İçinde rı olan 5 harfli 46 kelime var. İçerisinde RI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında rı olan kelimeler listesine ya da Sonu rı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
I R Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
IR
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SARIZ
- ...
- SIRIM
-
-
[isim]
Bazı işlerde sicim yerine kullanılan, sicim kalınlığında, ince ve uzun, esnek deri parçası
- "Şimdi, altmışını geçmiş olmasına rağmen, sırım gibi bir vücudu vardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bazı işlerde sicim yerine kullanılan, sicim kalınlığında, ince ve uzun, esnek deri parçası
- KARIK
-
-
[isim]
Kar yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması
-
[sıfat]
Karlı bir alana bakma sonucu kamaşmış (göz)
-
[isim]
Kar yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması
- SIRIK
-
-
[isim]
Değnekten uzun ve kalınca ağaç
- "Duvarların üstüne yan yana henüz kesilmiş kavak sırıkları dizilmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Değnekten uzun ve kalınca ağaç
- ÇARIK
-
-
[isim]
İşlenmemiş sığır derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritle sıkıca bağlanan ayakkabı
- "Tozla örtülmüş çarıklarının eskiliği belli olmuyor." (Ömer Seyfettin)
-
Araba yokuş aşağı giderken tekerleği frenlemek için altına sürülen demir levha
-
Para cüzdanı
- "Kızı bu çarık sözünün para cüzdanı manasına geldiğini bilmeden dinler..." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
İşlenmemiş sığır derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritle sıkıca bağlanan ayakkabı
- YARIŞ
-
-
[isim]
Yarışma
- "Bunlardan kaç babayiğit bu ölüm yarışını göze alabilir?" (Tarık Buğra)
- "Vapurla yarış eden yunuslara güler." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yarışma, rekabet
-
[isim]
Yarışma
- SARIŞ
-
-
[isim]
Sarma işi veya biçimi
-
[isim]
Sarma işi veya biçimi
- UÇARI
-
-
[sıfat]
Ele avuca sığmaz (kimse)
- "Ben azami derecede haşarı ve uçarı bir çocuktum." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Kendini çeşitli eğlencelere vermiş (kimse), sefih
- "Yazar dediğin biraz uçarı, serseri mizaç olmalı değil midir?" (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Ele avuca sığmaz (kimse)
- HARIL
- ...
- SARIK
-
-
[isim]
Sarılarak meydana getirilen başlık
- "O artık sarığı ile, cübbesi ve lapçınları ile tam bir hoca efendi idi." (Tarık Buğra)
-
Kavuk, fes gibi bazı başlıkların üzerine sarılan tülbent, şal vb
-
[isim]
Sarılarak meydana getirilen başlık
- RIZIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yiyecek, içecek şey, azık
- "Arap kesesine Anadolu altını ve Arap kursağına Anadolu'nun rızkını akıtacağız." (Refik Halit Karay)
-
Tanrı'nın bütün yarattıklarına verdiği nimet
- "Bizden şerefli yırtıcı kuş, kan emen böcek / Tanrı'm o yolda rızkını vermiş, kusuru yok." (Mehmet Çınarlı)
-
[isim]
Yiyecek, içecek şey, azık
- SANRI
-
-
[isim]
Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, birsam, halüsinasyon
- "Olmaz, gerçek olamaz bu yaşadığımız, ya sanrı ya sanrıya çok yakın bir şey." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, birsam, halüsinasyon
- YIRIK
-
-
[sıfat]
Yırtılmış
-
[sıfat]
Yırtılmış
- TIRIK
-
-
[isim]
Bir nesnenin art arda iki yere çarpmasından çıkan ince ve kuru ses
- "Kapı tırık diye kapandı."
-
[isim]
Bir nesnenin art arda iki yere çarpmasından çıkan ince ve kuru ses
- KARIŞ
-
-
[isim]
Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ve serçe parmakların uçları arasındaki açıklık
- "Yürüyüp geçeceğim, basacağım yerlerin her bir karış mübarek toprağı benim için mukaddesti." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ve serçe parmakların uçları arasındaki açıklık
- YARIM
-
-
[sıfat]
Bütün bir şeyin ayrıldığı iki eşit parçadan her biri
- "Bu yarım saat içinde evde neler geçti?" (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Doktorun elini tuttu, salladı. Sonra yarım sol etti, yan tarafta duran koltuğa oturdu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Tam ve istenildiği gibi olmayan, eksik, noksan
- "Ötekinde de yarım kavala benzeyen kalın bir çığırtma vardı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[isim]
Bir bütünün yarısı olan miktar
-
[isim]
Saatte on iki otuz
-
Hastalıklı, sakat, sağlıksız
-
[sıfat]
Bütün bir şeyin ayrıldığı iki eşit parçadan her biri
- KARIN
-
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi
- "Şuursuz bir acele ile mahmuzlarını atının karnına vurdu." (Ömer Seyfettin)
- "Yoğurtçuda çalışanlar bu türlü karın doyuranları çok görmüşlerdi." (Necati Cumalı)
- "Felaket bununla bitmemiş, üç ay sonra karnı büyümeye başlamış." (Halide Edip Adıvar)
-
Döl yatağı, rahim
- "Fakat karnındaki çocuk da bu insanüstü erkeğin bir parçasıydı." (Halide Edip Adıvar)
- "Fakat öpüşmek, sevişmek karın doyurmuyor." (Ömer Seyfettin)
-
Bazı şeylerde şiş ve içi boş bölüm
- "Geminin karnı. Şişenin karnı."
-
Mide
- "Karnım aç, elim ayağım donmuş gibi." (Halide Edip Adıvar)
-
İç, gönül, akıl, kafa
- "Ben senin karnındakini ne bileyim?"
-
Ahlaki açıdan kabul edilemeyen şeyleri kabullenme
-
Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi
- UYARI
-
-
[isim]
Herhangi bir konu, sorun üzerine ilgi çekme, ikaz, ihtar, tembih
- "Kentin yaşlılarının da düşüncelerini aldılar. Onların uyarılarına uydular." (Haldun Taner)
-
Organizmada uyarım yaratan güç
-
[isim]
Herhangi bir konu, sorun üzerine ilgi çekme, ikaz, ihtar, tembih
- AYRIM
-
-
[isim]
Ayırma işi, tefrik
- "Kuvvetler ayrımı."
-
Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık, benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, fark
-
Alt bölüm
-
Cinsleri ve türleri birbirinden ayıran ana karakter, fark
-
Ayrılma noktası
- "Yol ayrımı."
-
Bir veya daha çok sahne içinde geliştirilip olayın tamamlanmış bir parçasını veren film bölüğü
-
[isim]
Ayırma işi, tefrik
- YARIN
-
-
[isim]
Bugünden sonra gelecek ilk gün
- "Yarın paydosu biraz erken çalarız, ödeşiriz." (Haldun Taner)
- "Yarından tezi yok, gitmeniz için icap edenleri yapmaya başlamalısınız." (Falih Rıfkı Atay)
-
Gelecek, ilerideki zaman
- "İnsan daima yarını düşünmeli."
-
[zarf]
Bugünden sonra gelecek ilk günde
- "Yarın geleceğim."
-
[isim]
Bugünden sonra gelecek ilk gün