İçinde uç olan 5 harfli 18 kelime var. İçerisinde UÇ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında uç olan kelimeler listesine ya da Sonu uç ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SONUÇ
-
-
[isim]
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
- "Her koşu beklenilmeyen, şaşırtıcı bir sonuç verebilirdi." (Necati Cumalı)
- "Çalışmaları sonuç vermedi."
-
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey
- "Sınav sonucu."
- "Görüşmelerden sonuç alınamadı."
-
Öz, özet
-
Bir yarışmada, spor karşılaşmasında tarafların elde ettikleri puan, sayı, skor
-
Yazının veya sözün bitim bölümü
-
[isim]
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
- UÇKUR
-
-
[isim]
Şalvarı bele bağlamak veya torba, kese vb. şeylerin ağzını büzmek için bunlara geçirilen bağ
- "O sabah evvela pijamanın uçkuru kördüğüm oldu." (Burhan Felek)
-
Cinsel duygu veya ilişki
- "Doktorlar falan filan hap, banyo ve uçkur perhizi tavsiye etmiş." (Burhan Felek)
-
[isim]
Şalvarı bele bağlamak veya torba, kese vb. şeylerin ağzını büzmek için bunlara geçirilen bağ
- BODUÇ
-
-
[isim]
Ağaç veya topraktan yapılmış küçük su kabı
-
[isim]
Ağaç veya topraktan yapılmış küçük su kabı
- UÇMAK
-
-
[nsz]
Kuş, kanatlı böcek vb. hareketli kanatları yardımıyla havada düşmeden durmak, havada yol almak
- "Biraz havalanıp bir başka kayaya kadar uçtu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Ben kimsenin hususi hayatına karışmayı asla sevmem ama şu Şahin Paşa, uçan kuşa borcu olduğunu herkes bilirken nasıl oluyor da kumarda bu kadar para kaybediyor." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "O birkaç gün içinde uçan kuştan medet umdum." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Sağıma baktım. İhtiyar yoktu. Güneşin ilk ziyalarıyla beraber kaybolan hayalet gibi sanki silinmiş, uçmuş gitmişti." (Ömer Seyfettin)
-
Uçak vb. araçlar özel mekanizma ile yerden yükselmek, havada yol almak
-
Sıvı, gaz veya buhar durumuna geçmek
-
Rengi solmak
- "Rengi birdenbire uçtu." (Peyami Safa)
-
Rüzgâr veya başka bir itici güçle yerinden ayrılıp uzağa gitmek
- "Bu gece tahta perde uçmuş."
-
Yüksek yerden düşmek veya yuvarlanmak
-
Belirmek
- "Sakalı yeni çıkmış, yüzünde çocukça ifadeler uçuyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Patlayıcı madde ile parçalanmak
-
Uçar gibi dalgalanmak
- "Elleri trençkotunun cebinde, gözlerini karşı kıyıya dikmiş, saçları savrulurcasına geriye uçuyor." (Atilla İlhan)
-
Çok hızlı gitmek
- "Hele bir asfalta çıkalım görürsünüz bey, derdi. Uçar bu bizim külüstür." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Hava yolu ile gitmek
- "Yarın İstanbul'a uçuyorum."
-
Yok olmak, ortadan kaybolmak
- "Bütün kararları uçmuştu. Yüzünde iradesiz hatlar belirdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Çok sevinmek
-
Keyif verici veya uyuşturucu madde aldıktan sonra hayal âlemine dalıp gitmek
-
Aşırılmak
- "Bizim kitaplar uçmuş."
-
Dinî inanışa göre ruh ölümden sonra göğe yükselmek
-
[nsz]
Kuş, kanatlı böcek vb. hareketli kanatları yardımıyla havada düşmeden durmak, havada yol almak
- UÇSUZ
-
-
[sıfat]
Ucu olmayan
- "Geçen günlerim bana dalgaları sayılmayan uçsuz bir deniz gibi göründü." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Ucu olmayan
- PULUÇ
-
-
[sıfat]
Cinsel gücü olmayan (erkek)
-
[sıfat]
Cinsel gücü olmayan (erkek)
- BUÇUK
-
-
[sıfat]
... ve yarım
- "Üç buçuk senedir ben bu sallantıya şahit oldum." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
... ve yarım
- SURUÇ
- ...
- UÇUCU
-
-
[sıfat]
Uçma yeteneği veya özelliği olan
-
Buhar veya gaz durumuna geçebilen
-
[isim]
Pilot
-
[sıfat]
Uçma yeteneği veya özelliği olan
- PABUÇ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ayakkabı
- "Ökçesi basık pabucunun içinde kara ve çatlak topuklu ayakları ellerinden ziyade ortadadır." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Olur olmaz adama pabuç bırakmaz." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Baktı pabuç pahalı, işi şakaya vurdu."
- "Bu ne hâl, sen kendini pabucu büyüğe okut."
-
Masa, sandalye vb. mobilyaların ayaklarına takılan metal veya plastik eklenti
-
İletken telleri elektrik birimlerine bağlayan veya cıvatalı bağlantıyı sağlayan parça
-
Bina kolonlarının temeldeki basma yüzeyinin geniş ve daha güçlü olarak yoğunlaştırılmış bölümü
-
[isim]
Ayakkabı
- UÇKUN
-
-
[isim]
Ateşten fırlayan ve etrafa saçılan kıvılcım
-
[isim]
Ateşten fırlayan ve etrafa saçılan kıvılcım
- HAVUÇ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Maydanozgillerden, koni biçimindeki etli kökü için sebze olarak yetiştirilen iki yıllık otsu bir kültür bitkisi, yeregeçen (Daucus carota)
-
[isim]
Maydanozgillerden, koni biçimindeki etli kökü için sebze olarak yetiştirilen iki yıllık otsu bir kültür bitkisi, yeregeçen (Daucus carota)
- KUÇMA
- ...
- HURUÇ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çıkma, çıkış
-
Göç
-
[isim]
Çıkma, çıkış
- UÇARI
-
-
[sıfat]
Ele avuca sığmaz (kimse)
- "Ben azami derecede haşarı ve uçarı bir çocuktum." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Kendini çeşitli eğlencelere vermiş (kimse), sefih
- "Yazar dediğin biraz uçarı, serseri mizaç olmalı değil midir?" (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Ele avuca sığmaz (kimse)
- UÇMAN
-
-
[isim]
Pilot
-
[isim]
Pilot
- KUMUÇ
-
-
[isim]
Sivrisineğe benzer çok küçük bir tür sinek
-
İçine et veya peynir konarak yapılan bir çeşit sigara böreği
-
[isim]
Sivrisineğe benzer çok küçük bir tür sinek
- SUÇLU
-
-
Suç işlemiş, suçu olan (kimse), kabahatli, mücrim
- "Suçluların ani, delice hareketleri gizli kalabilirdi." (Aka Gündüz)
- "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılmaz." (Anayasa)
-
Suç işlemiş, suçu olan (kimse), kabahatli, mücrim