İçinde ça olan 5 harfli 97 kelime var. İçerisinde ÇA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ça olan kelimeler listesine ya da Sonu ça ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A Ç Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AÇ
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇATIK
-
-
[sıfat]
Çatılmış olan
- "O çatık kara kaşlı, al yanaklı hanımın kucağına oturmak lazım gelmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Çatılmış olan
- ÇAMAŞ
- ...
- KOÇAN
-
-
[isim]
Marul, lahana vb. sebzelerde yaprakların çıktığı sert gövde
-
Mısırın tanelerini taşıyan, üzeri yaprakla sarılı, püsküllü meyvesi
-
Mısırın taneleri atıldıktan sonra kalan sert bölüm
-
Defter biçimindeki makbuz ve biletlerin zımbalı bölümü koparıldıktan sonra cilde bağlı kalan parçası
- "Makbuz koçanı."
-
Belge, izin belgesi
- "Kafa koçanı."
-
Tapu senedi
- "Cebinde de otuz dönümlük bir tütün koçanı vardı." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Marul, lahana vb. sebzelerde yaprakların çıktığı sert gövde
- ÇAKRA
-
-
[isim]
Vücuttaki enerji üreten noktalardan her biri
-
[isim]
Vücuttaki enerji üreten noktalardan her biri
- ÇALIK
-
-
[sıfat]
Çarpık
- "Ağzı burnu çalık."
-
Verev kesilmiş
- "Kumaşın bir yanı çalık."
-
Doğal olmaktan uzaklaşmış, kendi renginden olmayan
- "Aklı çalık. Rengi çalık."
-
Adı defterden silinmiş
-
Yüzünde çıban veya yara yeri olan
-
[isim]
Çıban yeri
-
[isim]
Koyunlarda çiçek hastalığı
-
[isim]
Çalgın
-
Yan yan giden
- "Çalık at."
-
[sıfat]
Çarpık
- ÇAVUN
-
-
[isim]
Hayvan derisinden veya çavdan yapılmış kırbaç
-
[isim]
Hayvan derisinden veya çavdan yapılmış kırbaç
- SIRÇA
-
-
[isim]
Cam
- "Mermere düşen sırça gibi tuz buz oldu." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Camdan yapılmış
- "Kadınlar kollarında birçok sırça bilezikler taşırlardı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Cam
- ÇALIŞ
-
-
[isim]
Çalma işi veya biçimi
- "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Çalma işi veya biçimi
- ÇAYCI
-
-
[isim]
Çay demleyip satan kimse
- "Elbet çarşıda bir kahve, bir çaycı dükkânı bulurum." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Çay yetiştiricisi
-
Çay içmeye düşkün, çay tiryakisi
-
Çay demlenip satılan yer
-
[isim]
Çay demleyip satan kimse
- ÇARHA
- ...
- ÇAPAR
-
-
[isim]
Postacı, ulak
-
[sıfat]
Benekli, alacalı (hayvan ve bitki)
-
[sıfat]
Akşın
-
Çiçek bozuğu yüz
-
[isim]
Postacı, ulak
- ÇARŞI
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dükkânların bulunduğu alışveriş yeri
- "Elbet çarşıda bir kahve, bir çaycı dükkânı bulurum." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Her gün çarşı pazar dolaşarak ona küçük bir apartman hazırlamaya çalışıyoruz." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Dükkânların bulunduğu alışveriş yeri
- KOPÇA
-
Kelime Kökeni : Macarca
-
[isim]
Bir giysinin iki yanını bitiştirmeye yarayan ve metal bir halka ile bir çengelden oluşan araç, agraf
- "Sedef bir kopça, kirli ve incecik boynunu sıkmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Bir giysinin iki yanını bitiştirmeye yarayan ve metal bir halka ile bir çengelden oluşan araç, agraf
- SIKÇA
-
-
[zarf]
Oldukça sık
-
[zarf]
Oldukça sık
- ÇAĞRI
-
-
[isim]
Birinin bir yere gelmesini isteme, davet
- "Bu gizli çağrı neden icap ediyordu?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Çağrı cihazı
-
[isim]
Birinin bir yere gelmesini isteme, davet
- ÇAKIM
-
-
[isim]
Kıvılcım
-
Şimşek
-
[isim]
Kıvılcım
- ÇALKI
-
-
[isim]
Çalgıç
-
Tırpan
-
[isim]
Çalgıç
- ÇANCI
-
-
[isim]
Çan yapan veya satan kimse
-
Çan çalmakla görevli kimse
-
[isim]
Çan yapan veya satan kimse
- ÇALMA
-
-
Hırsızlık, sirkat
- "Rüyamıza kadar giren bu bahçeden elma çalmaya gidiyorduk." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Başa sarılan sarık
-
[sıfat]
Çalınmış
- "Çalma mal."
-
[sıfat]
Kakmalı olmayan, kalemle işlenmiş
- "Çalma çiçekli bir gümüş vazo."
-
Kibrit
-
[isim]
Çalmak işi
- "Kimsenin bilmediği bir havayı çalmaya başladılar." (Halit Fahri Ozansoy)
-
Hırsızlık, sirkat
- PARÇA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey
- "Yolun bu parçası bozuk."
-
Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm, lime
- "Alınacakları bir gece önceden küçük bir karton parçasına yazmıştır." (Haldun Taner)
-
Birkaçı bir araya geldiğinde bir bütünü oluşturan şeylerin her biri
- "On parçadan yapılmış bir oda takımı."
-
Tane
- "Üç parça elbiselik kumaş."
-
Edebiyat eserinin bir bölümü
- "Hayatımın en acı ve tatlı saatleri bunun başında geçti, eserimin en güzel parçalarını onun kenarında yazdım." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Müzik eseri
-
Benzeri, bir örneği
- "Ay parçası, elmas parçası."
-
Küçümseme ve değersiz sayma bildiren bir söz
- "Bir çoban parçasısın, olmasa bile koyun / Daima eğeceksin başkalarına boyun." (Kemalettin Kamu)
-
Güzel, alımlı kız veya kadın
-
[isim]
Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey