İçinde ya olan 5 harfli 218 kelime var. İçerisinde YA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ya olan kelimeler listesine ya da Sonu ya ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A Y Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AY, YA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YALAK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Hayvanların su içtikleri taş veya ağaçtan oyma kap
                    
                    
- "Bir de hayvanları sulamak için yalak vardı." (Halikarnas Balıkçısı)
 
 - 
                    
                        Akan suyun çevreye sıçramasını veya akıp gitmesini önlemek için çeşme, musluk vb.nin altına konulan delikli taş tekne
                    
                    
- "Az ileride yolun solunda, küçük bir çeşmenin suyu, önündeki yalağa dökülüyordu." (Necati Cumalı)
 
 - 
                    
                        Buz yalağı
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Boşboğaz, söz taşıyan
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Hayvanların su içtikleri taş veya ağaçtan oyma kap
                    
                    
 - YANAY
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Bir cismin düşey kesiti, profil
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bir cismin düşey kesiti, profil
                    
                    
 - KAYAN
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kayarak yer değiştiren
                    
                    
 - 
                        [isim]
                    
                        Yassı, düz, kat kat oluşmuş taş
                    
                    
 - 
                        [isim]
                    
                        Dağdan inen sel
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kayarak yer değiştiren
                    
                    
 - RAFYA
 - 
    
Kelime Kökeni : İngilizce
- 
                        [isim]
                    
                        Afrika ve Amerika'da yetişen, iri gövdeli, uzun yapraklı palmiye (Raphie)
                    
                    
 - 
                    
                        Bu palmiyenin dokuma işlerinde kullanılan lifleri
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Bu liflerden yapılmış olan
                    
                    
- "Rafya çanta."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Afrika ve Amerika'da yetişen, iri gövdeli, uzun yapraklı palmiye (Raphie)
                    
                    
 - YANSI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Işığın parlak bir yere çarpıp geriye doğru yön değiştirerek kaynağını göstermesi, inikâs
                    
                    
 - 
                    
                        Tepke
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Işığın parlak bir yere çarpıp geriye doğru yön değiştirerek kaynağını göstermesi, inikâs
                    
                    
 - YAPMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Yapmak işi
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Doğadaki şeylere benzetilerek insan eliyle yapılmış, yapay, suni, sahici karşıtı
                    
                    
- "Eliyle bahçenin dökme taştan yapma mağaralarından birini göstererek..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        İçten olmayan, içten gelmeyerek yapılan, yapmacık
                    
                    
- "Fakat fazla içliliği erkekliğe yakıştıramadığından kendini her zaman yapma bir sertliğin arkasına gizlerdi." (Haldun Taner)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yapmak işi
                    
                    
 - KALYA
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Sadeyağ ile pişirilen bir çeşit kabak veya patlıcan yemeği
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Sadeyağ ile pişirilen bir çeşit kabak veya patlıcan yemeği
                    
                    
 - PİYAZ
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Haşlanmış kuru fasulyenin üzerine ince doğranmış, tuzla ovulmuş soğan ve maydanoz katıldıktan sonra zeytinyağı, sirke dökülerek yapılan fasulye salatası
                    
                    
 - 
                    
                        Kebap, ızgara köfte, balık vb.nin yanına katılan, ince doğranmış ve tuzla öldürülmüş maydanozlu soğan
                    
                    
 - 
                    
                        Bir çıkar sağlamak düşüncesiyle söylenen övücü söz
                    
                    
- "Benim bu piyazlara karnım tok."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Haşlanmış kuru fasulyenin üzerine ince doğranmış, tuzla ovulmuş soğan ve maydanoz katıldıktan sonra zeytinyağı, sirke dökülerek yapılan fasulye salatası
                    
                    
 - YAKIT
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Odun, kömür, doğal gaz, mazot gibi ısı sağlamak amacıyla yakılan madde, yakacak, mahrukat
                    
                    
- "Yakıt bittiği için kaloriferler yanmıyor."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Odun, kömür, doğal gaz, mazot gibi ısı sağlamak amacıyla yakılan madde, yakacak, mahrukat
                    
                    
 - YANIT
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Cevap
                    
                    
- "Türk Eli'nin uluları bu sorulara akıllıca ve gerçekçi yanıtlar bulamıyorlardı." (Nezihe Araz)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Cevap
                    
                    
 - YATIK
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Dik olmayan, eğik, yatırılmış bir durumda olan
                    
                    
 - 
                    
                        Zamanla dayanıklılığını yitirmiş
                    
                    
- "Yatık kumaş."
 
 - 
                    
                        Çevrilmiş, devrik
                    
                    
- "Yatık yaka."
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yayvan su kabı
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Dik olmayan, eğik, yatırılmış bir durumda olan
                    
                    
 - TUTYA
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Çinko
                    
                    
 - 
                    
                        Sürme
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Çinko
                    
                    
 - FURYA
 - 
    
Kelime Kökeni : İtalyanca
- 
                        [isim]
                    
                        Olağandan çok fazla bulunma durumu
                    
                    
- "O satış furyası içinde herkes birbirine kitabı okuyup okumadığını soruyor." (Necati Cumalı)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Olağandan çok fazla bulunma durumu
                    
                    
 - KIYAK
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Benzerlerinden üstün olan, çok güzel, mükemmel
                    
                    
- "Kıyak bir koşu atı. Kıyak bir söz."
 - "O kadar uzatmayalım bu işi, sana bir kıyak yapalım." (Tahsin Yücel)
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Hoşgörü, ayrıcalık tanıma
                    
                    
 - 
                    
                        Güzel, biçimli, yakışıklı, düzgün giyimli
                    
                    
 - 
                    
                        Kıyıcı, zalim, gaddar
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Benzerlerinden üstün olan, çok güzel, mükemmel
                    
                    
 - YAKIŞ
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Yakma işi veya biçimi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yakma işi veya biçimi
                    
                    
 - YANAK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Yüzün göz, kulak ve burun arasındaki bölümü
                    
                    
- "Dedim dilber yanakların kızarmış / Dedi çiçek taktım gül yarasıdır." (Âşık Ömer)
 - "Sağımızdaki, yanağından kan damlayan iri Çerkez'i gösterdim." (Ömer Seyfettin)
 
 - 
                    
                        Lastik tekerlekli taşıtlarda lastiğin jant ile yere temas eden bölümü arasında kalan yan yüzeyi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yüzün göz, kulak ve burun arasındaki bölümü
                    
                    
 - ÇEKYA
 - ...
 - PAYAN
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Son, sonuç, nihayet
                    
                    
- "Hele hep birden uçtukları zaman neşesine payan olmazdı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Son, sonuç, nihayet
                    
                    
 - YALAN
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır
                    
                    
- "Yalanı en güzel kullanmış olanlar eski şarklılardır." (Ahmet Haşim)
 - "Yalanını yakalamış gibi başını salladı. -Ya o mukaddes sular? Onlara ne diyeceksiniz azizim?" (Ömer Seyfettin)
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Gerçek olmayan, asılsız, uydurma
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır
                    
                    
 - YAĞCI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Yağ çıkaran veya satan kimse
                    
                    
 - 
                    
                        Makineleri yağlayan kimse
                    
                    
 - 
                    
                        Dalkavuk
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yağ çıkaran veya satan kimse