İçinde sar olan 6 harfli 36 kelime var. İçerisinde SAR bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında sar olan kelimeler listesine ya da Sonu sar ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A R S Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AR, AS, RA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SARBAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Deveci
-
[isim]
Deveci
- SANSAR
-
-
[isim]
Postları değerli türlü etçil hayvanların ortak adı (Martes martes)
- "Ağaç sansarı. Kaya sansarı."
-
[isim]
Postları değerli türlü etçil hayvanların ortak adı (Martes martes)
- KASARA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Geminin baş ve kıç tarafında, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte
- "Baş kasarası, kıç kasarası."
-
[isim]
Geminin baş ve kıç tarafında, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte
- SARICA
-
-
[sıfat]
Sarıyı andıran, sarıya yakın
-
[isim]
Yaban arısı
-
[isim]
Eyalet valileri buyruğundaki başıbozuk asker
-
[sıfat]
Sarıyı andıran, sarıya yakın
- SARILI
-
-
[sıfat]
Üstünde sarı renk bulunan
-
[sıfat]
Üstünde sarı renk bulunan
- ESARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kölelik, tutsaklık, esirlik
- "Esaretimin geri kalan müddetini bu ümitle geçirmeye başladım." (Ahmet Mithat)
-
Boyunduruk
-
Hâkimiyet altında bulunma
-
[isim]
Kölelik, tutsaklık, esirlik
- SARSAK
-
-
[sıfat]
Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle güçsüz kalarak vücudu titrer gibi sarsılan (kimse)
-
Değişken, doğru dürüst olmayan
- "Gittiği yerden habersiz, kendi sarsak ahlak değerlerine bağlı yaşamaktadır." (Selim İleri)
-
[sıfat]
Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle güçsüz kalarak vücudu titrer gibi sarsılan (kimse)
- SARDUN
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Balıkçıların kullandığı bir tür halat
-
[isim]
Balıkçıların kullandığı bir tür halat
- SARPIN
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Tahıl kuyusu, zahire ambarı, silo
-
Ekmeği koymaya yarayan dört gözlü sandık
-
[isim]
Tahıl kuyusu, zahire ambarı, silo
- SARAKA
-
-
[isim]
Alay, istihza
- "Taşralarda ağırbaşlı kitaplar okumaya kalkışan öğrencileri, arkadaşları sarakaya alır." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Alay, istihza
- SARNIÇ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yağmur suyu biriktirmeye yarayan yer altı su deposu
- "Birlikte kalenin sarnıcına kadar yürüdüler." (Refik Halit Karay)
-
Gemilerde bulunan sacdan yapılmış tatlı su deposu
-
[isim]
Yağmur suyu biriktirmeye yarayan yer altı su deposu
- SARSIŞ
-
-
[isim]
Sarsma işi veya biçimi
-
[isim]
Sarsma işi veya biçimi
- SARGIN
-
-
[zarf]
İçten, yürekten
-
[zarf]
İçten, yürekten
- SARMAL
-
-
[sıfat]
Dolana dolana oluşmuş, birbirini izleyen, helisel, helezoni
-
İçinden çıkılmaz (durum)
-
[sıfat]
Dolana dolana oluşmuş, birbirini izleyen, helisel, helezoni
- SARKMA
-
-
[isim]
Sarkmak işi
-
[isim]
Sarkmak işi
- SARRAF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kuyumcu
-
Mesleği, değerli kâğıt ve metal paraları birbiriyle değiştirmek, tahvil alışverişi yapmak olan kimse
-
[isim]
Kuyumcu
- SARKIT
-
-
[isim]
Mağaraların tavanında aşağıya doğru oluşan, genellikle koni biçiminde kalker birikintisi, damla taş, stalaktit
-
[isim]
Mağaraların tavanında aşağıya doğru oluşan, genellikle koni biçiminde kalker birikintisi, damla taş, stalaktit
- SARMAK
-
-
[-i]
Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek
- "Bak o zaman nasıl yakınlaşacaksınız. Güven nasıl sarıp sarmalayacak ikinizi." (Adalet Ağaoğlu)
-
Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek
- "Ordu düşmanı sardı."
-
Dolayında yer almak
-
Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak
- "Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu." (Necati Cumalı)
-
Örtmek
-
Kucaklamak
-
Yumak yapmak
- "İpliği sarmak."
-
Şerit, ip vb. şeyler dolaşmak
-
Kâğıt veya bir bitki yaprağıyla dürmek
- "Dolma sarıyorum diye yaprağı parmağıma doladım." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Sardığı sigarayı tabakasına yerleştiriyor." (Tarık Buğra)
-
[-e]
Sarılıp tırmanmak
- "Asma çardağı sardı."
-
[-i]
Bir şeyi başka bir şeyin içine koyup onunla kaplamak
- "Kitabı kâğıda sarmak."
-
Taşıt tırmanmak, yükseğe doğru çıkmak
-
Saldırmak, hücum etmek
- "Faik Efendi biliyordu ki saracaklar hem de fena saracaklar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir görev veya işin yerine getirilmesini başkasına yüklemek
-
Sözle saldırmak, tedirgin etmek
- "Evdekilerin hepsi bana sarıyor."
-
Hoşuna gitmek, zevkini okşamak
- "Bu canlılık, insanı on yıl önce görmüş olduğum muhteşem yazdan daha başka türlü sarıyordu." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[-i]
Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek
- SARKIK
-
-
[sıfat]
Aşağı doğru uzanmış veya uzanmış, sarkmış, sölpük, salpa, gevşek
- "İri yarı, bıyıkları sarkık bir ozan elini dostça omzuna attı." (Çetin Altan)
-
[sıfat]
Aşağı doğru uzanmış veya uzanmış, sarkmış, sölpük, salpa, gevşek
- TASARI
-
-
[isim]
Olması veya yapılması istenen bir şeyin zihinde aldığı biçim, proje
- "Kafamdaki hayaller ve tasarılar epeyce açık saçık şeylerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Hukuki bir işlemin, o işlemi yapmakla yetkili kurul veya organ önüne getirildiği andaki durumu, üstünde görüşme ve oylama yapılabilir durumdaki metin, layiha
- "Bütçe Kanunu tasarısı üzerine yazdığım bir yazı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Olması veya yapılması istenen bir şeyin zihinde aldığı biçim, proje