İçinde rç olan 6 harfli 20 kelime var. İçerisinde RÇ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında rç olan kelimeler listesine ya da Sonu rç ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- PÜRÇÜK
-
-
[isim]
Pürçek
-
[isim]
Pürçek
- HARÇLI
-
-
[sıfat]
Yapılması için harç ödenen
-
Harç ile örülmüş
- "Harçlı duvar."
-
Süslerle bezenmiş (giysi)
-
[sıfat]
Yapılması için harç ödenen
- SÜRÇME
-
-
[isim]
Sürçmek işi
-
[isim]
Sürçmek işi
- TARÇIN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Defnegillerden, genellikle Asya'nın güneyinde yetişen ve değişik türleri bulunan bir ağaç (Cinnamomum)
-
Bu ağacın, içinde kokulu bir yağ bulunması dolayısıyla baharat gibi kullanılan kabuğu
- "Sakalının rengi kınaya, kokusu sirkelenmiş tarçına benzer." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Defnegillerden, genellikle Asya'nın güneyinde yetişen ve değişik türleri bulunan bir ağaç (Cinnamomum)
- ÇIRÇIL
-
-
[isim]
Gemilere fıçı, varil vb. yükü yükleme, boşaltma sırasında kullanılan iki tarafı kancalı sapan
-
[isim]
Gemilere fıçı, varil vb. yükü yükleme, boşaltma sırasında kullanılan iki tarafı kancalı sapan
- ÇARÇUR
-
-
[isim]
"Gereksiz yerlere harcayıp tüketmek" anlamındaki çarçur etmek ve "gereksiz yere harcanmak, ziyan olmak" anlamlarındaki çarçur olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz
- "Birikmiş parasını, elindeki sermayeyi çarçur etmesinden koruyabilmek için yine yalanlara başvuruyordu." (Necati Cumalı)
-
[isim]
"Gereksiz yerlere harcayıp tüketmek" anlamındaki çarçur etmek ve "gereksiz yere harcanmak, ziyan olmak" anlamlarındaki çarçur olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz
- BARÇAK
-
-
[isim]
Kılıç kabzasının siperi
-
[isim]
Kılıç kabzasının siperi
- PERÇEM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Başlarını tıraş edenlerin tepede bıraktıkları saç tutamı
-
Yele
- "At perçemi."
-
Kâkül
- "Selma alnına düşen bir perçemi eliyle kaldırıyor." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Başlarını tıraş edenlerin tepede bıraktıkları saç tutamı
- GERÇEK
-
-
[sıfat]
Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
- "Kâğıt paranın saymaca değeri varsa da gerçek değeri yoktur."
-
[isim]
Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat
-
Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
- "Gerçek elmas. Gerçek hikâye."
-
Temel, başlıca, asıl
- "Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır." (Nurullah ataç)
-
Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
- "Bu peyzajdaki çiçekler son derece gerçek."
-
Yapay olmayan
-
[isim]
Gerçeklik, realite
- "Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Doğruluk
- "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa duygu payı da ondan az değildir." (Burhan Felek)
-
Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan
-
[sıfat]
Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
- BORÇKA
- ...
- PÜRÇEK
-
-
[isim]
Şakaklardan sarkan saç, zülüf
-
Bitkilerin saçaklı kökü veya püskülü
-
[isim]
Şakaklardan sarkan saç, zülüf
- KIRÇIL
-
-
[sıfat]
Kırlaşmaya başlamış, kır renkli
-
Bu renkte saçı olan
- "Dükkânın önünde bekledi, kırçıl kuyumcu görününce hemen taşları çıkardı." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Kırlaşmaya başlamış, kır renkli
- HIRÇIN
-
-
[sıfat]
Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse)
- "Hayriye Hanım, kırk beş yaşlarında, kara yüzlü, hırçın tavırlı, ufak tefek bir kadındı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Tiz, öfkeli (ses)
-
[sıfat]
Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse)
- ÇIRÇIR
-
-
[isim]
Pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan alet
-
[isim]
Pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan alet
- BİRÇOK
-
-
[sıfat]
Oldukça çok, sayısı belirsiz, bir hayli, müteaddit
- "Bu satırları, birçok mektuba biraz cevap olsun diye yazıyorum." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Oldukça çok, sayısı belirsiz, bir hayli, müteaddit
- PERÇİN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İki veya daha çok levhayı birbirine bağlamak için geçirilen çivinin, ezilerek baş durumuna getirilen ucu
-
[isim]
İki veya daha çok levhayı birbirine bağlamak için geçirilen çivinin, ezilerek baş durumuna getirilen ucu
- ÇURÇUR
-
-
[isim]
Lapina familyasından, eti pek sevilmeyen, küçük bir deniz balığı (Crenilabrus)
-
[sıfat]
Önemsiz, değersiz
- "Selçuk'u bu çurçur işlerden daha ciddilerine, piyes yazımına ben ittim." (Haldun Taner)
-
[isim]
Lapina familyasından, eti pek sevilmeyen, küçük bir deniz balığı (Crenilabrus)
- BURÇAK
-
-
[isim]
Baklagillerden, taneleri hayvan yemi olarak kullanılan yıllık bir yem bitkisi (Vicia ervilia)
-
Bu bitkinin mercimeğe benzeyen ve genellikle hayvan yemi olarak kullanılan tanesi
-
[isim]
Baklagillerden, taneleri hayvan yemi olarak kullanılan yıllık bir yem bitkisi (Vicia ervilia)
- SERÇİN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Mekiğin parçalarından her biri
-
[sıfat]
Seçme, seçkin olan
-
[isim]
Mekiğin parçalarından her biri
- BORÇLU
-
-
[sıfat]
Borcu olan, borç almış olan, verecekli, medyun
- "Merhumu borçlu yatırmak istemezmişiz elbet." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Dehasını, geçirdiği sara nöbetlerinin şokuna borçlu bulunuyordu." (Haldun Taner)
- "Para muamelelerinden borçlu çıkmıştı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Manevi bir yükümlülük altında bulunan
- "Hayatımı ona borçluyum doğrusu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir şeyi birinin yardımıyla elde etmiş olan
- "Aslında, okumasını da ona borçludur." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Borcu olan, borç almış olan, verecekli, medyun