İçinde ya olan 4 harfli 48 kelime var. İçerisinde YA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ya olan kelimeler listesine ya da Sonu ya ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A Y Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AY, YA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AYAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Belli, açık
- "Onun duru aydınlığında alın yazımızın en çapraşık satırları, bize, birdenbire ayan oluverir." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Belli, açık
- MAYA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bazı besinlerin yapımında mayalanmayı sağlamak için kullanılan madde, ferment
- "Ekmek mayası. Yoğurt mayası. Kımız mayası."
-
İçerdikleri enzimlerin katalizör niteliği etkisiyle şekerleri karbondioksit ve alkole dönüştüren bir hücreli bitki organizmaları
-
Yaradılış, öz nitelik
- "Belki biri soyutlanmaya daha az yatkın, öteki daha fazla tetikti ama mayaları galiba birdi." (Atilla İlhan)
-
Arsız, utanmaz kimse
-
[isim]
Bazı besinlerin yapımında mayalanmayı sağlamak için kullanılan madde, ferment
- YANİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[bağlaç]
"Demek, şu demek ki" anlamlarında bir söz
- "Rıza Efendi de belki bu yüzden yani perde niçin açılmıyor diye sinirleniyor." (Tarık Buğra)
-
[zarf]
"Sözün kısası, doğrusu" anlamlarında bir söz
- "Tesadüf ama bu kadar olur yani." (Haldun Taner)
-
[bağlaç]
"Demek, şu demek ki" anlamlarında bir söz
- İHYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yeniden canlandırma, diriltme
- "Eskisinden daha çok gelsinler, söylesinler, önlerine dökül, ağızlarını ara, bana gel, ne söylediklerini haber ver, ihya olursun be Tevfik!" (Halide Edip Adıvar)
-
Çok iyi duruma getirme, geliştirme, güçlendirme
-
Yeni bir güç, umut, erinç verme
-
[isim]
Yeniden canlandırma, diriltme
- RİYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnandığı, düşündüğü gibi davranmama, özü sözü bir olmama huyu, ikiyüzlülük
-
[isim]
İnandığı, düşündüğü gibi davranmama, özü sözü bir olmama huyu, ikiyüzlülük
- YAKA
-
-
[isim]
Giysilerin boyna gelen, boynu çeviren bölümü
- "Paltosunun yakasını kaldırıp tenha caddeyi tutturdu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Sonra eşyaya bir zarar gelecek olursa Gülsüm'ün yakasına yapışıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bereket versin hekimler sıkı bastılar, yengem de yakana çöktü de seni biraz hizaya getirdiler." (Memduh Şevket Esendal)
- "Kendimi unutturup kaybettirmeye çalıştığım burada da Başkan, yakamı bırakmadı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Giysilerin boyna gelen bölümüne eklenen ve türlü biçimlerde olan parçası
-
Kıyı, kenar, taraf
- "Sokağın karşı yakasına geçtiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
Eğik yerey
-
Yapıların saçaklarında, suyun içeriye sızmasını önlemek için kiremidin altıyla oluk arasına konulan metal levha
-
Semt
- "Hele bir işimizi bitirip karşı yakaya geçelim de onu sonra düşünürüz." (Aka Gündüz)
-
Sahil
-
Yelkenlerin kenar ve köşeleri
-
[isim]
Giysilerin boyna gelen, boynu çeviren bölümü
- YAHU
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[ünlem]
"Hey, bana bak, baksana" anlamlarında bir seslenme sözü
- "Yahu! Hâlâ işin bitmedi mi?" (Halide Edip Adıvar)
-
Üzerine dikkati çekmek için söylenen söze katılan bir kelime
- "İnsan bayağı üzülüyor yahu!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Cümlede rica anlamını pekiştirmek için kullanılan bir söz
- "Yapmayın yahu!"
-
[ünlem]
"Hey, bana bak, baksana" anlamlarında bir seslenme sözü
- YALI
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Sahil
-
Su kıyısında yapılmış büyük, görkemli ev
- "Babamın küçük yalısını eşyasıyla satın alan ... bir Meşrutiyet devri mebusunu ziyaret ettiğim zaman ... yüreğim burkulmuştu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Sahil
- BOYA
-
-
[isim]
Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde
- "Tırnaklarının boyasını beğenmiyorum." (Falih Rıfkı Atay)
- "Hiç boya kullanmaz, az pudra sürerdi." (Peyami Safa)
- "Kimi kirpiklerine boya sürüyordu." (Refik Halit Karay)
- "Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Resim yapmak için kullanılan kuru, sulu veya yağlı boya
-
Aldatıcı görünüş
-
Yazmak için kullanılan mürekkep
-
[isim]
Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde
- AYAK
-
-
[isim]
Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
- "Kalabalıktan en hoşlanan insan vagona ayak attı mı derhâl bir inziva hastalığına tutulur." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Arkasını dönerek sandalyesini muavinin tarafına çevirdi ve ayak ayak üstüne attı." (Peyami Safa)
- "Amerikan astronotu aya ayak basacağı günkü gazetelerde odalar seçimi havadisleri vardı." (Falih Rıfkı Atay)
- "Tevfik'in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağa ayak basmıyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Bacak
- "Köy evinin içine ayak basar basmaz, elbette bir saman ve hafif tezek kokusu duyulur." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Bu kazaklar ayağa düştü."
- "Kısmet ayağına geldi."
- "Ayağını denk al yavrum, ateşle oyun olmaz diye öğüt verdi." (Haldun Taner)
-
Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri
- "İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var."
- "Âdettir, genç kızlar girdikleri ailenin terbiyesine, gidişine ayak uydururlar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Vücudun belden aşağı bölümü
- "Ayağına bir pantolon çekti."
- "Bu gece büyük hanımın kerem ve ihsan damarları ayağa kalkmıştı; köylüler mutlaka yemek yiyeceklerdi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi
- "Senin ayağınla köye akşama kadar varamayız."
- "Bütün kahve halkı ayağa kalkıyor." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Basamak
-
Fut
-
Futun küpü alınarak hesaplanan değer
-
Aşağı düzeyde, sıradan, bayağı
- "Ayak takımı."
-
Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste
-
Yarım arşın veya 30,5 cm uzunluğundaki ölçü birimi, kadem
-
Göl ayağı
-
Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler
-
Halk edebiyatında uyak
- "Mânicilerin kafa yormadan buldukları ayaklar Cenap'ı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükler." (Salâh Birsel)
-
Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta
- "Dikme ayağı."
-
Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri
-
Altılı ganyanda yer alan her bir koşu
-
[isim]
Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
- YAFA
-
-
[isim]
Kalın kabuklu, çekirdekli bir tür portakal
-
[isim]
Kalın kabuklu, çekirdekli bir tür portakal
- ORYA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Karo
-
[isim]
Karo
- SAYA
-
-
[isim]
Ayakkabının yumuşak olan üst bölümü
-
Gebe koyunların karnındaki yavru yüz günlük olduğunda çobanların yaptığı tören
-
Yayla ve kırlarda hayvanlar için yapılan üstü samanla örtülü yer
-
Kadın giysisi
-
İş önlüğü
- "Sırtına giymiş sıkma sayayı / Yedeğine almış ağca mayayı." (Halk türküsü)
-
[isim]
Ayakkabının yumuşak olan üst bölümü
- KAYA
-
-
[isim]
Büyük ve sert taş kütlesi
- "Dört tarafı su ile çevrili bir kayadır, bir adacık." (Refik Halit Karay)
- "... öfkesi, sevgisi katıksız, kaya gibi sağlam ve güvenilir adam." (Atilla İlhan)
-
Kayaç
-
[isim]
Büyük ve sert taş kütlesi
- AYAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu
- "Saatin ayarı bozuk. Televizyonun ses ayarı iyi."
-
Saatler için belli bir yere göre kabul edilmiş olan ölçü
- "Memleket saat ayarı."
-
Altın, gümüş vb. madenlerden yapılmış şeylerin saflık derecesi
-
Bir iş veya bir davranışta gereken ölçü
- "Kalorifercinin ayarı yok, ya çok yakıyor veya hiç yakmıyor."
-
Değer, derece
- "Biz, telif eser ayarında bir sanat kıymeti taşıyan tercümelere teşekkür edelim." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[isim]
Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu
- VİYA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Dümeni ortaya alarak gemiyi bulunduğu doğrultuda yürütme
-
[ünlem]
Gemiyi belirli bir doğrultu verildikten sonra, aynı doğrultuda tutması için dümenciye verilen komut
-
[isim]
Dümeni ortaya alarak gemiyi bulunduğu doğrultuda yürütme
- ZİYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Işık, aydınlık
- "Dışarıda batmış güneşin bıraktığı ziya artık fersizleşiyor." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Işık, aydınlık
- YATI
-
-
[isim]
Gidilen yerde geceyi geçirme
- "Yatıya bekleriz."
-
[isim]
Gidilen yerde geceyi geçirme
- ARYA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Operalarda solistlerden birinin orkestra eşliğinde söylediği, genellikle kendi içinde bütünlüğü olan parça
-
[isim]
Operalarda solistlerden birinin orkestra eşliğinde söylediği, genellikle kendi içinde bütünlüğü olan parça
- EŞYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesnelerin bütünü
- "Güçlük, ev bulmak ve eşyayı taşımak derdiyle başlar." (Burhan Felek)
-
[isim]
Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesnelerin bütünü