İçinde rü olan 7 harfli 96 kelime var. İçerisinde RÜ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında rü olan kelimeler listesine ya da Sonu rü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KÖPRÜLÜ
-
-
[sıfat]
Köprüsü olan
-
İki bölümü bir köprü ile birbirine bağlanmış (yapı)
- "Köprülü konak."
-
[sıfat]
Köprüsü olan
- BÜRÜNÜŞ
-
-
[isim]
Bürünme işi veya biçimi
-
[isim]
Bürünme işi veya biçimi
- BÜRÜMEK
-
-
[-i]
Sarmak, kaplamak, örtmek, basmak, istila etmek
- "Tarlayı otlar bürümüştü." (Nabizade Nazım)
-
Çok, güçlü etkilemek
- "Bir kötümserlik bürümüş sizin içinizi." (Nurullah ataç)
-
[-i]
Sarmak, kaplamak, örtmek, basmak, istila etmek
- RÜTBELİ
-
-
[sıfat]
Rütbesi olan
- "Yüksek rütbeli subay."
-
[sıfat]
Rütbesi olan
- RÜSUMAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bazı mallardan devletçe alınan vergiler
- "Size ya rüsumat müdürlüğünde yahut da şehir eminliğinde gözü olduğunu söyler." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Bazı mallardan devletçe alınan vergiler
- TECRÜBİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Deneye dayanan, deneme ile ilgili, deneysel
-
[sıfat]
Deneye dayanan, deneme ile ilgili, deneysel
- TÖSKÜRÜ
-
-
[zarf]
Geri geri, gerisin geriye
-
[zarf]
Geri geri, gerisin geriye
- GÖRÜŞME
-
-
[isim]
Görüşmek işi, mülakat, müzakere
-
[isim]
Görüşmek işi, mülakat, müzakere
- GÖRÜNTÜ
-
-
[isim]
Gerçekte var olmadığı hâlde varmış gibi görünen şey, hayalet
-
Herhangi bir nesnenin mercek, ayna vb. ile oluşturulan biçimi, hayal
-
Manzara
-
Herhangi bir nesnenin mercek, ayna vb. araçlarla oluşturulan biçimi, hayal
-
Sayı doğrusu üzerinde bir sayıya karşı gelen nokta
-
Bir film üzerinde sıralanmış resimlerin gösterici yardımıyla ekrana art arda düşürülmesi sonunda hareketin yeniden kurulmasıyla ortaya çıkan görünüş, görüntülük üzerindeki hareketli resimler bütünü
-
[isim]
Gerçekte var olmadığı hâlde varmış gibi görünen şey, hayalet
- GÖRÜNÜR
-
-
[sıfat]
Görünen, gözle görülebilen
-
Belli, apaçık göze çarpan
-
[sıfat]
Görünen, gözle görülebilen
- ÇÜRÜTÜŞ
-
-
[isim]
Çürütme işi veya biçimi
-
[isim]
Çürütme işi veya biçimi
- DÜRÜLÜŞ
-
-
[isim]
Dürülme işi veya biçimi
-
[isim]
Dürülme işi veya biçimi
- SÖMÜRÜŞ
-
-
[isim]
Sömürme işi veya biçimi
-
[isim]
Sömürme işi veya biçimi
- YÖRÜNGE
-
-
[isim]
Bir gök cisminin hareketi süresince izlediği yol, mahrek
-
Hareketli bir noktanın izlediği veya çizdiği yol, mahrek
-
[isim]
Bir gök cisminin hareketi süresince izlediği yol, mahrek
- GÖRÜNME
-
-
[isim]
Görünmek işi
- "Sabaha karşı Sevgi odaya girdiğinde gelişini duydu ama uyur gibi görünmeyi doğru buldu." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Görünmek işi
- TEBARÜZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Belirme, görünme
- "Senelerden beri bildiğimiz ve aramızda konuştuğumuz şeylerin hiç yalan olmadığı tebarüz etti." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Belirme, görünme
- GÜRÜLTÜ
-
-
[isim]
Aralarında uyum bulunmayan düzensiz seslerin bütünü, patırtı, şamata
- "Gemi baş döndüren bir gürültüyle indi sulara." (Çetin Altan)
- "Barın bütün gürültüsünü bastıran kahkahaları bundan sonra başladı." (Necati Cumalı)
- "Bir gürültü çıkarmadan buradan gidiniz..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Karanlıkta bana çarpıp da gürültü yapmamaya dikkat ederek kapıyı açtım." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Birçok kişinin karıştığı kavga, karışıklık veya tartışma
- "İşçiler arasındaki gürültü."
-
[isim]
Aralarında uyum bulunmayan düzensiz seslerin bütünü, patırtı, şamata
- PÜRÜZLÜ
-
-
[sıfat]
Pürüzü olan
- "Pürüzlü cilt."
-
Boğuk ve bozuk (ses)
- "Sesi hâlâ pürüzlü idi." (Haldun Taner)
-
Karışık, güç (durum, iş)
- "Mesele pürüzlüdür, bir skandal hâlini almasından korkulur." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Pürüzü olan
- YÜRÜMEK
-
-
[nsz]
Adım atarak ilerlemek, gitmek
- "Kafası yerde, kamburunu çıkarmış, yürüyordu." (Haldun Taner)
-
[-e]
Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek
- "Buz dağları güneye yürümüş."
-
Çocuk ayakları üzerinde gezecek duruma gelmek
- "Çocuk erken yürüdü."
-
Yayan gezmek, yayan gitmek
- "Gölgesinde yürüdüğü duvarın arkasından bir horoz sesi fark etti." (Ömer Seyfettin)
-
Yol almak
- "Biraz yürüyelim, geç kaldık."
-
[-e]
Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak
- "Dallara su yürümek."
-
[-e]
Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek
- "Asker kaleye yürüdü."
-
Faiz, hesap edilmek, işlemek
- "Bu paranın faizi yüzde beşten mi yürüyor?"
-
Geçmek, ilerlemek, değişmek
- "Doktor o hayatın dışında kalmış. Bu ne demek? Bu, o demek ki hayat yürümüş gitmiş, birlikte yürüyememiş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir işte ileri gitmek
-
Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek
- "Bu evliliğin yürümeyeceği daha başından anlaşılmıştı ama belki yürütürüz demiştim." (Zeyyat Selimoğlu)
-
Ölmek
- "O da yürümüş."
-
[nsz]
Adım atarak ilerlemek, gitmek
- YÜRÜTEN
-
-
[isim]
Yürüteç
- "Ona dört ayaklı yürütenlerden aldık, sevindi." (Tarık Dursun K)
-
[isim]
Yürüteç