İçinde ö olan 5 harfli 266 kelime var. İçerisinde Ö harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ö harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BÖLÜK
-
-
[isim]
Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım
- "Bir kandil günü öteki bölükteki büyük hanımın elini öpmeye gitmiştim." (Burhan Felek)
-
Saç örgüsü
-
Hizip
-
Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur oluşturan ve öbür birliklerin temeli sayılan birlik
- "Şehre giren kuvvetlerimiz iki süvari bölüğünden ibaretmiş." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
On kuralına göre yazılan bir tam sayının, sağdan sola doğru üçer üçer ayrılan basamaklarından her bir üçlü takımı
- "Birler bölüğü, binler bölüğü, milyonlar bölüğü."
-
[isim]
Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım
- ÖTÜRÜ
-
-
[zarf]
Bir şeyden dolayı, bir şey yüzünden, dolayı, naşi
- "Sonunda biz bu hareketimizden ötürü on bir ay hapse mahkûm olduk." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[zarf]
Bir şeyden dolayı, bir şey yüzünden, dolayı, naşi
- GÖNCÜ
-
-
[isim]
Ham veya işlenmiş deri satan kimse
-
Ayakkabı tamircisi
-
[isim]
Ham veya işlenmiş deri satan kimse
- KÖYLÜ
-
-
[sıfat]
Köyde yaşayan veya köyde doğmuş olan
- "Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun / Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini." (Ömer Bedrettin Uşaklı)
-
[isim]
Köydeş
- "Hasan benim köylümdür."
-
[isim]
Köy halkı
- "Köylüleri, özellikle onları çok iyi tanıyordu." (Tarık Buğra)
-
Kaba, anlayışsız
- "Otomobilin içinden köylü kılıklı, tıknaz bir adam çıktı." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Köyde yaşayan veya köyde doğmuş olan
- ÖRDEK
-
-
[isim]
Perde ayaklılardan, evcil ve yabani türleri bulunan su kuşu (Anas)
- "Üç ördek onları görünce paytak paytak kaçıştılar." (Haldun Taner)
-
Yataktan kalkamayacak durumdaki erkek hastaların içine idrarlarını yaptıkları kap, lazımlık, oturak
-
Otobüs ve minibüs sürücülerinin yollardan aldıkları yolcular için kullandıkları bir söz
-
Hile ile para sızdırılacak kimse, enayi
-
[isim]
Perde ayaklılardan, evcil ve yabani türleri bulunan su kuşu (Anas)
- GÖBEK
-
-
[isim]
İnsan ve memeli hayvanlarda göbek bağının düşmesinden sonra karnın ortasında bulunan çukurluk
- "Düğmeleri birer birer açtı göbeğine dek." (Zeyyat Selimoğlu)
- "Dillere destan olan oturak âlemlerinde göbeği atan, erkek değil, kadındır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Meclisten geçirinceye kadar göbeğim çatlamıştı." (Halide Edip Adıvar)
-
Yağ bağlamış şişman karın
- "Göbeğini eritmek için her sabah bir saat yol yürür."
- "Dolmuştan inince bir yandan saatine bakar, bir yandan da göbek atarmış, daha bir saat var, diye." (Haldun Taner)
-
Şehir, ülke vb.nin orta kısmı
- "İsviçre'nin göbeğinde, nerde ise bilmem kaçıncı Türk Moskof muharebesi patlamak üzere idi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bazı sebze ve meyvelerin orta kısmı
-
Bahçe, halı, tavan, tepsi vb. süslü şeylerin ortalarındaki biçim
- "Bu halının göbeği pek zarif."
-
Hızı azaltarak trafiği yönetmek amacıyla bir kavşağın girişine yerleştirilen çember veya üçgen biçimindeki ada
-
Kağnı tekerleğinin ortası, araba tekerleğinin dingil geçen yeri
-
Değirmen taşının ortası
-
Kilitleme sistemlerinde, anahtar dişlerinin tam olarak birbirine oturduğu pirinç yuva
-
Dölütte, yumurtanın dölüt dışında kalan bölümlerle ilişkisini sağlayan organların çıktığı yer
-
Kuşak, nesil, batın
- "Temiz bir isim, züğürt evlatlarda ancak bir, nihayet iki göbek dayanabilir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Ön ve arka tekerlerin ortasına oturtulmuş mil üzerinde dönen ve teker tellerinin takılmasına yarayan parça
-
[isim]
İnsan ve memeli hayvanlarda göbek bağının düşmesinden sonra karnın ortasında bulunan çukurluk
- DÖNEK
-
-
İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse), kahpe
-
İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse), kahpe
- DÖNÜK
-
-
[sıfat]
Dönmüş, çevrilmiş (kimse)
- "Ayağa kalkmıştı. Arkası bana dönüktü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yönelmiş
- "Halka dönük bir eğitim."
-
[sıfat]
Dönmüş, çevrilmiş (kimse)
- ÖDLEK
-
-
[sıfat]
Korkak, tabansız, yüreksiz
- "Oda arkadaşım geceleri bir tavşan gibi ödlekti." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Korkak, tabansız, yüreksiz
- PÖÇÜK
-
-
[isim]
Kuyruk sokumu, kuyruk
-
[isim]
Kuyruk sokumu, kuyruk
- MAJÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Büyük, önemli
-
[isim]
Bir makam, bir akort veya bir aralığın oluşma biçimi
-
[isim]
Büyük önerme
-
[sıfat]
Büyük, önemli
- GÖRGÜ
-
-
[isim]
Bir toplum içinde var olan ve uyulması gereken saygı ve incelik davranışları, terbiye
- "İçinde yaşadığımız aynı çevre, aynı görgü, beni tamamıyla onlara benzetmiyor." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Bir kimsenin, yaşayarak ve deneyerek elde ettiği birikim, deneyim
-
Görmüş olma durumu
- "Görgü tanığı."
-
[isim]
Bir toplum içinde var olan ve uyulması gereken saygı ve incelik davranışları, terbiye
- GÖZGÜ
-
-
[isim]
Ayna
-
[isim]
Ayna
- ÖRMEK
-
-
[-i]
İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak
- "Balık ağı örerken, ağları tamir ederken okur o!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kumaşlardaki delikleri elde iplikle besleyerek kapatmak
- "Paltonun sırtını güve yemişti de ben örmüştüm." (Burhan Felek)
-
Saç, yele vb. şeylerin tellerini birkaç bölüme ayırıp birbirine geçirmek yolu ile dağınıklıktan kurtarmak
- "Kız saçlarını örmüş."
-
Duvar yapmak veya onarmak
- "Bu duvarı iki günde ördüler."
-
Estetik kaygıyla, duygulu biçimde bir güzelliği ortaya koymak
- "Bu yeni zevke göre, şiir ve nesir örenler yok." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Müzik, edebiyat vb.nde bir özelliği oluşturmak, ortaya koymak
- "Yaşadıkça kendi kabuğunu yetiştiren sümüklü böcek gibi talihimizi biz kendimiz öreriz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[-i]
İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak
- TERÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş
- "Fransız ihtilalinin teröründen kaçanlar da bunlara eklenmiş." (Haldun Taner)
-
[isim]
Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş
- ÖLÇÜT
-
-
[isim]
Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter
- "Geç kalmış bile olsak biz Batı'ya, Batı'nın uygarlık ölçü ve ölçütlerine çoktan uymuşuz." (Tarık Dursun K)
-
[isim]
Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter
- ÖRTÜŞ
-
-
[isim]
Örtme işi veya biçimi
-
[isim]
Örtme işi veya biçimi
- DÖNGÜ
-
-
[isim]
Kısır döngü
-
[isim]
Kısır döngü
- DÖLÜT
-
-
[isim]
Embriyonun, bütün organları belirdikten sonra aldığı ad, cenin
-
[isim]
Embriyonun, bütün organları belirdikten sonra aldığı ad, cenin
- DÖNÜŞ
-
-
[isim]
Dönme işi veya biçimi
- "Artık serbestim, koynumda terhis kâğıdımla dönüş yolundayım." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Oyuncunun bir ayağını yerden kesmeden yaptığı dönme hareketi
-
[isim]
Dönme işi veya biçimi