İçinde uk olan 5 harfli 74 kelime var. İçerisinde UK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında uk olan kelimeler listesine ya da Sonu uk ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

DONUK

  1. [sıfat] Parlaklığı olmayan, mat
    • "Donuk yıldızlar gökte titreşir." (Necati Cumalı)
  2. Canlılığı olmayan, fersiz (göz)
    • "Bakarsınız donuk bakışlı, alık suratlı bir adam onların elinde bir dâhi çehresi alıvermiş." (Haldun Taner)
  3. Canlılığı az olan, durgun, uyuşuk (kimse)
    • "Donuk bir adam."

ONLUK

  1. [sıfat] On birimden, on parçadan oluşan
  2. On üzerinden tam not alan
    • "Onluk bir öğrenci."
  3. [isim] On para, on kuruş, on lira veya on bin lira değerinde olan para
    • "Bir iki mecidiyenin arasına sıkışmış bir onluğu ararken arkadan bir araba geliyordu." (Memduh Şevket Esendal)

SUKUT

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Düşme
    • "Bu davanın sukutunu talep ederim." (Sait Faik Abasıyanık)

MUCUK

  1. [isim] Bir çeşit küçük sinek

MAŞUK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Sevilen, âşık olunan (erkek)
    • "Biz sevdik, âşık olduk, sevildik, maşuk olduk." (Yunus Emre)

SOLUK

  1. [isim] Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes
    • "Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Soluk aldığı bile hissedilmiyor." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Çıkrıkçılar yokuşunu bir sincap çevikliğiyle tırmanır ve yokuşun üst başında soluk soluğa kalırdı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Ben, Falih'in tavsiyesi üzerine o gün saat üçe doğru soluğu başyaver Celal'in yanında almıştım." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Ciğerlere hava alıp verme
    • "Hem biraz soluk alırım hem de adamcağızın gönlünü almış olurum." (Sermet Muhtar Alus)
  3. Tarz
    • "Gençler dergimize yeni bir soluk getirdiler."

BURUK

  1. [sıfat] Burulmuş olan
  2. Tadı kekre olan (meyve)
    • "Vişne şerbetinin bu buruk tadı gerçek midir?" (Atilla İlhan)
  3. [isim] Uygun olmayan şartlar sonucu dönerek büyüyen ağacın kerestesi
  4. Alınarak küskünlük gösteren, gücenmiş (kimse)
    • "Rahmi'ye karşı o da ötekiler gibi buruktu." (Tarık Buğra)

TUTUK

  1. [sıfat] Akıcı, rahat konuşamayan
  2. Eski işlevini göremez duruma gelmiş
    • "Geçen gün beni dövdüler. Boynum, omuzlarım hâlâ tutuk." (Atilla İlhan)
  3. Kısılmış, tutulmuş, kesik
    • "Ağır ağır ve tahtalar arasında boğulan tutuk akislerle yükseliyordu." (Peyami Safa)
  4. Tutuklu
  5. Kapalı, tıkalı
  6. Sıkıntılı
    • "Bu tutuk hava içinde saat ona doğru Meclisin zili uzun uzun çaldı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  7. Durgun, çekingen, sıkılgan

OBRUK

  1. [sıfat] İçbükey
  2. Çok yemek yiyen, çok iştahlı
  3. [isim] İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu

HALUK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Temiz huylu, iyi ahlaklı
    • "Ahmet Naci, ağırbaşlı, çalışkan ve haluk bir gençti." (Reşat Nuri Güntekin)

LAVUK

  1. [sıfat] Gereksiz konuşan (kimse)

BOZUK

  1. [sıfat] Bozulmuş olan
    • "Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." (Tarık Buğra)
  2. Görevini yapamaz duruma gelmiş (organ)
    • "Ağzındaki birkaç bozuk dişten şüphe ettim." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. [isim] Madenî para, bozuk para
    • "Hiç olmazsa birkaç kuruş bozuk ver!" (Memduh Şevket Esendal)
  4. Kötümser, gergin, huzursuz, karışık
    • "Bozgun sırasında Ankara'da meclisin havası pek bozuktu." (Falih Rıfkı Atay)
  5. Kızgın, sıkıntılı
    • "Süleyman'ı adada yüzü o kadar bozuk ve korkunç buldu ki." (Halide Edip Adıvar)

KAVUK

  1. [isim] Pamuktan yapılmış, üzerine sarık sarılan erkek başlığı
    • "Vezir kavuğu."
    • "Boş bulundun, oğlum, hiç olmazsa bir iki saat kavuk sallayacaksın." (Memduh Şevket Esendal)
  2. İçi boş şey
  3. İdrar torbası

SÜLUK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bir yola girme, bir yol tutma
  2. Bir tarikata girme
    • "Süluk ehli."

YOLUK

  1. [sıfat] Yolunmuş olan
    • "Nuran, yoluk kaşlarını parmaklarıyla düzeltiyordu." (Mahmut Yesari)

YUKAÇ

  1. [isim] Yer katmanları kıvrımlarının tümsek bölümü, semer, ineç karşıtı

NATUK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Düzgün, güzel ve kolaylıkla söz söyleyen

UKALA

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse)
    • "Bu miskin ve ukala herifi sepetledi." (Haldun Taner)

UYRUK

  1. [isim] Bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olma durumu, tebaa
  2. Bir kimsenin etkisi altında olma durumu, körü körüne bağlanma, gözü kapalı inanma
    • "Kimsenin uyruğuna girmeyen, küçük, iddiasız ama özgür bir yaşamla yetindi." (Haldun Taner)

BUÇUK

  1. [sıfat] ... ve yarım
    • "Üç buçuk senedir ben bu sallantıya şahit oldum." (Peyami Safa)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü