İçinde ö olan 3 harfli 45 kelime var. İçerisinde Ö harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ö harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

LÖP

  1. [sıfat] İri ve yumuşak

YÖN

  1. [isim] Belli bir noktaya göre olan yer, taraf
  2. Bir şeyin belli bir noktaya baktığı yan, veçhe
    • "Binanın batı yönü."
  3. Bir yere gitmek için izlenen yol, cihet, istikamet
    • "Bolu yönüne."
  4. Tutulacak, izlenecek yol
    • "İşin ekonomik yönü."

KÖK

  1. [isim] Bitkileri toprağa bağlayan ve onların, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm
    • "Benliğe kök salan gönül bağlarını kim tarif edebilir?" (Halide Edip Adıvar)
    • "Bu işi kökünden halletmek için kızını derhâl evlendirmeye karar vermişti." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
    • "Kelebeklerin kökünün kuruduğu bir dünyada çocuk istemem." (Tahsin Yücel)
    • "Bizimkilerin de amacı aynı / Doğan güneşle birlikte kökünüzü kazıyıp / Yeryüzünde bırakmamak izinizi." (Turan Oflazoğlu)
  2. Süsende olduğu gibi yer üstüne sap çıkaran çok yıllık yer altı gövdesi
  3. Bazı şeylerde dip bölüm
    • "Diş kökü."
  4. Sapıyla çıkarılan bitkilerde tane
    • "Üç kök maydanoz."
  5. Dip, temel, esas
    • "Ta gölden başlayan tipi ve fırtına Şebben'in sıcak evini kökünden sarsıyordu." (Halide Edip Adıvar)
  6. Kaynak, köken
    • "Ölenle, son zamanları gevşeyen, azalan fakat kökleri mazinin sağlamlığı içinde kalan eski bir aşinalığım vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  7. Bir kimseyi bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü
  8. Kelimenin her türlü ek çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü: Yaptırmak kelimesinde kök, yap- bölümüdür
  9. Olağan şartlarda çevresinden yalıtılamayan ancak birçok tepkimede nitelik değiştirmeden geçebilen atom kümesi
  10. Denklemde bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek veya birleşik değer

KÖR

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Görme engelli
    • "Körü körüne duygululuk sanatçıyı da körün değneğiyle yolunu araması gibi zavallı duruma düşürür." (Necati Cumalı)
    • "Kör olası sanatın ne ölçüsü var ne de tartısı." (Orhan Veli Kanık)
    • "Evde, kör değneğini bellemiş gibi sabahları, biraz kızarmış ekmek, tereyağı ve reçelle çay içtiğimiz hâlde, bunlar, eniştemizin köşkünde bir öğle yemeği miktarına çıkar." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "Orada da bazı kimseler sanat denince ille kuru, basit, yalın kat, kör kör parmağım gözüne bir üslubu anlıyorlar." (Haldun Taner)
  2. Keskinliği yeterli olmayan
    • "Kör bıçak. Kör makas."
  3. Az aydınlık veren
    • "Sahanlığın üstünde bir kör kandil yanıyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  4. Kötü
    • "Vakıa bu kör siyaset yüzünden Türklük Rumeli'den çıktı." (Yahya Kemal Beyatlı)
  5. Arkası tıkalı olan veya işlek olmayan
    • "Kör sokak."
  6. Olguları sezme ve kavrama yetisi, dikkati olmayan
  7. Duyarlığını yitirmiş
    • "Muhitimiz bize karşı her an kör, sağır ve şuursuzdur." (Abdülhak Şinasi Hisar)

SÖR

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manastırda yaşayan kadın
  2. Katolik mezhebinde dinle ilgili bir yükümlülük almayan ancak din uğruna hemşirelik, hasta bakıcılık vb. işlerde çalışan kadın

GÖL

  1. [isim] Oluşması genellikle tektonik, volkanik vb. olaylara bağlı olan, toprakla çevrili, derin ve geniş, tuzlu veya tuzsuz durgun su örtüsü
    • "Gölün üstünde güneşin doğuşuna batışına, aylı gecelere doyum olmuyordu." (Necati Cumalı)
  2. Yapay su birikintisi

ÖTE

  1. [isim] Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera
    • "Köşklerin biraz ötesinde köy kulübelerine benzer derme çatma evler görülürdü." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "Hasta da olsalar yapmıyorum işte! Ötesi var mı? İşte başhekim, git söyle." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Ötesi yok, bütün sinirlerim, iliklerim âşık oluverdi işte!" (Aka Gündüz)
  2. Bir şeyin arkadan gelen bölümü
    • "İşin ötesi kolay."
  3. [sıfat] Bulunulan yere göre karşı yanda olan
    • "Evimizin bir yanı bahçe, öte yanı sokaktı." (Memduh Şevket Esendal)
  4. [sıfat] Daha fazla, çok
    • "Güzel olduğu pek iddia edilmezdi ama güzellikten de öte güçlü bir çekiciliği vardı." (Haldun Taner)

PÖF

  1. [ünlem] İğrenme anlatan bir söz
    • "Pöf, ne pis koku!"

ÖRF

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek
    • "Yaşandığı asrın örf ve âdetlerini belirtmek bakımından kıymetli bulmuyor değilim." (Refik Halit Karay)

GÖÇ

  1. [isim] Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret
    • "Obalarının hâlâ arkası kesilmeyen göçleri devam etmekte idi." (Samiha Ayverdi)
    • "Kalktı göç eyledi Afşar elleri." (Dadaloğlu)
  2. Evden eve taşınma, nakil
    • "Her sene, zamanı gelince İstanbul'un mahallelerinde Boğaz'ın köylerine göçler başlardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  3. Taşınma sırasında götürülen ev eşyaları
  4. Kuşların, geyiklerin, yarasaların, bazı balık ve böceklerin mevsim, iklim, besin miktarı vb.ne göre çevre değiştirmeleri

PÖÇ

  1. [isim] Kuyruk sokumu kemiği

GÖR
...
HÖT

  1. [ünlem] Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz

TÖZ

  1. [isim] Kök, asıl, cevher
  2. Değişenlerin özünde değişmeden kaldığı varsayılan idealist kavram, cevher

FÖN

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Sıcak, kuru ve sert esen bir tür rüzgâr
  2. Bu rüzgârı veren bir aletle saçı kurutup biçim vererek tarama

GÖT

  1. [isim] Anüs
  2. Alt taraf, dip
  3. Kaba et, kıç, popo
  4. Güç veya yüreklilik

ÖKE

  1. [isim] Deha sahibi kimse, dâhi

BÖN

  1. [sıfat] Budala, saf, avanak, ahmak
    • "Genç adam çirkin hatta biraz bön." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Söyleyecek söz bulamıyor, bön bön ihtiyar Rum'un yüzüne bakıyordum." (Reşat Nuri Güntekin)

FÖY

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kısa bilgileri içeren belge

DÖL

  1. [isim] Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil
    • "Macarların çoğunun bize benzeyişinin bir nedeni de bu döl karışmasıdır." (Haldun Taner)
  2. Yavru, çocuk
    • "Yarenlik mi ediyordun, Kara Osman'ın dölüyle?" (Turan Oflazoğlu)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü