İçinde rm olan 6 harfli 96 kelime var. İçerisinde RM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında rm olan kelimeler listesine ya da Sonu rm ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OTURMA
-
-
[isim]
Oturmak işi
-
Kısa süre için konukluğa gitme
- "Yemeğini yedikten sonra gece Vehbi Dedeye oturmaya gitti." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Oturmak işi
- SÜRMEK
-
-
[-i]
Yönetip yürütmek, sevk etmek
- "Fakat bereket ki bu nevi duygular ancak masal ve romanlarda sürüp gider." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Devam etmek
- "Yenilenmesine karar verilen Meclisin yetkileri, yeni Meclisin seçilmesine kadar sürer." (Anayasa)
-
Önüne katıp götürmek
- "Koyunları sürmek."
-
Uzatmak, ileri doğru itmek
- "Kahveyi ısıtıyor, suyu dolduruyor, cezveyi sürüyor, fincanı boşaltıyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Dokundurmak, değdirmek
- "Yüzümü saçlarına sürmek için başımı eğdim." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek
- "Mütarekede İngilizler onu Malta'ya sürdüler." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek
- "Avucuna doldurup kokluyor; ensesine, şakaklarına, boynuna sürüyor." (Refik Halit Karay)
-
Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak
- "Satılamayan ne kadar bayat, bozuk mal varsa pansiyonerlere sürerler." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak
-
[-i]
Herhangi bir durum içinde bulunmak
- "Dört duvar arasında bir memur hayat sürüyordu." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-i]
Pulluk veya sabanla toprağı işlemek
- "Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Olmaya devam etmek
- "Baygınlığım ne kadar sürdü bilmiyorum." (Aka Gündüz)
-
[nsz]
Zaman geçmek
- "Çok sürmez, her şey düzelir."
-
[nsz]
Zaman almak
- "Her odanın ziyareti bir saat sürmüştü." (Ahmet Haşim)
-
Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek
- "Bu gölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, rutubetli toprakta bir bir arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak
-
[-i]
Yönetip yürütmek, sevk etmek
- AYIRMA
-
-
[isim]
Ayırmak işi
- "Yapılabilecek şeylerle yapılamayacakları daha ilk anda ayırmasını biliyordu." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Ayırmak işi
- ARMONİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İki veya daha çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek biçimdeki uyumu, harmoni
-
[isim]
İki veya daha çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek biçimdeki uyumu, harmoni
- ÜŞÜRME
-
-
[isim]
Üşürme işi veya durumu
-
[isim]
Üşürme işi veya durumu
- DÜRMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak
- "Kâğıdı dürmek. Halıyı dürmek."
-
Bir şeyi üst üste katlamak
-
[-i]
Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak
- SARMAÇ
- ...
- GİRMEK
-
-
[-e]
Dışarıdan içeriye geçmek
- "İçeri girdiklerinde birinci film çoktan başlamıştı." (Haldun Taner)
-
Sığmak
- "Elim bu eldivene girmiyor."
- "Onun yanımızdaki eve girip çıktığını görürdük."
-
Katılmak, iltihak etmek
- "Bugün edebiyat imtihanına girdim." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Almak, fethetmek
- "Ordularımız İstanbul'a girdiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
İncelemek, ayrıntılara inmek
-
Girişmek, başlamak
- "Kaçırdım gene ipin ucunu, bir türlü konuya giremiyorum." (Nurullah ataç)
-
Bulaşmak
- "Koyunlara kelebek hastalığı girdi."
-
[nsz]
Zaman anlamlı kavramlar için gelmek
- "İlkbahar girdi."
-
[nsz]
Ağrı, sancı başlamak, saplanmak
-
Yeni bir duruma geçmek, dönüşmek
- "Göğün morlaşan kenarı eriyor, menekşe rengine giriyordu." (Ömer Seyfettin)
-
İyice anlamak, iyice bilmek
-
Kavgaya tutuşmak
-
Başlamak
-
Erişmek, ulaşmak
- "Yirmisine girdi."
-
Bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak
-
Yazılmak, başlamak
- "Okula girdi."
-
Yemek yemek
-
[-e]
Dışarıdan içeriye geçmek
- TERMAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sıcak kaplıca suyu
-
Bu sudan yararlanma imkânı sağlayan kuruluş vb
-
[isim]
Sıcak kaplıca suyu
- VİRMAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Para aktarımı
-
[isim]
Para aktarımı
- EĞİRME
-
-
[isim]
Eğirmek işi
-
[isim]
Eğirmek işi
- KIRMAK
-
-
[-i]
Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak
- "Taşları kırmak. Bardağı kırmak."
- "Kaşla göz arasında ellerine geçirdiklerini kırıp dökmeye koyulmuşlardı." (Atilla İlhan)
- "Pakize'nin kırıp geçirdiği bir şeyi görmekten hasıl olacak tesiri temaşaya gelen çocuklara..." (Halit Ziya Uşaklıgil)
- "Düğüne kimlerin çağrıldığı anlaşılmaz, ne hediye gönderileceği de belli olmaz. Olmaz ama hepsi çağrılmıştır, hepsi de kırıp sarar, birer hediye alır yollar." (Memduh Şevket Esendal)
-
İri parçalara ayırmak
- "Adamın her akşam yarım kiloyu devirdikten sonra ortalığı kırıp geçirmesinden perişan oluyorlar." (Çetin Altan)
-
[nsz]
Belirli bir biçimde katlamak
- "Forma kırmak."
- "Hoşsohbet, şakacı bir insan olduğu için Kâzım Bey'le kaynatasını kahkahadan kırıp geçirir." (Salâh Birsel)
-
Öldürmek, yok olmasına neden olmak
- "Bu yıl soğuk hayvanları kırdı."
- "Bir İspanyol şarkıcı var. Beyoğlu'nu kırıp geçiriyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir şeyin fiyatını azaltmak, indirmek
- "Firma verdiği teklif fiyatını son dakikada bir yüzde yirmi daha kırıyordu." (Haldun Taner)
-
Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranış karşısında bırakarak gücendirmek, incitmek
- "Sizin hatırınızı kırmamak için işte gelip misafir oluyorum; fakat bu yaşımda misafirle uğraşacak hâlim yok." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
Tavlada karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak
-
Vücut kemiklerinden birini parçalamak
- "Ayol, yapma, gel, düşüp bir yerini kıracaksın!" (Osman Cemal Kaygılı)
-
Tahılı iri ve kaba öğütmek
-
[-e]
Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek
- "Ne tarafa doğru meyil varsa gidonu o tarafa doğru kıracaksınız ki bisiklet doğrulsun." (Burhan Felek)
-
[nsz]
Daha iyi bir sonuç elde etmek
- "Tam en az elli bin satıp rekor kıracak." (Aka Gündüz)
-
Yok etmek
- "Direncini kırmak. Hevesini kırmak."
-
Gücünü, etkisini azaltmak
- "Birkaç gün evvel yağan yağmur sıcağı kırmamış." (Burhan Felek)
-
Kaçmak, uzaklaşmak
-
[nsz]
Değerinden düşük fiyata almak
- "Bono kırmak. Çek kırmak."
-
[-i]
Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak
- DERMEK
-
-
[-i]
Bir araya getirmek, derlemek, toplamak, devşirmek
- "Bir çiçek dermeden sevgi bağından / Huduttan hududa atılmışım ben." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
[-i]
Bir araya getirmek, derlemek, toplamak, devşirmek
- FORMEN
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Ustabaşı
-
İşçilerin düzenli ve verimli çalışmasını sağlayan ve işçiler üzerinde otoritesi olan işçi
-
[isim]
Ustabaşı
- HORMON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin vb. uyarıcı maddelerin genel adı
-
Bu maddelerin işlevini yerine getirecek özellikte yapay madde
-
[isim]
İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin vb. uyarıcı maddelerin genel adı
- NARMAN
- ...
- SARMAN
-
-
[sıfat]
Azman, iri
-
[isim]
Sarı tüylü kedi
-
[sıfat]
Azman, iri
- AŞIRMA
-
-
[isim]
Aşırmak işi
-
Yapı çatılarında uzun mertek, aşık
-
[sıfat]
Aşırılmış
- "Aşırma bir eser."
-
Küçük kazan, kova, bakraç
-
Başkalarının yazılarından bölümler, dizeler alıp kendisininmiş gibi gösterme veya başkalarının konularını benimseyip değişik biçimde anlatma, intihal
-
Özellikle para aşırma, aşırtı, ihtilas
-
[isim]
Aşırmak işi
- NORMAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun
- "Atatürk'ün normal zamanlarda insana okşamak arzusu veren ipek gibi saçları, birdenbire yelelenirdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama, ortalama durum
-
[isim]
Bir eğrinin bir teğetine değme noktasından çizilen dikme
-
[sıfat]
Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun
- SPERMA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Meni
-
Bir başı, bir gövdesi, hareket etmeye yarayan kuyruğu olan, yumurtadan çok küçük erkek eşeylik hücresi
-
[isim]
Meni