İçinde p olan 5 harfli 498 kelime var. İçerisinde P harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında p harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu p harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KEPÇE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Sulu yiyecekleri karıştırmaya ve dağıtmaya yarayan, uzun saplı, yuvarlak ve derince kaşık
- "Tahta kaşık ve kepçe yontar, geçimini bunları satarak sağlardı." (Nezihe Araz)
-
[sıfat]
Bu kaşığın alabildiği miktarda olan
- "Tabağına iki kepçe çorba koydu."
-
Erimiş madeni kalıba dökmek için kullanılan büyük kaşık
-
Saplı bir çembere geçirilmiş olan, balık veya kelebek tutmada kullanılan ağ
-
Tahıl, kömür, kum vb.nin yüklenip boşaltılmasında kullanılan, iki veya daha çok çeneden oluşmuş motorlu araç
-
[sıfat]
Bu aracın alabildiği miktarda olan
-
Gemilerde, ortasında dümenevi bulunan yuvarlak kıç çıkıntısı
-
Güreşte hasmın arkasından bacakları arasına el sokma oyunu
-
[isim]
Sulu yiyecekleri karıştırmaya ve dağıtmaya yarayan, uzun saplı, yuvarlak ve derince kaşık
- PATEN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Buz üstünde kaymak için kullanılan, çoğunlukla tabanına, dar uzun bir çelik takılı ayakkabı
-
Bu ayakkabının düz yerlerde kaymakta kullanılan tekerlekli türü
-
[isim]
Buz üstünde kaymak için kullanılan, çoğunlukla tabanına, dar uzun bir çelik takılı ayakkabı
- PARPA
-
-
[isim]
Kalkan balığının yavrusu
-
[isim]
Kalkan balığının yavrusu
- HEPSİ
-
-
[zamir]
Bütünü, tamamı, tümü, cümlesi, hep
- "Bütün bu işlerin hepsi yapıldı." (Peyami Safa)
-
[zamir]
Bütünü, tamamı, tümü, cümlesi, hep
- PASAK
-
-
[isim]
Kir
- "Başta yağlı bir fes, boyunda pasak içinde yakalık ve kravat." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Kir
- PAYET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Giysi vb. işlemek için kullanılan küçük, pırıltılı pul
-
[isim]
Giysi vb. işlemek için kullanılan küçük, pırıltılı pul
- İPHAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Belirsizlik, kapalılık
-
Kapalılık
-
[isim]
Belirsizlik, kapalılık
- POZLU
- ...
- APRİL
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Nisan
-
[isim]
Nisan
- HAPŞU
-
-
[ünlem]
Hapşırırken çıkan ses
-
[ünlem]
Hapşırırken çıkan ses
- PEYDA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Belli, açık, peydah
- "Uzun boyu hafif bir kamburluk peyda etmiş." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Tepeye tırmandıkça başımızın üstünde koyu mor bir aydınlık peyda oluyor." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Belli, açık, peydah
- PİŞTİ
-
-
[isim]
Bir çeşit iskambil oyunu, pastra
-
[isim]
Bir çeşit iskambil oyunu, pastra
- PONJE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Düz, ince ve sık dokunmuş bir tür ipekli
-
[isim]
Düz, ince ve sık dokunmuş bir tür ipekli
- GALİP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Bir yarışma, karşılaşma, çatışma vb. sonunda yenen, üstün gelen, başarı kazanan
- "Bunlar galipler tarafından haksızca esir edilmiş vatandaşlardı." (Aka Gündüz)
-
Bir yarışma, karşılaşma, çatışma vb. sonunda yenen, üstün gelen, başarı kazanan
- İSPAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanıt ve kanıt göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma, kanıtlama, tanıtlama, tanıt
- "Benimkinin amcama ait olduğunu ispat için şahitlerim ve vesikalarım vardır." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Yeni doğan güneş, sinirlerimi yatıştırmış, korkularımın boş olduğunu bana ispat etmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Tanıt ve kanıt göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma, kanıtlama, tanıtlama, tanıt
- ASHAP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sahipler
-
Sahabe
-
[isim]
Sahipler
- ÇOPUR
-
-
[sıfat]
Yüzü çiçek hastalığından kalma küçük yara izleri taşıyan, aşırı çiçek bozuğu olan (kimse)
- "Etrafıma bakıyor, bu kadar insan içinde çopur yüzü, yanık dudağı..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Yüzü çiçek hastalığından kalma küçük yara izleri taşıyan, aşırı çiçek bozuğu olan (kimse)
- KÖPRÜ
-
-
[isim]
Herhangi bir engelle ayrılmış iki yakayı birbirine bağlayan veya trafik akımının, başka bir trafik akımını kesmeden üstten geçmesini sağlayan ahşap, kâgir, beton veya demir yapı
- "Bu camiler, bu çeşmeler, bu köprüler rastgele yapılmadı." (Orhan Seyfi Orhon)
- "Ama siz öteki kıyıya köprü kurmadan geçtiniz." (Salâh Birsel)
-
İki şey arasında bağ veya ilişkiyi sağlayan şey
- "Annesinin yalnız onunla değil, hiç kimseyle bir köprüsü yoktu." (Murathan Mungan)
-
Geminin önünü iyice görecek bir yükseklikte, sancaktan iskeleye kadar kurulan kumanda yeri
-
Güreşte omuzları yere değdirmemek için ayakları ve alnı yere dayayıp beli yukarı kaldırarak alınan durum
-
Vücudun, sırt yere dönük olarak el, baş veya diz yere dayanarak yay biçimi aldığı durum
-
Olmayan dişlerin yerini tutmak veya takma dişleri ağızdaki dişlere sağlam tutturmak amacıyla yapılan diş protezi
-
[isim]
Herhangi bir engelle ayrılmış iki yakayı birbirine bağlayan veya trafik akımının, başka bir trafik akımını kesmeden üstten geçmesini sağlayan ahşap, kâgir, beton veya demir yapı
- ŞARPİ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Altı düz, üçgen biçiminde tek direkli, iki yelkenli, iki kişilik tekne
-
[isim]
Altı düz, üçgen biçiminde tek direkli, iki yelkenli, iki kişilik tekne
- ZEHAP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sanma, sanı, zannetme
- "Bu oyunun kendine düşman bir partiye seçmen kazandırdığı zehabına kapılmış olacak." (Haldun Taner)
- "Kim bilir ne taraflara yorar, ne zehaplarda bulunur?" (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
Sanma, sanı, zannetme