İçinde s olan 5 harfli 1130 kelime var. İçerisinde S harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında s harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu s harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HASAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ürün kaldırma, ekin biçme işi
-
Bu yolla elde edilen ürün
-
[isim]
Ürün kaldırma, ekin biçme işi
- HEPSİ
-
-
[zamir]
Bütünü, tamamı, tümü, cümlesi, hep
- "Bütün bu işlerin hepsi yapıldı." (Peyami Safa)
-
[zamir]
Bütünü, tamamı, tümü, cümlesi, hep
- İNSAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İki eli olan, iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı
- "Yine yeşil yosunlu, insan ayağı değmemiş gibi yokuşlar var ağaçlı..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kişi, şahıs, âdemoğlu, âdem evladı
- "O yaşta insan hiç düşünmeden sadece yaşamaya bakar." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse)
-
[isim]
İki eli olan, iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı
- MAYIS
-
Kelime Kökeni : Latince
-
[isim]
Yılın otuz bir gün süren, beşinci ayı
-
[isim]
Yılın otuz bir gün süren, beşinci ayı
- NÜFUS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kişi
- "Burada beş nüfus var."
- "Kızının çocuklarının nüfusunu çıkartacağım." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir ülkede, bir bölgede, bir evde belirli bir anda yaşayanların oluşturduğu toplam sayı
- "Nüfus sayımı. Nüfusu çoğalmak."
-
Ortak bir özellik gösteren kimselerin bütünü
- "Tarım nüfusu. Gecekondu nüfusu."
-
[isim]
Kişi
- SINMA
-
-
[isim]
Sınmak işi veya durumu
-
[isim]
Sınmak işi veya durumu
- SOMON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Som (III)
-
[isim]
Som (III)
- SÖZLÜ
-
-
[sıfat]
Sözle, konuşma biçiminde yapılan, şifahi, yazılı karşıtı
- "Sözlü sınav."
-
[isim]
Evlenmek için birbirine söz vermiş olan kimse, yavuklu
-
[sıfat]
Sözle, konuşma biçiminde yapılan, şifahi, yazılı karşıtı
- DÜŞES
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Dükün karısı
-
[isim]
Dükün karısı
- ESTER
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[isim]
Oksijenli asitler ile alkollerin aralarından bir su molekülü ayrılması sonucunda verdikleri madde
-
[isim]
Oksijenli asitler ile alkollerin aralarından bir su molekülü ayrılması sonucunda verdikleri madde
- LOGOS
-
Kelime Kökeni : Yunanca
-
[isim]
Deyi
-
[isim]
Deyi
- SAÇAK
-
-
[isim]
Bazı giyim eşyalarında veya döşemeliklerde kumaş kenarlarına dikilen süslü iplikten püskül
- "Perdenin saçağı."
-
Görünüşü bu püskülü andıran
- "Bak gene bir tutam saçak tütün kalmadı. bana yalnız tozları kalıyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Havlu, halı vb.nin kenarı boyunca sarkan püskül
-
Bir yapının herhangi bir bölümünü güneş ve yağmurdan koruması için, o bölümden dışa taşkın ve altı boşta olarak yapılan örtü
-
Bir gaz ortama yerleştirilen ve yüksek bir potansiyel verilen ve nesnenin yüzeyinde oluşan ışık olayı
-
[isim]
Bazı giyim eşyalarında veya döşemeliklerde kumaş kenarlarına dikilen süslü iplikten püskül
- SÜYEK
-
-
[isim]
Cebire
-
[isim]
Cebire
- BEKAS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Çulluk
-
[isim]
Çulluk
- GİYSİ
-
-
[isim]
Her türlü giyim eşyası, giyecek, elbise, libas, urba
- "Hanımlar, tatil köylerinde son moda giysiler giyiyorlar." (Çetin Altan)
-
[isim]
Her türlü giyim eşyası, giyecek, elbise, libas, urba
- PASÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Voleybolda smaç vurana pas atan kimse
-
[isim]
Voleybolda smaç vurana pas atan kimse
- SAĞIM
-
-
[isim]
Sağma işi
-
Süt veren hayvan
- "Onun epey sağımı var."
-
[isim]
Sağma işi
- SETRE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Düz yakalı, önü ilikli bir tür ceket
- "Müdür Bey, senelerden beri giymediği sırmalı setresini, kılıcını sandıktan çıkardı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Düz yakalı, önü ilikli bir tür ceket
- SİZCE
-
-
[zarf]
Size göre, sizin düşüncenizce
-
[zarf]
Size göre, sizin düşüncenizce
- SURET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Görünüş, biçim
- "İnsan suretinde bir ağaç."
- "İstanbul'a sureti haktan görünen öyle belediye başkanları geldi ki Anadolu'dan gelen hemşehrilerinin gecekondularına göz yumdu." (Aydın Boysan)
-
Yazı veya resim kopyası, nüsha
- "Bunun bir suretini almalı."
-
Biçim, yol, tarz
- "Birbirimize karşı oynayacak bir rolümüz olmadığı açık surette görülüyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
İslam felsefesinde, varlığın görünen yanı, beş duyu ile algılanan yönü
-
Resim, fotoğraf
-
Yüz, çehre
-
[isim]
Görünüş, biçim