İçinde ze olan 5 harfli 88 kelime var. İçerisinde ZE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ze olan kelimeler listesine ya da Sonu ze ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GİZEM
-
-
[isim]
Sır
-
[isim]
Sır
- ÖNEZE
-
-
[isim]
Avcıların av beklemek için taş yığınlarından yaptıkları pusu, evsin
-
Sürek avında pusuda av bekleyen avcı
-
[isim]
Avcıların av beklemek için taş yığınlarından yaptıkları pusu, evsin
- ZEKER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Erkeklik organı
-
[isim]
Erkeklik organı
- GERZE
- ...
- AVİZE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Tavana asılan, şamdanlı, lambalı, cam veya metal süslü aydınlatma aracı
- "Bulunduğumuz yeri sarayın tek parça, geniş camlarından akseden avize ışıkları aydınlatıyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Tavana asılan, şamdanlı, lambalı, cam veya metal süslü aydınlatma aracı
- ZERDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Safranla renk ve koku verilen bir çeşit şekerli pirinç peltesi
-
[isim]
Safranla renk ve koku verilen bir çeşit şekerli pirinç peltesi
- ZEBUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Güçsüz, zayıf, âciz
- "İnsan gözünden ziyade, bu kafese konmuş vahşi, yırtıcı hayvanların, içleri hırs, haşinlik ve ürkeklikle dolu, heybetli fakat zebun gözlerine benziyordu." (Refik Halit Karay)
- "Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek." (Yavuz. Sultan Selim)
- "Bir zaman gelir ki sırf kendi icadımız olan bir his elinde zebun kalırız." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[sıfat]
Güçsüz, zayıf, âciz
- HEMZE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gırtlakta, ses tellerinin birbirine yapışması sonucu havanın akışını birdenbire engellemesiyle oluşan ve bir kesinti izlenimi veren ünsüz
- "Rey (re'y), neşe (neş'e), mesele (mes'ele)."
-
[isim]
Gırtlakta, ses tellerinin birbirine yapışması sonucu havanın akışını birdenbire engellemesiyle oluşan ve bir kesinti izlenimi veren ünsüz
- FREZE
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Tornacılıkta, bir deliğin ağzını genişletmeye yarayan çelik alet
-
Frezeleme işinde kullanılan takım tezgâhı
-
[isim]
Tornacılıkta, bir deliğin ağzını genişletmeye yarayan çelik alet
- GÜZEL
-
-
[sıfat]
Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı
- "Güzel kız. Güzel çiçek."
- "Yalının en güzel odası bizimdi."
- "Güzel ne güzel olmuşsun / Görülmeyi görülmeyi." (Karacaoğlan)
- "Yüzüne bakmazmış o güzelim ağır eşyanın." (Peyami Safa)
-
İyi, hoş
- "Güzel şey canım, milletvekili olmak!" (Çetin Altan)
-
Beklenene uygun düşen ve başarı düşüncesi uyandıran
- "Güzel bir fırsat."
-
Soyluluk ve ahlaki üstünlük düşüncesi uyandıran
- "Güzel duygular. Güzel hareketler."
-
Görgü kurallarına uygun olan
-
Sakin, hoş (hava)
- "Güzel bir gece."
-
Okşayıcı, aldatıcı, kandırıcı
- "Güzel vaatler."
-
Pek iyi, doğru
- "Güzel güzel amma!"
-
[isim]
Güzel kız veya kadın
-
[isim]
Güzellik kraliçesi
-
[zarf]
Hoşa giden, beğenilen, iyi, doğru bir biçimde
- "Güzel konuştu."
-
[sıfat]
Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı
- KUZEN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Teyze, dayı, hala veya amcanın erkek çocuğu, erkek yeğen, böle
-
[isim]
Teyze, dayı, hala veya amcanın erkek çocuğu, erkek yeğen, böle
- SEBZE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Genellikle pişirilerek yenen bitkiler veya bunların taneleri, göveri, göverti, sebzevat, zerzevat
-
[isim]
Genellikle pişirilerek yenen bitkiler veya bunların taneleri, göveri, göverti, sebzevat, zerzevat
- ZEBAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dil (I)
-
[isim]
Dil (I)
- ÖZEME
-
-
[isim]
Özemek işi veya durumu
-
[isim]
Özemek işi veya durumu
- CAİZE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Şairlerin kasidelerle övdükleri büyükler tarafından kendilerine verilen bahşiş
-
Yazıda bir sözün olduğu gibi tekrarlandığını göstermek için alt hizasına konulan tırnak biçimindeki noktalama işareti
-
Yol yiyeceği, azık
-
[isim]
Şairlerin kasidelerle övdükleri büyükler tarafından kendilerine verilen bahşiş
- YÜZEY
-
-
[isim]
Bir cismi uzaydan ayıran dış ve yaygın bölüm, satıh, yüz
-
[isim]
Bir cismi uzaydan ayıran dış ve yaygın bölüm, satıh, yüz
- ZEMİN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Taban, döşeme, yer
- "Kırmızı bir zemin üstünde bir sürü insan, havada uçan beyaz bir kuşa bakıyorlardı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Kumaş, süslü kâğıt, halı, yer muşambası, tablo vb. desenli nesnelerde, biçimlerin üzerinde yer aldığı renk
- "Zemini mavi bir halı. Zemini beyaz bir basma."
-
Temel, dayanak
- "Asıl sohbet zemini nadide yemek tarifi, köşk ve bahçe tanzimidir." (Refik Halit Karay)
-
Ortam
- "Tartışmayı bu zeminde ele alalım."
-
Yeryüzü, dünya
-
[isim]
Taban, döşeme, yer
- EZELİ
- ...
- GÜZEY
-
-
[isim]
Az güneş alan, çok gölgeli kuzey yamaç
- "Dağların güzeyindeki karlar geç erir."
-
[isim]
Az güneş alan, çok gölgeli kuzey yamaç
- ZELİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Hor görülen, aşağı tutulan, aşağılanan
- "Şımarık kantocu kim bilir hangi tesirler altında eski mütevazı, zelil, ahiretlik olmuştu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Onun namusu için ben zelil oldum, onun saati için ben bedbaht oldum." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Hor görülen, aşağı tutulan, aşağılanan