İçinde ö olan 6 harfli 307 kelime var. İçerisinde Ö harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ö harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ATÖLYE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Zanaatçıların veya resim, heykel sanatlarıyla uğraşanların çalıştığı yer, işlik
-
[isim]
Zanaatçıların veya resim, heykel sanatlarıyla uğraşanların çalıştığı yer, işlik
- ÖYLESİ
-
-
[sıfat]
Ona benzer, onun gibi
- "Bu otlakçıya canım kurban kardeşim! Bu herif öylesi değil ki!" (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Ona benzer, onun gibi
- ÖVÜNEK
-
-
[isim]
Övünülecek şey, övünç kaynağı veya sebebi
- "İnsanoğlu işte şimdi yine başlıca dayanağı ve övüneği olan sağduyusu ve bilinci ile eli şakağında düşünüyor." (Haldun Taner)
-
[isim]
Övünülecek şey, övünç kaynağı veya sebebi
- ÇÖLYAK
- ...
- ÖNAYAK
-
-
[sıfat]
Bir işte öncü, işi yürüten (kimse)
- "Bu işte de önayak olmuş ve neler becermiş." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Bir işte öncü, işi yürüten (kimse)
- SÖZLÜK
-
-
[isim]
Bir dilin bütün veya belli bir çağda kullanılmış kelime ve deyimlerini alfabe sırasına göre alarak tanımlarını yapan, açıklayan, başka dillerdeki karşılıklarını veren eser, lügat
- "Türkçe Sözlük. Tarama Sözlüğü. Fransızca-Türkçe Sözlük. Türkçeden Almancaya Sözlük."
-
[isim]
Bir dilin bütün veya belli bir çağda kullanılmış kelime ve deyimlerini alfabe sırasına göre alarak tanımlarını yapan, açıklayan, başka dillerdeki karşılıklarını veren eser, lügat
- GÖKSEL
-
-
[sıfat]
Gökle ilgili, semavi
-
[sıfat]
Gökle ilgili, semavi
- ÖLÜMLÜ
-
-
[sıfat]
Gelip geçici, kalımsız, fâni
- "Onu hâlâ hiç olmazsa rüyalarında ölümlülerin sevdiği gibi sevebilir." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
İnsan
-
[sıfat]
Gelip geçici, kalımsız, fâni
- KÜRSÖR
- ...
- ÖYLECE
-
-
[zarf]
O biçimde, tam öyle
- "Dudaklarının kenarını kırıştıran bir nefret duygusuyla öylece kaldı." (Peyami Safa)
-
Öylelikle
-
[zarf]
O biçimde, tam öyle
- KÖKSÜZ
-
-
[sıfat]
Kökü olmayan
-
Temeli, dayanağı veya aslı olmayan
- "Açık seçik bilgilere dayanmayan bir memleket sevgisinin ne kadar köksüz, ne kadar verimsiz olduğunu acı acı düşündüm." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[sıfat]
Kökü olmayan
- BRÜLÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yakmaç
-
[isim]
Yakmaç
- ÖRGÜLÜ
-
-
[sıfat]
Örgüsü olan, örgü biçiminde bulunan
- "Külahının altındaki örgülü beyaz saçlarını tutup koparmak ... ihtiyacını duydu." (Ömer Seyfettin)
-
Örülmüş
-
[sıfat]
Örgüsü olan, örgü biçiminde bulunan
- DÖNGEL
-
-
[isim]
Muşmula
-
[isim]
Muşmula
- ÖLÜLÜK
-
-
[isim]
Cansız kalma durumu, cansızlık
- "Kış müthiş olacak, kar yolları kapayacak, bembeyaz ovada ölülük uzayıp gidecek." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Cansız kalma durumu, cansızlık
- DÖKMEK
-
-
[-i]
Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak
- "İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Belli bir yere boşaltmak
- "Sigara tablasını dökmek."
-
Akıtmak, düşürmek
- "Annem bunu sezdiği gün, babamın arkasından döktüğü yaşları unutacak kadar bedbaht olur." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-e]
Saçmak, serpmek
- "Tavuklara yem döktü."
-
Salmak, bırakmak
-
Üstünde bulunan bir şeyi düşürmek
- "Yapraklarını dökmüş iki söğüt ağacı..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Teninde kızamık, kızıl, suçiçeği hastalıklarında olduğu gibi kırmızı lekeler çıkmak
-
Maden, mum eriyiği veya çimento, alçı vb.ni kalıba akıtarak biçim vermek, döküm yapmak
- "Heykel ilkin çamurdan yapılıyor, sonra kalıbını çıkarıp tunçtan dökecekler." (Haldun Taner)
-
Sulu hamuru kızgın yağ veya tepsinin içine akıtarak pişirmek
- "Lokma dökmek. Kadayıf dökmek."
-
Bir yere çokça bir şey yığmak, taşımak
- "Sınıra asker dökmek."
-
[nsz]
Çok söylemek
- "Dil dökmek."
-
Bir şeyi yok etmek için atmak
- "Satılmayan hamsileri denize döktüler."
-
[-e]
Bir işte veya bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik yapmak
- "Şimdi maşallah açılmaya başladım diye söylenirsin, işi ahbaplığa dökersin, olur gider." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yakmak, tutuşturmak
- "Sabah ve akşam kahvaltıları için mangal döktürürdü. Mangal yakmak denmezdi. Mangalı dök, tutuştur denirdi." (Nezih Neyzi)
-
Kullanmak, harcamak, sarf etmek
- "Dimağ ve beden cevherlerini döken çocukları hesaplı bir kalori ile beslemek lazımdı." (Cahit Uçuk)
-
Çok sayıda öğrenciyi sınavda veya bir üst sınıfa geçirmede başarısız saymak
- "Sınıfın yarısını döktüler."
-
[nsz]
Bol bol vermek, ödemek, sarf etmek
- "Para dökmek."
-
Açığa vurmak, söylemek, ortaya koymak
- "Acaba biraz anlatsan, derdini döksen olmaz mı?"
-
[-i]
Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak
- ÇÖKMEK
-
-
[nsz]
Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak
- "Toprak çökmek. Yol çökmek."
-
Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak
- "Tavan çökmek. Döşeme çökmek. Ev çökmek."
-
[-e]
Çömelmek
- "Suyun başına çöküp ellerini, yüzünü yıkamaya koyuldu." (Halit Fahri Ozansoy)
-
[-e]
Oturmak, birdenbire oturmak
- "Soluk soluğa yere çöktü." (Falih Rıfkı Atay)
-
Deve, sığır vb. olduğu yere oturmak
- "Boz renkli bir kaya, tıpkı çökmüş bir hecin sırtını andırıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Şakak, avurt vb. içeri doğru girmek, çukurlaşmak
- "Kadının yanakları daha fazla çöktü." (Halide Edip Adıvar)
-
Basmak, yayılmak
- "... konuşmaların cıvıltısıyla dolu salona, şimdi bir acayip sessizlik çökmüştü." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Sis, duman vb. inerek kaplamak
- "Alaca karanlıklar çökerken köşk bahçesinin parmaklıklarında görünmektedir." (Salâh Birsel)
-
Sarsılıp dinçliğini yitirmek
- "Şayet iradesiz bir adamsanız az zamanda çürüyüp çökmeniz pek mümkündür." (Refik Halit Karay)
-
Tortu dibe inmek
-
Son bulmak, yıkılıp dağılmak
- "Bizans İmparatorluğu 1453'te çöktü."
- "Bir gün vatan çöktü ve millî mabetler istila edildi." (Aka Gündüz)
-
[-e]
Yoğun bir biçimde duymak
- "Mustafa Kemal'in içine ilk defa bu lisede vatan kaygısı çöktü." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak
- FAKTÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Etken, etmen
- "Bütün hastalıklarda böyle ruh faktörleri bulunabilir." (Peyami Safa)
-
[isim]
Etken, etmen
- ÖGLENA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tatlı sularda yaşayan, kamçı biçimindeki uzantısı ile hareket eden mekik biçimindeki bir hücreli
-
[isim]
Tatlı sularda yaşayan, kamçı biçimindeki uzantısı ile hareket eden mekik biçimindeki bir hücreli
- GÖRELİ
-
-
[sıfat]
Göreceli
-
[sıfat]
Göreceli