İçinde ym olan 6 harfli 31 kelime var. İçerisinde YM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ym olan kelimeler listesine ya da Sonu ym ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

SOYMAK

  1. [-i] Bir şeyin üzerinden kabuk, deri, zar vb.ni çıkarmak
    • "Takkesini geçirmiş, entarisini kuşanmış, elma soyuyordu." (Aka Gündüz)
    • "Şimdi bu herifi soyduk soğana çevirdik, değil mi?" (Ahmet Mithat)
  2. Birinin giysilerini çıkarmak
    • "Yaralıyı soyuyor ve ilk tedaviye başlıyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. Birinin üstünde, yanında veya bir yerde bulunan şeyleri çalarak alıp götürmek
    • "Hariçten ortak hırsızlar bulup evimizi soymaya kalkar." (Ömer Seyfettin)

DOYMAK

  1. [nsz] İsteği kalmayıncaya kadar yemek, açlığı kalmamak
    • "Ben biraz zeytin, biraz patates, biraz da yemişle doyarım." (Burhan Felek)
  2. [-e] Bir gereksinimini yeteri kadar karşılamak
    • "Toprak suya doydu."
  3. Yeter bulmak, kanmak, tatmin olmak
    • "Dünyanın parasını kazandı, hâlâ doymadı."

DOYMUŞ

  1. [sıfat] Bir şey yiyerek tok duruma gelmiş
  2. İsteği kalmamış, isteği giderilmiş, tatmin olmuş
  3. Doyma durumuna gelmiş (gaz, sıvı veya elektromıknatıs), meşbu

RÜŞEYM

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Oğulcuk

BUYMAK

  1. [nsz] Çok üşümek
  2. Soğuktan donarak ölmek

SİYMEK

  1. [nsz] Kedi, köpek işemek

DUYMAK

  1. [-i] Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
    • "Yaptıklarını duydum."
  2. İşitmek, ses almak
    • "Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
  3. Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek
    • "Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  4. Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket vb. fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek
    • "Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini duydum."
  5. [nsz] Bir ruh durumu içine girmek
    • "Hakiki bedbahtlar, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar." (Reşat Nuri Güntekin)
  6. [nsz] Sezmek, fark etmek, hissetmek
    • "Güzel olmasın fakat ruhu olsun, bir şey duysun." (Hüseyin Cahit Yalçın)

MAYMUN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Dört ayaklı, iki ayağı üzerinde de yürüyebilen, ormanda toplu olarak yaşayan, kuyruklu hayvan
  2. Taklitçi
  3. [sıfat] Çirkin ve gülünç
    • "Maymun herif."

YAYMAK

  1. [-i] Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek biçimde sermek
    • "Kardeşleri çardağın içine, dışına yatakları yayıyorlardı." (Necati Cumalı)
  2. Birçok kimseye duyurmak
    • "Kıran Bey, çetesinin şöhretini her tarafa yaydı." (Refik Halit Karay)
  3. Çevreye dağılmasına sebep olmak
    • "Sıtmayı çevreye yayan sivrisineklerdir."
  4. [-i] Sınırı genişletmek
    • "Tozu yaymak. Lekeyi yaymak."
  5. [-i] Koyun, inek vb.ni otlatmak
  6. [-i] Dağınık ve düzensiz bir biçimde saçmak, dağıtmak

SAYMAN

  1. [isim] Bir kurum, kuruluş vb.nin hesap işleriyle uğraşan kimse, muhasebeci, muhasip

OYMALI

  1. [sıfat] Oymaları bulunan, oymalarla süslenmiş olan
    • "Anasını yanındaki oymalı, yaldızlı kanepeye oturttu." (Reşat Enis)

KIYMIK

  1. [isim] Çok küçük ve sivri tahta, demir veya kemik parçası
    • "Elime kıymık battı."

KIYMET

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Değer
    • "Bir özleyiş ve bir korkudan sonra bayrağın kıymetini ne kadar daha başka, ne kadar daha yakından duyuyordum." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "Düşündüm ki başka bir yerde çalışmaya başlarsam, belki kıymete binerim." (Ayşe Kulin)
    • "Güneş yalnız dirileri ısıtır. / Güneşin kıymetini bil." (Oktay Rifat)

SAYMAK

  1. [-i] Bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak
    • "Nara sormuşlar: - Tanelerin kaç tane? Yiyenler saysın bana ne -demiş." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "Böyle misaller sayıp dökmek gerekse satırlar değil, sütunlar dolar." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  2. Sayıları arka arkaya söylemek
    • "Birden ona kadar saymak."
  3. Herhangi bir sıraya koymak, herhangi bir sırada yer aldığını kabul etmek
    • "Artık kışı geçti sayabiliriz."
  4. Herhangi bir şey, yerine koymak veya herhangi bir şey gözüyle bakmak, addetmek
    • "Her çiçekten bal eyledik / Arıya saydılar bizi." (Pir Sultan Abdal)
  5. Varsaymak, tutmak, farz etmek
    • "Elimi uzatsam benim olacak bir vazoya sırt çevirip başkasına kaptırınca onu benden çalınmış saymak neden?" (Haldun Taner)
  6. Arka arkaya söylemek, sıralamak
    • "Birinin iyiliklerini saymak."
  7. Ödemek, peşin vermek
    • "İki bin lira saydı, bana bir küpe aldı." (Memduh Şevket Esendal)
  8. Geçer tutmak
    • "Bunu saymam, sizi bir gün erkenden beklerim."
  9. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı dolayısıyla bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmak, saygı göstermek, sözünü dinlemek, hürmet etmek
    • "Anam babamı nasıl saydı ise ben de kocamı öyle sayacaktım." (Memduh Şevket Esendal)
  10. Önemsemek
  11. Gibi görmek, kabul etmek
    • "Arzularını yapmayı belli büyük bir külfet saydığınız bu küçük kalpler, saadetin kapısından girmeden felaketin ortasına yuvarlanıyorlar." (Aka Gündüz)
  12. Hesaba katmak, dikkate almak
    • "Bundan önce verdiğimi saymıyor musun?"

KOYMAK

  1. [-i] Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek
    • "Öteki elini doktorun omzuna koydu." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Gündüz olsun gece olsun, iki dakikalık bir fırsat buldu mu Allaha ısmarladık, sütnineyi koydunsa bul!" (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak
    • "Bu işe kimi koyacağız?"
  3. Bırakmak
    • "İçeri kimseyi koymuyorlar."
  4. Katmak, eklemek
    • "Mal üstüne mal koymak için içi giden bir kişidir." (Salâh Birsel)
  5. İmza, tarih, adres yazmak
  6. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak
    • "Orduda yaşayan manevi kuvveti de meydana koyuyor." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  7. [nsz] Etkilemek, dokunmak
    • "Bu söz ona çok koymuş."
  8. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak
    • "Giderlerini iki ay içinde yerine koydu." (Necati Cumalı)
  9. Bırakmak, terk etmek

GİYMEK

  1. [nsz] Örtünüp korunmak için bir şeyi vücuduna geçirmek
    • "Kapalı çarşı zevkine göre alafranga sayılabilecek bir entari giymişti." (Orhan Veli Kanık)
  2. Ağır söz veya hakareti, küçültücü davranışı ses çıkarmadan dinlemek
    • "Biri ağzına geleni söyledi, öbürü de güzelce giydi."

UYMACA

  1. [sıfat] Uyuşma, uzlaşma

KUYMAK

  1. [isim] Mısır ununun erimiş tereyağıyla kavrulması, su eklenmesi, bir miktar peynir katılması ve bir süre kaynatılmasıyla elde edilen yemek
  2. Karadeniz bölgesinde ve özellikle Trabzon'da yapılan bir tür yemek
    • "Mısır kuymağı."

ÜVEYME

  1. [isim] Üveymek işi veya durumu

NEYMİŞ

  1. söylendiğine göre, güya
    • "Ne âlem çocuksun!"
    • "Onda para ne arar!"
    • "Sen burada ne arıyorsun, haydi çabuk eve!"
    • "Dar bir gün gelmiş, birinden üç beş kuruş almışım, bundan ne çıkar?" (Memduh Şevket Esendal)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü