İçinde rm olan 6 harfli 96 kelime var. İçerisinde RM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında rm olan kelimeler listesine ya da Sonu rm ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ARMALI
-
-
[sıfat]
Arması bulunan
-
[sıfat]
Arması bulunan
- HARMAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Biçildikten sonra tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi
- "Akşam vakti ırgatlarla beraber harman savururum." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Harmanı kaldırmaktan başka bir şey düşünmüyordu." (Sevinç Çokum)
-
Bu işin yapıldığı yer veya mevsim
- "Çocuğum başka çocuklarla beraber harmanda düvene binmiş dönüyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Birçok çeşitten birer parça alıp yeni birleşim oluşturma işi
- "Çay harmanı. Tütün harmanı."
-
Selüloz açılması aşamasından başlayıp kâğıt veya karton sayfasının meydana gelmesine kadar kullanılan bir veya birkaç kâğıt hamuru ile diğer malzemelerin meydana getirdiği sulu süspansiyon
-
[isim]
Biçildikten sonra tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi
- HORMON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin vb. uyarıcı maddelerin genel adı
-
Bu maddelerin işlevini yerine getirecek özellikte yapay madde
-
[isim]
İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin vb. uyarıcı maddelerin genel adı
- VARMAK
-
-
[-e]
Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak
- "Köye akşama doğru ancak varabildim." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Var, bildiğini yap. Varsın gelmesin."
- "Renkli televizyona varıncaya kadar ne varsa aldı."
-
Belli bir duruma veya düzeye gelmek
- "Yaşı elliye vardı. O şimdi yolun yarısına varmıştı."
-
Hoş olmayan bir sona ermek
- "Beni tahkir etmeye kadar varıyorsun." (Peyami Safa)
-
Bir şeyi iyice anlamak veya duymak
- "Tadına varmak. Sırrına varmak."
- "Varın söylen İrfani'ye yarım ölmesin." (İrfanî)
-
[-i]
Acımadan, çekinmeden yapmak
- "Eli varmak. Dili varmak."
-
Kadın, evlenmek
- "Gönül verdin derlerdi o delikanlıya / En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya." (Ahmet Muhip Dranas)
-
Bir durumdan başka duruma geçmek
- "Secdeye varmak. Uykuya varmak."
-
[-e]
Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak
- UYARMA
-
-
[isim]
Uyarmak işi, ihtar, tembih
- "Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz." (Anayasa)
-
Bir duyu organını, bütün bir sinir düzenini, kendi dışındaki bir nesne veya durumun bir tepkide bulunmaya yöneltmesi
-
[isim]
Uyarmak işi, ihtar, tembih
- KARMAK
-
-
[-i]
Karıştırmak, birbirine katmak
-
[nsz]
Toz durumundaki bir şeyi sıvı ile karıştırarak çamur veya hamur durumuna getirmek
- "Yapı için harç karmak. Boya karmak."
-
[-i]
Karıştırmak, birbirine katmak
- TERMAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sıcak kaplıca suyu
-
Bu sudan yararlanma imkânı sağlayan kuruluş vb
-
[isim]
Sıcak kaplıca suyu
- MERMER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bileşiminde % 75'ten çok kalsiyum karbonat bulunan, genellikle beyaz, renkli ve damarlısı da olan, cilalanabilen, billurlaşmış kireç taşı
- "Mermerler sanki binlerce yılın gurup ve şafaklarının pembesini eme eme utanan gelin yanağı gibi kızarmışlardır." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[sıfat]
Bu taştan yapılmış
- "Başhemşire, hastanenin mermer salonunda karşıladı doktoru." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Bileşiminde % 75'ten çok kalsiyum karbonat bulunan, genellikle beyaz, renkli ve damarlısı da olan, cilalanabilen, billurlaşmış kireç taşı
- AYIRMA
-
-
[isim]
Ayırmak işi
- "Yapılabilecek şeylerle yapılamayacakları daha ilk anda ayırmasını biliyordu." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Ayırmak işi
- SARMAK
-
-
[-i]
Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek
- "Bak o zaman nasıl yakınlaşacaksınız. Güven nasıl sarıp sarmalayacak ikinizi." (Adalet Ağaoğlu)
-
Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek
- "Ordu düşmanı sardı."
-
Dolayında yer almak
-
Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak
- "Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu." (Necati Cumalı)
-
Örtmek
-
Kucaklamak
-
Yumak yapmak
- "İpliği sarmak."
-
Şerit, ip vb. şeyler dolaşmak
-
Kâğıt veya bir bitki yaprağıyla dürmek
- "Dolma sarıyorum diye yaprağı parmağıma doladım." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Sardığı sigarayı tabakasına yerleştiriyor." (Tarık Buğra)
-
[-e]
Sarılıp tırmanmak
- "Asma çardağı sardı."
-
[-i]
Bir şeyi başka bir şeyin içine koyup onunla kaplamak
- "Kitabı kâğıda sarmak."
-
Taşıt tırmanmak, yükseğe doğru çıkmak
-
Saldırmak, hücum etmek
- "Faik Efendi biliyordu ki saracaklar hem de fena saracaklar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir görev veya işin yerine getirilmesini başkasına yüklemek
-
Sözle saldırmak, tedirgin etmek
- "Evdekilerin hepsi bana sarıyor."
-
Hoşuna gitmek, zevkini okşamak
- "Bu canlılık, insanı on yıl önce görmüş olduğum muhteşem yazdan daha başka türlü sarıyordu." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[-i]
Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek
- BURMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi iki ucundan tutup ekseni etrafında ters yönlere çevirerek bükmek
- "Bazı sıkı zamanlarda öyle olur ki sırtımdan çıkan gömleği elimde burup sıktığım zaman, tekneden çıkmış çamaşır gibi zırıl zırıl su akar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
İğdiş etmek
-
Ağza kekre tat vermek
- "Bu ayva ağzımı burdu."
-
Mide, bağırsak sancımak
-
Üzmek, sıkıntı vermek
- "Hikâyenin burası kalbimi burdu." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Bir şeyi iki ucundan tutup ekseni etrafında ters yönlere çevirerek bükmek
- FORMEN
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Ustabaşı
-
İşçilerin düzenli ve verimli çalışmasını sağlayan ve işçiler üzerinde otoritesi olan işçi
-
[isim]
Ustabaşı
- GERMEK
-
-
[-i]
Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek
- "Yayı daha germe / Kıracaksın." (Behçet Necatigil)
-
[-i]
Gergin bir şeyle örtmek
-
Kol, bacak, uzatmak
-
Gergin duruma getirmek, gerginlik yaratmak, sinirlendirmek
-
[-i]
Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek
- EVERME
-
-
[isim]
Evermek işi
-
[isim]
Evermek işi
- OTURMA
-
-
[isim]
Oturmak işi
-
Kısa süre için konukluğa gitme
- "Yemeğini yedikten sonra gece Vehbi Dedeye oturmaya gitti." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Oturmak işi
- ÖĞÜRME
-
-
[isim]
Öğürmek işi
-
[isim]
Öğürmek işi
- GERMEN
-
Kelime Kökeni : Latince
-
[isim]
Canlı yaratıklarda gametlere dayanan ve gametlerle taşınan üreme ögelerinin tümü
-
[isim]
Canlı yaratıklarda gametlere dayanan ve gametlerle taşınan üreme ögelerinin tümü
- FERMAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Buyruk, emir
-
Osmanlı İmparatorluğu'nda padişahın verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk, yarlık
- "Bizde Tanzimat fermanı henüz okunmamıştır." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Buyruk, emir
- NARMAN
- ...
- KERMEN
-
-
[isim]
Kale
-
[isim]
Kale