İçinde olan 5 harfli 87 kelime var. İçerisinde SI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında sı olan kelimeler listesine ya da Sonu sı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

I S Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

2 Harfli Kelimeler

IS

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

SIHRİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Akrabalık, hısımlık

SINIK

  1. [sıfat] Kırık, çıkık
  2. Yenilmiş, bozguna uğramış

SIĞAÇ
...
SIYGI

  1. [isim] Hacim
    • "Sayacağım adlar, vereceğim örnekler birkaç makale sıygısını doldurur, aşar, taşar bile..." (Refik Halit Karay)

SIZIŞ

  1. [isim] Sızma işi veya biçimi

NASIP

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Atama

BASIŞ

  1. [isim] Basma işi

KISIT

  1. [isim] Kişinin yurttaşlık haklarını kullanma yetkisinin yargı kuruluşları tarafından kaldırılması
  2. Bunama, mahkûm olma vb. nedenlerden dolayı kanunun, bir kimsenin malını, parasını istediği gibi kullanmasına ve harcamasına engel olması, kısıtlılık, kısıtlama, hacir

SIFAT

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bir kimsenin görev, ödev, toplumsal veya hukuki bakımdan yeri ve özelliği
    • "Başvezir sıfatıyla hükûmet işlerini idare eder." (Refik Halit Karay)
  2. Bir adı, nitelik, nicelik, yer, sıra vb. bakımından niteleyen, belirten kelime, ön ad
    • "Beyaz (ev), güzel (çocuk), beş (gün), bu (kitap) gibi."
  3. Yüz, kılık ve dış görünüş
    • "Takındığı bu sıfatı boynundaki kravattan fazla mühimsediği yoktu." (Falih Rıfkı Atay)

SIZAK

  1. [isim] Dağ sırtlarında, taş aralarından sızan su, küçük pınar

BASIN

  1. [isim] Gazete, dergi gibi belirli zamanlarda çıkan yazılı yayınların bütünü, matbuat
    • "Bütün bildiklerimizden öteye İstanbul basını bize ne öğretebilirdi?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Bu tür iş yerlerinde görevli kimselerin tümü

SINIF

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Öğrencilerin yıllık öğrenime göre ayrıldıkları bölümlerden her biri
    • "Birinci sınıf öğrencileri."
  2. Çeşitli amaçlarla oluşmuş kümeler
  3. Ders okutulan yer, dershane, derslik
  4. Önemlerine, niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri
    • "Üçüncü sınıf bir gazeteciydi." (Necati Cumalı)
  5. Takımlardan oluşan birlik, dalların alt bölümü
    • "Memeliler, kuşlar, balıklar, omurgalılar dalının birer sınıfıdırlar."
  6. Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği
  7. Bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı yararı sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, klas
    • "Parter, her sınıftan insanla hıncahınç dolu idi." (Reşat Nuri Güntekin)

ANSIZ

  1. [zarf] Ansızın
  2. [sıfat] Anlayışsız, akılsız

ISSIZ

  1. [sıfat] Kimse bulunmayan veya az kimse bulunan, tenha, yaban
    • "Köşkün bütün odaları ıssız." (Peyami Safa)
    • "Yavru gitmiş, ıssız kalmış otağı." (Bayburtlu Zihni)
  2. Yalnız, kimsesi olmayan

NASIR

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] En çok el ve ayağın sürekli sürtünmelere uğrayan noktalarında üst derinin kalınlaşması ve sertleşmesiyle oluşmuş deri
    • "Ellerinde nasır, yüzlerinde nur / Yarına ümitle yürüyenlere / Bir selam uçuralım." (Orhan Veli Kanık)
    • "Tütün alıcılarının nasırına basmamak, gölgelerini bile çiğnemeden dolanıp da geçmek gerektiğini biliyordu." (Necati Cumalı)

SIRIK

  1. [isim] Değnekten uzun ve kalınca ağaç
    • "Duvarların üstüne yan yana henüz kesilmiş kavak sırıkları dizilmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

SINMA

  1. [isim] Sınmak işi veya durumu

SIRÇA

  1. [isim] Cam
    • "Mermere düşen sırça gibi tuz buz oldu." (Aka Gündüz)
  2. [sıfat] Camdan yapılmış
    • "Kadınlar kollarında birçok sırça bilezikler taşırlardı." (Yahya Kemal Beyatlı)

ADSIZ

  1. [sıfat] Adı olmayan, isimsiz
  2. Tanınmayan, bilinmeyen
    • "Babası silik, adsız bir berberken çocuk bütün akranlarını çekerek dükkânını canlandırdı." (Necati Cumalı)
  3. [isim] Türklerde, ailesinden ayrıldığı için artık onun adını taşımak, onun adıyla anılmak hakkını yitirmiş olan, bir yararlık gösterdiğinde ancak ad kazanabilen delikanlı

FASIL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bölüm, kısım, devre
    • "Kitabı kapadı, biraz durdu, sonra tekrar açarak o faslı sonuna kadar bir hamlede okudu." (Peyami Safa)
  2. Dönem, devre
    • "Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç." (Yahya Kemal Beyatlı)
  3. Belli bir sürede yapılan iş, karşılaşılan durum veya olay
    • "Fazla olarak arada bir patronu çekiştirmek, dedikodu yapmak faslı da kapanacak." (Halide Edip Adıvar)
  4. Peşrev, nakış, şarkı, saz semaisi vb. parçaların belli bir sıraya göre çalınıp söylenmesi
    • "Radyo ince sazdan sultaniyegâh faslına başlamış." (Atilla İlhan)
  5. Orta oyununa başlamadan önce saz takımının çaldığı köçek havası ve curcuna
  6. Osmanlı ve Arap tiyatrosunda oyunun perde bölümü

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü