıkları bir doğa sporu, oryantiring
-
[isim]
Her türlü arazide harita ve pusula yardımıyla katılımcıların denetim noktalarını bulmaya çalıştıkları bir doğa sporu, oryantiring
- ÖNERİŞ
-
-
[isim]
Önerme işi veya biçimi
-
[isim]
Önerme işi veya biçimi
- ÖNSEZİ
-
-
[isim]
Hiçbir belirti yokken bir şeyin olacağını sezme, içe doğma, hissikablelvuku, basiret, altıncı duyu veya his
- "Bir önsezi benliğini derinden derine yokluyor kuruntusuna kapılmıştı." (Tarık Buğra)
-
Temellendirilmeyen duygu, verilmemiş olanın, bilinmeyenin, özellikle gelecekle ilgili olanın önceden duyulması
-
[isim]
Hiçbir belirti yokken bir şeyin olacağını sezme, içe doğma, hissikablelvuku, basiret, altıncı duyu veya his
- DÖNGEL
-
-
[isim]
Muşmula
-
[isim]
Muşmula
- ÖNERGE
-
-
[isim]
Meclis, kongre vb. resmî bir toplantıda, herhangi bir konu veya sorunla ilgili olarak bir öneride bulunmak için üyelerden biri veya birçoğu tarafından başkanlığa verilen, oya konularak karar verilmesi istenen yazılı kâğıt, takrir
-
[isim]
Meclis, kongre vb. resmî bir toplantıda, herhangi bir konu veya sorunla ilgili olarak bir öneride bulunmak için üyelerden biri veya birçoğu tarafından başkanlığa verilen, oya konularak karar verilmesi istenen yazılı kâğıt, takrir
- GÖNDER
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
Üvendire
-
Kayık ve yelkenli gemilere yön vermeye yarayan, ucunda metal olan ağaç sopa
-
[isim]
Bayrak direği
-
Üvendire
- YÖNDER
- ...
- DÖNMEK
-
-
[nsz]
Kendi ekseni üzerinde veya başka bir şeyin dolayında hareket etmek
- "İçeride anahtarın acı bir gıcırtısıyla döndüğünü duydum." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Bahçenin içinde döne dolaşa meşhur kuyunun yanına geldiğimiz zaman..." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Şimdi dönüp geriye baktığımda ne görüyorum? Kimi insanlar hayatımızı bir karikatüre çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar." (Sulhi Dölek)
-
[-den]
Geri gelmek, geri gitmek
- "Ertesi gün aynı yoldan Bodrum'a döndük." (Halikarnas Balıkçısı)
- "Yirmi sene hep aynı renkler içinde dönüp dolaştık." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[-e]
Yönelmek
- "Babam birdenbire bana döndü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Sapmak
- "Gülümseyerek bir köşeyi döndü." (Peyami Safa)
-
[-e]
Bir şeyi andıracak duruma girmek, benzemek
- "Dikmen yolları, mabede adak için gidenlerin yollarına dönmüştü." (Aka Gündüz)
-
Sınıfta kalmak
- "Çocuk çalışmazsa bu yıl döner."
-
[-e]
Durumdan duruma geçmek, değişmek, olduğundan daha değişik bir durum almak, benzemek
- "Erkekler tekaüt olunca çocuğa dönüyorlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-de]
Belirli bir yerde dolaşmak
-
[-de]
Kendini bir yandan bir yana çevirmek
- "Yatağında sabaha kadar dönüp durdu."
-
Yönetilmek, düzene konulmak, çekip çevrilmek
-
[-e]
Söz konusu etmek, hatırlamak
- "Biz yine onun gençliğine, lise öğretmeni olduğu zamana dönelim." (Haldun Taner)
-
[-e]
Bırakılan bir konu veya işe başlamak
-
Hileyle, gizlice yapılmak
- "Burada bir şeyler oluyor, bir şeyler dönüyor ama anlayamıyorum." (Refik Halit Karay)
-
İnanç, din veya düşüncesini değiştirmek
- "... annesinin İtalyan Yahudisiyken döndüğünü söylemişti." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Kendi ekseni üzerinde veya başka bir şeyin dolayında hareket etmek
- HANÖNÜ
- ...
- SÖNMEK
-
-
[nsz]
Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak
- "Son yıldız vadinin üstünde bir yanıp bir sönüyordu." (Tarık Buğra)
-
Parlaklığını, ışığını yitirmek
-
Hava veya başka bir gaz ile şişirilmiş bir şeyin havası kaçıp şişkinliği inmek
- "Balon söndü."
-
Yanardağ etkinliğini yitirmek
-
Duygular dinmek, yatışmak, etkisini yitirmek
- "Öfkeleri bir yaz fırtınası gibi birdenbire sönüverdi." (Ömer Seyfettin)
-
Gerilemek, parlaklık ve önemini yitirmek
- "Münakaşa tekrar eski hızını alamayarak biraz sonra söndü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Ses duyulmaz olmak
-
Tükenmek, yok olmak, yitmek
- "Esmer lekeler, sönmüş sivilcelerden artakalan çukurlar, kabarcıklar yüzünü yayık ayranına çevirmiş." (Salâh Birsel)
-
[nsz]
Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak