İçinde ya olan 4 harfli 48 kelime var. İçerisinde YA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ya olan kelimeler listesine ya da Sonu ya ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A Y Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AY, YA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YASA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural
                    
                    
- "Doğa yasaları."
 
 - 
                    
                        Devletin yasama organları tarafından konulan ve uyulması gereken kurallar bütünü, kanun
                    
                    
- "Ceza yasası."
 
 - 
                    
                        Bilimde çok sayıda deney ve gözlemden sonra, aynı şartlarda aynı sonuçları verdiği kesin olarak belirlenen durum
                    
                    
- "Yer çekimi yasası. Mendel yasaları."
 
 - 
                    
                        Toplumsal hayat içinde kendiliğinden oluşan ve uyulması toplum içinde yaşamanın bir mecburiyeti olan alışkıların bütünü
                    
                    
- "Ahlak yasası."
 
 - 
                    
                        Düşüncenin mantıksal bir değeri olması için uyulması şart olan temel
                    
                    
- "Düşünme yasaları."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural
                    
                    
 - UYAK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı sesi veren heceler veya aynı görevde olmayan, ses bakımından benzeşen ek, kafiye
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı sesi veren heceler veya aynı görevde olmayan, ses bakımından benzeşen ek, kafiye
                    
                    
 - YAYA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Yürüyerek giden kimse
                    
                    
- "Özellikle süper devletler, kendi çıkarları için kendilerine muhtaç dostları bir çırpıda yaya bırakıverirler." (Talât Halman)
 - "Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
 
 - 
                        [zarf]
                    
                        Yayan
                    
                    
- "Galiba sen köprüyü bizim gibi yaya geçmiyorsun." (Burhan Felek)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yürüyerek giden kimse
                    
                    
 - KIYA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Adam öldürme suçu, cinayet
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Adam öldürme suçu, cinayet
                    
                    
 - AYAK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
                    
                    
- "Kalabalıktan en hoşlanan insan vagona ayak attı mı derhâl bir inziva hastalığına tutulur." (Reşat Nuri Güntekin)
 - "Arkasını dönerek sandalyesini muavinin tarafına çevirdi ve ayak ayak üstüne attı." (Peyami Safa)
 - "Amerikan astronotu aya ayak basacağı günkü gazetelerde odalar seçimi havadisleri vardı." (Falih Rıfkı Atay)
 - "Tevfik'in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağa ayak basmıyor." (Halide Edip Adıvar)
 
 - 
                    
                        Bacak
                    
                    
- "Köy evinin içine ayak basar basmaz, elbette bir saman ve hafif tezek kokusu duyulur." (Sait Faik Abasıyanık)
 - "Bu kazaklar ayağa düştü."
 - "Kısmet ayağına geldi."
 - "Ayağını denk al yavrum, ateşle oyun olmaz diye öğüt verdi." (Haldun Taner)
 
 - 
                    
                        Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri
                    
                    
- "İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var."
 - "Âdettir, genç kızlar girdikleri ailenin terbiyesine, gidişine ayak uydururlar." (Sait Faik Abasıyanık)
 
 - 
                    
                        Vücudun belden aşağı bölümü
                    
                    
- "Ayağına bir pantolon çekti."
 - "Bu gece büyük hanımın kerem ve ihsan damarları ayağa kalkmıştı; köylüler mutlaka yemek yiyeceklerdi." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 - 
                    
                        Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi
                    
                    
- "Senin ayağınla köye akşama kadar varamayız."
 - "Bütün kahve halkı ayağa kalkıyor." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
 
 - 
                    
                        Basamak
                    
                    
 - 
                    
                        Fut
                    
                    
 - 
                    
                        Futun küpü alınarak hesaplanan değer
                    
                    
 - 
                    
                        Aşağı düzeyde, sıradan, bayağı
                    
                    
- "Ayak takımı."
 
 - 
                    
                        Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste
                    
                    
 - 
                    
                        Yarım arşın veya 30,5 cm uzunluğundaki ölçü birimi, kadem
                    
                    
 - 
                    
                        Göl ayağı
                    
                    
 - 
                    
                        Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler
                    
                    
 - 
                    
                        Halk edebiyatında uyak
                    
                    
- "Mânicilerin kafa yormadan buldukları ayaklar Cenap'ı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükler." (Salâh Birsel)
 
 - 
                    
                        Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta
                    
                    
- "Dikme ayağı."
 
 - 
                    
                        Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri
                    
                    
 - 
                    
                        Altılı ganyanda yer alan her bir koşu
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
                    
                    
 - HAYA
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Er bezi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Er bezi
                    
                    
 - AYAL
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Karı, eş
                    
                    
- "Çocuklar uyumuştur / Efendi gazete okur / Ayali dikiş dikmektedir." (Orhan Veli Kanık)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Karı, eş
                    
                    
 - YAVE
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Saçma, saçma sapan söz
                    
                    
- "Sonra da oturur, talihsizlik yaveleri ile hikâyeci numaralarına başvururum." (Haldun Taner)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Saçma, saçma sapan söz
                    
                    
 - RÜYA
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Düş
                    
                    
- "Annemi ölmüş gördüm rüyamda / Ağlayarak uyanmışım." (Orhan Veli Kanık)
 - "Yolculuğumuz rüya gibi geçti."
 - "Geceleri Avrupa şehirleri rüyama girer." (Ömer Seyfettin)
 
 - 
                    
                        Gerçekleşmesi imkânsız durum, hayal
                    
                    
- "Bu saadetin bir ay, bir buçuk ay sonra yeniden bir rüya olacağını bile aklına getirmiyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 - 
                    
                        Gerçekleşmesi beklenen ve istenen şey, umut
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Düş
                    
                    
 - BOYA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde
                    
                    
- "Tırnaklarının boyasını beğenmiyorum." (Falih Rıfkı Atay)
 - "Hiç boya kullanmaz, az pudra sürerdi." (Peyami Safa)
 - "Kimi kirpiklerine boya sürüyordu." (Refik Halit Karay)
 - "Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine." (Mehmet Akif Ersoy)
 
 - 
                    
                        Resim yapmak için kullanılan kuru, sulu veya yağlı boya
                    
                    
 - 
                    
                        Aldatıcı görünüş
                    
                    
 - 
                    
                        Yazmak için kullanılan mürekkep
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde
                    
                    
 - RİYA
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        İnandığı, düşündüğü gibi davranmama, özü sözü bir olmama huyu, ikiyüzlülük
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        İnandığı, düşündüğü gibi davranmama, özü sözü bir olmama huyu, ikiyüzlülük
                    
                    
 - SOYA
 - 
    
Kelime Kökeni : Fransızca
- 
                        [isim]
                    
                        Kökeni Çin ve Japonya'ya uzanan, protein değeri bakımından zengin bir tür fasulye, soya fasulyesi (Soia hispida)
                    
                    
- "Soya yağı. Soya unu."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Kökeni Çin ve Japonya'ya uzanan, protein değeri bakımından zengin bir tür fasulye, soya fasulyesi (Soia hispida)
                    
                    
 - TAYA
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Dadı
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Dadı
                    
                    
 - YAKI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Bazı hastalıkları tedavi etmek amacıyla bir bez üzerine yayılıp vücudun bazı yerlerine konulan, koyuca lapa veya özel biçimde yapılmış eczalı parça
                    
                    
- "Hardal yakısı."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bazı hastalıkları tedavi etmek amacıyla bir bez üzerine yayılıp vücudun bazı yerlerine konulan, koyuca lapa veya özel biçimde yapılmış eczalı parça
                    
                    
 - YATI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Gidilen yerde geceyi geçirme
                    
                    
- "Yatıya bekleriz."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Gidilen yerde geceyi geçirme
                    
                    
 - YAHU
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [ünlem]
                    
                        "Hey, bana bak, baksana" anlamlarında bir seslenme sözü
                    
                    
- "Yahu! Hâlâ işin bitmedi mi?" (Halide Edip Adıvar)
 
 - 
                    
                        Üzerine dikkati çekmek için söylenen söze katılan bir kelime
                    
                    
- "İnsan bayağı üzülüyor yahu!" (Sait Faik Abasıyanık)
 
 - 
                    
                        Cümlede rica anlamını pekiştirmek için kullanılan bir söz
                    
                    
- "Yapmayın yahu!"
 
 
 - 
                        [ünlem]
                    
                        "Hey, bana bak, baksana" anlamlarında bir seslenme sözü
                    
                    
 - YAMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Delik ve yırtığı uygun bir parça ile onarma, kapatma
                    
                    
- "Hacının kız kardeşi bir çoraba yama vuruyordu." (Reşat Enis)
 
 - 
                    
                        Bu iş için kullanılan parça
                    
                    
- "Bereket versin benim tente yaması içindeki paracıklara." (Aka Gündüz)
 
 - 
                    
                        Deride geniş leke
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Delik ve yırtığı uygun bir parça ile onarma, kapatma
                    
                    
 - MAYA
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Bazı besinlerin yapımında mayalanmayı sağlamak için kullanılan madde, ferment
                    
                    
- "Ekmek mayası. Yoğurt mayası. Kımız mayası."
 
 - 
                    
                        İçerdikleri enzimlerin katalizör niteliği etkisiyle şekerleri karbondioksit ve alkole dönüştüren bir hücreli bitki organizmaları
                    
                    
 - 
                    
                        Yaradılış, öz nitelik
                    
                    
- "Belki biri soyutlanmaya daha az yatkın, öteki daha fazla tetikti ama mayaları galiba birdi." (Atilla İlhan)
 
 - 
                    
                        Arsız, utanmaz kimse
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bazı besinlerin yapımında mayalanmayı sağlamak için kullanılan madde, ferment
                    
                    
 - AYAR
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu
                    
                    
- "Saatin ayarı bozuk. Televizyonun ses ayarı iyi."
 
 - 
                    
                        Saatler için belli bir yere göre kabul edilmiş olan ölçü
                    
                    
- "Memleket saat ayarı."
 
 - 
                    
                        Altın, gümüş vb. madenlerden yapılmış şeylerin saflık derecesi
                    
                    
 - 
                    
                        Bir iş veya bir davranışta gereken ölçü
                    
                    
- "Kalorifercinin ayarı yok, ya çok yakıyor veya hiç yakmıyor."
 
 - 
                    
                        Değer, derece
                    
                    
- "Biz, telif eser ayarında bir sanat kıymeti taşıyan tercümelere teşekkür edelim." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu
                    
                    
 - YAĞI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Düşman, hasım
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Düşman, hasım