İçinde y olan 3 harfli 68 kelime var. İçerisinde Y harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında y harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu y harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

LEY

  1. [isim] Rumen para birimi

YEN

  1. [isim] Giysi kolu
    • "Yalnız ellerini yıkadı, kuruladı, yenlerini indirdi." (Ömer Seyfettin)
  2. Yılanyastığıgiller, muzgiller vb. bitki familyalarında, çiçeklerin üzerinde bir örtü gibi duran ve çoğu renkli olan bir çiçek yaprağı

OYA

  1. [isim] Genellikle ipek ibrişim kullanarak iğne, mekik, tığ veya firkete ile yapılan ince dantel
    • "Kadın fevkalade nazik ve güzel, çocuklar oya gibi idiler." (Sait Faik Abasıyanık)

YAZ

  1. [isim] Kuzey yarım kürede 21 Haziran-23 Eylül tarihleri arasındaki zaman dilimi, ilkbaharla sonbahar arasındaki sıcak mevsim
    • "Çok sıcak bir yaz gecesiydi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

YAD

  1. [sıfat] Yabancı

YİV

  1. [isim] Bir yüzeyin üzerinde çizgi biçiminde olan, sarmal girinti veya çıkıntı
  2. Bir dişli çarkta veya bir vidada iki diş arasında kalan çukur bölüm
  3. Bir sütun gövdesinin veya bir vazo karnının çevresine eşit aralıklarla paralel veya sarmal olarak uzunlamasına açılan oyuk
  4. Ek çizgisi
    • "Kafatasının yivleri."
  5. Saçta ayırma yeri

YUH

  1. [ünlem] Birine karşı beğenilmeyen veya öfke duyulan bir durumda haykırılan söz, yuha
    • "Bu yeni kişilik artık Beşiktaş tribününden hakeme yuh çekemez." (Haldun Taner)

YÜZ

  1. [isim] Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
  2. Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
  3. [sıfat] On kere on, doksan dokuzdan bir artık
  4. Kere, kat vb. kelimeler ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatan söz
    • "Hikmet Bey'in kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü." (Sermet Muhtar Alus)

YAŞ

  1. [isim] Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II)
    • "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Yaş ilerliyor. Artık geçti bizden / Kişi ev bark edinmeli vakitten." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Çocuk daha yaşında değil."
    • "Hâkimler ve savcılar altmış beş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler." (Anayasa)
  2. Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ
    • "Genç yaşında. Kızımızı yetiştirdik bu yaşa getirdik." (Mahmut Yesari)
  3. Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb.nin kurulduğundan bu yana geçen zaman
    • "Yetmiş beş yaşına basan Türkiye Cumhuriyeti."
  4. Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bugüne kadar geçirdiği zaman süresi

YÜK

  1. [isim] Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
    • "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "... işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır." (Halide Edip Adıvar)
    • "Şikâyet etmeden yükünü çektiği yitik bir yaşamı olmalıydı." (Çetin Altan)
  2. Bir şeyin ağırlığı
    • "Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim." (Halide Edip Adıvar)
    • "Lokanta da her akşamki yükünü almaya başlamıştı." (Tarık Buğra)
  3. Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
    • "Bir araba yükü odun."
  4. Eşya
    • "Bütün yükü bu bavul."
  5. Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
    • "Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz."
  6. Tedirginlik veren şey, engel
  7. Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı
  8. Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
    • "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." (Tarık Buğra)
  9. Doğacak bebek
  10. Yüklük
    • "Haydi şu yüke giriver!.." (Sait Faik Abasıyanık)

TÜY

  1. [isim] İnsan ve hayvan derisi üzerinde bulunan ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar
    • "İnce güzel kaşlarının ortasında iki tüyü her zamanki gibi tersine dönmüş." (Halide Edip Adıvar)
    • "Otelin kapıcısı yalan söylemekte tüy dikiyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Adamlar yüz kiloluk bir yükü tüy gibi kaldırırlar..." (Burhan Felek)
    • "Büyük hanım, daha fazla korkuyor, tüyleri diken diken oluyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Kuşların gövdesini örten ince ve tel gibi uzantıların her biri veya tamamı
    • "Akıllı kız Güner, ortaya çıkalı ne kadar oldu, daha dün bir bugün iki, baksana iyice tüyü düzmüş." (Atilla İlhan)
    • "Ne vahşi, ne korkunç; insanın tüylerini diken diken eden bir ölü sessizliği var." (Orhan Veli Kanık)
  3. Bazı bitki ve meyvelerle bazı dokumalar üzerinde görülen ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar

ÇİY

  1. [isim] Havada buğu durumundayken akşamın ve gecenin serinliğiyle yerde veya bitkilerde toplanan küçük su damlaları, şebnem
    • "Çimenlerin üzerindeki çiylerde güneşten düşmüş parlak elmas damlalarını ayaklarıyla ezdi." (Ömer Seyfettin)

BEY

  1. [isim] Erkek adlarından sonra kullanılan saygı sözü
    • "Eniştem Neyyir Bey'i kimin vurduğunu ben biliyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Erkek özel adları yerine kullanılan bir söz
    • "Bir bey sizi aradı."
  3. Eş, koca
    • "İki yol var önünde: ya beyinin dilini öğrenirsin, ya beyin senin dilini." (Tarık Dursun K)
  4. İskambil kâğıtlarında birli, as
    • "Gerçekten de doktora bir bey ile iki yedili gelmişti." (Tarık Buğra)
  5. Erkek sıfatlarının hemen arkasına eklenir
    • "Doktor bey. Damat bey."
  6. Küçük bir toplumun veya küçük bir devletin başkanı
    • "Karaman beyi. Menteşe beyi."
  7. Komutan
    • "Alay beyi. Uç beyi."
  8. Zengin, ileri gelen kimse, bay (I)

MEY

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Şarap

ÜYE

  1. [isim] Herhangi bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri, aza
    • "İkisi de şehrin satranç kulübü üyelerindendir." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Herhangi bir iş yerinde çalışabilmek, işçi sendikasına üye olmak veya olmamak şartına bağlanamaz." (Anayasa)
  2. Omurgalılarda, kol ve bacaklar

SOY

  1. [isim] Bir atadan gelen kimselerin topluluğu, sülale
    • "Bizler hadi neyse böyle biraz gülünç bir adamın hafif adına katlanalım ama yarın, bizim soyumuzdan kimlerin yetişeceğini kim bilir." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Cins, tür, çeşit
  3. [sıfat] İyi ve üstün nitelikleri bulunan
  4. Manzum söz
    • "Boy boyladı, soy soyladı." (Dede Korkut)

YAK

  1. [isim] Tibet'te, Asya'nın bazı yörelerinde yabani veya evcil olarak yaşayan, kılları uzun öküz türü, Tibet öküzü, Tibet sığırı (Bos grunniens)

YAS

  1. [isim] Ölüm veya bir felaketten doğan acı ve bu acıyı belirten davranışlar, matem
    • "Sen gitmezsen Ankara'da yas tutmazlar, demek dilimin ucuna kadar gelmişken tuttum." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Ben gittiğimde karısı hasta olduğu için kliniğe götürülmüş, hepsi onun yasını tutuyordu." (Falih Rıfkı Atay)

DUY

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Elektrik ampulünün takıldığı bakır veya pirinçten yivli yer

YEM

  1. [isim] Hayvan yiyeceği
  2. Kuş ve balık tutmak için tuzağa bırakılan, oltaya takılan yiyecek veya yiyecek görüntüsündeki nesne
    • "İtina ile iğneye yemi taktı." (Sait Faik Abasıyanık)
  3. Ağızotu
  4. Birini aldatabilmek için hazırlanmış düzen, kullanılan kimse veya şey

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü