İçinde rma olan 6 harfli 41 kelime var. İçerisinde RMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında rma olan kelimeler listesine ya da Sonu rma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A M R Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
RAM
2 Harfli Kelimeler
AM, AR, MA, RA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OSURMA
-
-
[isim]
Osurmak işi
-
[isim]
Osurmak işi
- ONARMA
-
-
[isim]
Onarmak işi
- "Günün birinde kolları sıvayıp ve eline irili ufaklı aletler alıp bunu onarmaya kalkışmıştı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Onarmak işi
- VİRMAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Para aktarımı
-
[isim]
Para aktarımı
- ARMADA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Donanma
-
[isim]
Donanma
- VARMAK
-
-
[-e]
Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak
- "Köye akşama doğru ancak varabildim." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Var, bildiğini yap. Varsın gelmesin."
- "Renkli televizyona varıncaya kadar ne varsa aldı."
-
Belli bir duruma veya düzeye gelmek
- "Yaşı elliye vardı. O şimdi yolun yarısına varmıştı."
-
Hoş olmayan bir sona ermek
- "Beni tahkir etmeye kadar varıyorsun." (Peyami Safa)
-
Bir şeyi iyice anlamak veya duymak
- "Tadına varmak. Sırrına varmak."
- "Varın söylen İrfani'ye yarım ölmesin." (İrfanî)
-
[-i]
Acımadan, çekinmeden yapmak
- "Eli varmak. Dili varmak."
-
Kadın, evlenmek
- "Gönül verdin derlerdi o delikanlıya / En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya." (Ahmet Muhip Dranas)
-
Bir durumdan başka duruma geçmek
- "Secdeye varmak. Uykuya varmak."
-
[-e]
Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak
- ANIRMA
-
-
[isim]
Anırmak işi
-
[isim]
Anırmak işi
- KARMAÇ
-
-
[isim]
Yapı işlerinde harcı karmaya yarayan alet
-
[isim]
Yapı işlerinde harcı karmaya yarayan alet
- SORMAK
-
-
[-i]
Birine soru yönelterek herhangi bir konuda bilgi istemek, sual etmek
- "Hastanenin nöbetçi doktoru yok mu? diye soruyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Öyle bir sıcak ki sorma gitsin! Sorma başımıza gelenleri! O işi sorma, sarpa sardı!"
-
Bir işin sorumluluğu kendisinde olmak, bir işten sorumlu bulunmak
- "Bu işi benden sorarlar."
-
[-i]
Birine soru yönelterek herhangi bir konuda bilgi istemek, sual etmek
- FERMAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Buyruk, emir
-
Osmanlı İmparatorluğu'nda padişahın verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk, yarlık
- "Bizde Tanzimat fermanı henüz okunmamıştır." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Buyruk, emir
- APARMA
-
-
[isim]
Aparmak işi
-
[isim]
Aparmak işi
- YARMAK
-
-
[-i]
Uzunlamasına bölüp ayırmak
- "Odunu yarmak."
-
Buğday, arpa vb. tahıl tanelerini değirmende kırmak
-
Derin yara açmak
- "Aralarına girmemiş olsaydı boğaz boğaza dövüşecekler, birbirlerinin başını gözünü yaracaklardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yarık açmak
-
Ortasından, içinden geçmek
- "Vapurun yardığı sular, iki yanından güya neşelerinden köpüre köpüre Üsküdar'a gidişler, daima eğlenceliydi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[-i]
Uzunlamasına bölüp ayırmak
- HARMAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Biçildikten sonra tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi
- "Akşam vakti ırgatlarla beraber harman savururum." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Harmanı kaldırmaktan başka bir şey düşünmüyordu." (Sevinç Çokum)
-
Bu işin yapıldığı yer veya mevsim
- "Çocuğum başka çocuklarla beraber harmanda düvene binmiş dönüyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Birçok çeşitten birer parça alıp yeni birleşim oluşturma işi
- "Çay harmanı. Tütün harmanı."
-
Selüloz açılması aşamasından başlayıp kâğıt veya karton sayfasının meydana gelmesine kadar kullanılan bir veya birkaç kâğıt hamuru ile diğer malzemelerin meydana getirdiği sulu süspansiyon
-
[isim]
Biçildikten sonra tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi
- AŞIRMA
-
-
[isim]
Aşırmak işi
-
Yapı çatılarında uzun mertek, aşık
-
[sıfat]
Aşırılmış
- "Aşırma bir eser."
-
Küçük kazan, kova, bakraç
-
Başkalarının yazılarından bölümler, dizeler alıp kendisininmiş gibi gösterme veya başkalarının konularını benimseyip değişik biçimde anlatma, intihal
-
Özellikle para aşırma, aşırtı, ihtilas
-
[isim]
Aşırmak işi
- KURMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek
- "Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk." (Falih Rıfkı Atay)
-
Hazırlamak
- "Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak." (Refik Halit Karay)
-
Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek
- "Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor." (Haldun Taner)
-
Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak
- "Turşu kurmak."
-
Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek, tesis etmek
- "Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi?" (Orhan Seyfi Orhon)
-
Yapmak, inşa etmek
- "Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım." (Nurullah ataç)
-
Yapmak, oluşturmak
- "Belki on aile keçelerden, kilimlerden çergelerini meyve ağaçlarının altlarına kurdular." (Ömer Seyfettin)
-
Ortaklık sağlamak
-
Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek
- "Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu." (Tarık Buğra)
-
Bir araya getirmek, toplamak
- "Divan kurmak."
-
Gizlice hazırlamak, tasarlamak
- "Çocukların top oynadıkları kumluktan iskeleye doğru yürürken hep planlar kuruyordu." (Cahit Uçuk)
-
Düşünmek
- "Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Aklına koymak
- "O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz."
-
Zihinde büyütmek
- "Bayram ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu." (Halide Edip Adıvar)
-
Sağlamak, oluşturmak
- "Dostluk kurmak. İlişki kurmak."
-
Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek
-
[-i]
Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek
- SARMAL
-
-
[sıfat]
Dolana dolana oluşmuş, birbirini izleyen, helisel, helezoni
-
İçinden çıkılmaz (durum)
-
[sıfat]
Dolana dolana oluşmuş, birbirini izleyen, helisel, helezoni
- KARMAK
-
-
[-i]
Karıştırmak, birbirine katmak
-
[nsz]
Toz durumundaki bir şeyi sıvı ile karıştırarak çamur veya hamur durumuna getirmek
- "Yapı için harç karmak. Boya karmak."
-
[-i]
Karıştırmak, birbirine katmak
- OTARMA
-
-
[isim]
Otarmak işi veya durumu
-
[isim]
Otarmak işi veya durumu
- DURMAK
-
-
[nsz]
Hareketsiz durumda olmak
- "Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Dur! Bu işi ben yaparım. Durun hele, bakalım ne olacak!"
- "Gayri bana dur durak yok... Muhasebe müdürü ... çalışmamdan hoşnut değilmiş." (Tarık Dursun K)
-
İşlemez olmak, çalışmamak
- "Bileğimdeki saat durmuş." (Aka Gündüz)
-
Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek
- "Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim." (Necati Cumalı)
-
Dinmek, kesilmek
- "Yağmur durdu."
-
Varlığını sürdürmek
- "Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor."
-
Var olmak
- "Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim?"
-
Beklemek, dikilmek
- "Oturacak değil, ayakta duracak yer yok." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yaşamak
- "Anneannen duruyor mu?"
-
Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak
- "Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu?"
-
Kalmak
- "Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış!" (Mahmut Yesari)
-
Bir yerde olmak veya bulunmak
- "Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu." (Tarık Buğra)
-
Belli bir durumda, bir görevde bulunmak
- "Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum." (Haldun Taner)
-
Ara vermek
- "Sabahtan beri hiç durmadım."
-
Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek
-
[yardımcı fiil]
Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi
-
[nsz]
Hareketsiz durumda olmak
- SARMAN
-
-
[sıfat]
Azman, iri
-
[isim]
Sarı tüylü kedi
-
[sıfat]
Azman, iri
- UÇURMA
-
-
[isim]
Uçurmak işi
-
[isim]
Uçurmak işi