İçinde ö olan 6 harfli 307 kelime var. İçerisinde Ö harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ö harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇÖĞMEK
-
-
[nsz]
Alçalmak, aşağıya inmek
-
[nsz]
Alçalmak, aşağıya inmek
- ÖĞÜRÜŞ
-
-
[isim]
Öğürme işi veya biçimi
-
[isim]
Öğürme işi veya biçimi
- MİLFÖY
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Milföy hamuru
-
[isim]
Milföy hamuru
- ÖZBEÖZ
-
-
[sıfat]
Gerçek, öz (I)
- "Bu özbeöz İstanbul efendisi, makalelerini, romanlarını kendine özgü naif resimlerle süslerdi." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Gerçek, öz (I)
- SMAÇÖR
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Voleybolda file üzerinde karşı alana doğru yukarıdan aşağıya topu sertçe yere vuran oyuncu, kütör
-
[isim]
Voleybolda file üzerinde karşı alana doğru yukarıdan aşağıya topu sertçe yere vuran oyuncu, kütör
- ŞÖMİNE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, ocak
- "Müsveddeleri harıl harıl yanan açık şömineye atıyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, ocak
- KÖFTER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Üzüm şırasıyla nişasta kaynatılıp dökülerek kesildikten sonra kurutulan bir çeşit pestil
-
[isim]
Üzüm şırasıyla nişasta kaynatılıp dökülerek kesildikten sonra kurutulan bir çeşit pestil
- GÖÇMEN
-
-
[sıfat]
Kendi ülkesinden ayrılarak yerleşmek için başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir
- "Ama biz de yeni göçmeniz, hâlden anlarız." (Nezihe Araz)
-
Sıcak iklimli ülkelere giden (hayvan)
-
[sıfat]
Kendi ülkesinden ayrılarak yerleşmek için başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir
- KLASÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yazılı kâğıtları düzenli ve sıralı bir biçimde korumak için kullanılan mukavva veya plastikten telli kap, cilbent, sıralaç
-
[isim]
Yazılı kâğıtları düzenli ve sıralı bir biçimde korumak için kullanılan mukavva veya plastikten telli kap, cilbent, sıralaç
- ÖDENCE
-
-
[isim]
Tazminat
-
[isim]
Tazminat
- GÖMGÖK
-
-
[sıfat]
Her yanı mavi, masmavi
-
[sıfat]
Her yanı mavi, masmavi
- GÖYMEK
-
-
[-i]
Yakmak
-
[-i]
Yakmak
- YÖNDEŞ
-
-
[sıfat]
Yönü aynı olan, aynı yöne bakan
-
[sıfat]
Yönü aynı olan, aynı yöne bakan
- ÖLÇÜLÜ
-
-
[sıfat]
Ölçüsü alınmış, ölçülmüş
-
Ilımlı
- "Rabia ile iki dansımda da gayet ölçülü, vakarlı hareket etmiştim." (Refik Halit Karay)
-
Belli bir ölçüye göre düzenlenmiş olan (manzume, düz yazı), vezinli, mevzun
- "... şiirleri, ölçülü, uyaklı sağlam şiirler." (Necati Cumalı)
-
[sıfat]
Ölçüsü alınmış, ölçülmüş
- DÖKMEK
-
-
[-i]
Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak
- "İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Belli bir yere boşaltmak
- "Sigara tablasını dökmek."
-
Akıtmak, düşürmek
- "Annem bunu sezdiği gün, babamın arkasından döktüğü yaşları unutacak kadar bedbaht olur." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-e]
Saçmak, serpmek
- "Tavuklara yem döktü."
-
Salmak, bırakmak
-
Üstünde bulunan bir şeyi düşürmek
- "Yapraklarını dökmüş iki söğüt ağacı..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Teninde kızamık, kızıl, suçiçeği hastalıklarında olduğu gibi kırmızı lekeler çıkmak
-
Maden, mum eriyiği veya çimento, alçı vb.ni kalıba akıtarak biçim vermek, döküm yapmak
- "Heykel ilkin çamurdan yapılıyor, sonra kalıbını çıkarıp tunçtan dökecekler." (Haldun Taner)
-
Sulu hamuru kızgın yağ veya tepsinin içine akıtarak pişirmek
- "Lokma dökmek. Kadayıf dökmek."
-
Bir yere çokça bir şey yığmak, taşımak
- "Sınıra asker dökmek."
-
[nsz]
Çok söylemek
- "Dil dökmek."
-
Bir şeyi yok etmek için atmak
- "Satılmayan hamsileri denize döktüler."
-
[-e]
Bir işte veya bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik yapmak
- "Şimdi maşallah açılmaya başladım diye söylenirsin, işi ahbaplığa dökersin, olur gider." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yakmak, tutuşturmak
- "Sabah ve akşam kahvaltıları için mangal döktürürdü. Mangal yakmak denmezdi. Mangalı dök, tutuştur denirdi." (Nezih Neyzi)
-
Kullanmak, harcamak, sarf etmek
- "Dimağ ve beden cevherlerini döken çocukları hesaplı bir kalori ile beslemek lazımdı." (Cahit Uçuk)
-
Çok sayıda öğrenciyi sınavda veya bir üst sınıfa geçirmede başarısız saymak
- "Sınıfın yarısını döktüler."
-
[nsz]
Bol bol vermek, ödemek, sarf etmek
- "Para dökmek."
-
Açığa vurmak, söylemek, ortaya koymak
- "Acaba biraz anlatsan, derdini döksen olmaz mı?"
-
[-i]
Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak
- GÖZEVİ
-
-
[isim]
Göz yuvası
- "Şimdi yeşil mavi gözleri daha keskin, gözevleri daha çöküktü." (Selim İleri)
-
[isim]
Göz yuvası
- ÖĞÜTÇÜ
-
-
[isim]
Öğüt veren kimse, nasihatçi
-
Vaiz
-
[isim]
Öğüt veren kimse, nasihatçi
- ÖDEYİŞ
- ...
- SÖVÜCÜ
-
-
Sövgücü
-
Sövgücü
- ÖPÜCÜK
-
-
[isim]
Sevgi göstermek için dudaklarıyla başka birisinin elini yüzünü öpme, öpüş, buse
- "Kocaman avuçlarından bir öpücük gönderdi." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Avucunun içine çikolata kokulu buz gibi bir dudak, bir öpücük kondurdu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Sevgi göstermek için dudaklarıyla başka birisinin elini yüzünü öpme, öpüş, buse