İçinde ntı olan 7 harfli 49 kelime var. İçerisinde NTI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ntı olan kelimeler listesine ya da Sonu ntı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
I N T Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
TIN
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BULANTI
-
-
[isim]
Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum
- "Midesindeki bulantı geçmiş, kulakları artık uğuldamıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Gözlerime, kulaklarıma, beş duyuma birden tiksinti, bulantı veren bu manzaraların ortasında niye duruyordum?" (Aka Gündüz)
-
[isim]
Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum
- ÇALINTI
-
-
Çalınmış olan
- "Çalıntı otomobil."
-
Çalınmış olan
- KISINTI
-
-
[isim]
Her türlü gereksinimi karşılamada tutumlu davranma, kısma, azaltma
-
[isim]
Her türlü gereksinimi karşılamada tutumlu davranma, kısma, azaltma
- DOLANTI
-
-
[isim]
Gezip dolaşılan yer, alan
-
[isim]
Gezip dolaşılan yer, alan
- YAKINTI
-
-
[isim]
Yakılan bir şeyin kalıntıları
- "Düşmanın yakıp yıktığı köylerin yakıntı ve yıkıntıları..." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Şikâyet
-
[isim]
Yakılan bir şeyin kalıntıları
- BAKINTI
-
-
[isim]
Temel gereksinimleri karşılama
- "Üç yaşına kadar valideler çocuklarına pek az bir şey öğretebilecek veyahut hemen hiçbir şey öğretemeyecek, yalnız bir bakıntıdan ibaret bulunan hizmetlerinde bile..." (Ahmet Mithat)
-
[isim]
Temel gereksinimleri karşılama
- KAÇINTI
-
-
[isim]
Erken doğan kuzu
-
Sızıntı, kaçak
- "Çeşmenin yolunda kaçıntı var."
-
[isim]
Erken doğan kuzu
- SIĞINTI
-
-
[isim]
Bulunduğu yerde kalması istenmeyen, varlığı gereksiz görülen kimse
- "Yıllarca süren sığıntı ezikliğinin hatırlanışı da vardır amcasında." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Bulunduğu yerde kalması istenmeyen, varlığı gereksiz görülen kimse
- DAYANTI
-
-
[isim]
Dayanıklık
-
[isim]
Dayanıklık
- POZANTI
- ...
- TAKINTI
-
-
[isim]
Bir durum ve sorunla ilişkisi olan başka durum veya sorun
- "Uykum kaçınca aklım bir şeye takılır ve o takıntıyı savuşturuncaya kadar gözüme uyku girmez." (Burhan Felek)
-
Bütünlemeye kalınan ders
-
Küçük, önemsiz borç
-
Bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük, obsesyon
- "Sözünü ettiğim takıntı bana rahmetli babamdan miras kaldı." (Ahmet Ümit)
-
Bir kimseyle kurulan ilişki
-
[isim]
Bir durum ve sorunla ilişkisi olan başka durum veya sorun
- YAPINTI
-
-
[isim]
Gerçekle çeliştiğini, gerçekliğe uymadığını bile bile tasarlanan şey, hayal gücüyle yaratılmış olan şey, tasni
- "... hayalinin bir yapıntısı değil de gerçeğin ta kendisiymiş gibi heyecanlanarak, coşarak bu kaybedilmiş cennete ağıtlar yazıyordu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bilgi kuramında ve ontolojide gerçeğe uymayan ancak belirli bir kuramsal veya pratik amaç için kullanılması sakıncasız olan tasarım, tasni
-
[isim]
Gerçekle çeliştiğini, gerçekliğe uymadığını bile bile tasarlanan şey, hayal gücüyle yaratılmış olan şey, tasni
- YAŞANTI
-
-
[isim]
Yaşanılanlardan, görülenlerden, duyulanlardan, edinilenlerden sonra kişide kalan şey
-
Yaşanılan bir an, hayatın bir bölümü
-
Hayat tarzı, içinde yaşanılan şartların tümü, hayat
- "Köy yaşantısı."
-
[isim]
Yaşanılanlardan, görülenlerden, duyulanlardan, edinilenlerden sonra kişide kalan şey
- TAŞINTI
-
-
[isim]
Sel suları ile taşınmış taş, toprak
-
[isim]
Sel suları ile taşınmış taş, toprak
- KALINTI
-
-
[isim]
Artıp kalan şey, bakiye
-
Bir kentten veya mimarlık eserinden artakalan bölüm, yıkıntı, harabe, enkaz
- "Efes, Bergama'nın kalıntıları, ulaştıkları uygarlığı serer gözler önüne." (Necati Cumalı)
-
İz, işaret
-
Bir toplum, kültür, uygarlık vb.nden artakalan şey
- "Bu babacan, filozof ve hazırcevap insanlar kuşağı, tükenen bir görgü devrinin son kalıntıları gibidir." (Haldun Taner)
-
[isim]
Artıp kalan şey, bakiye
- MINTIKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bölge
-
[isim]
Bölge
- SAÇINTI
-
-
[isim]
Saçılıp dağılan şey, döküntü
-
[isim]
Saçılıp dağılan şey, döküntü
- KATINTI
-
-
[isim]
Birbirine katılmış karışık şeylerin her biri
- "Birçok dillerin katıntısı bir lehçe."
-
[sıfat]
Hayvan sürüsüne dışarıdan gelip katılan (hayvan)
-
[isim]
Birbirine katılmış karışık şeylerin her biri
- SIKINTI
-
-
[isim]
İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet
- "İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı." (Peyami Safa)
- "İki ateş arasında epeyce sıkıntı çektik." (Aka Gündüz)
- "Bir derdi, bir sıkıntısı olup da öyle susup durduğu akşamlar bile yanında bulunmaktan hoşlanıyoruz." (Nurullah ataç)
-
Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, meşakkat, mihnet
- "Sıkıntı ve ıstırapla sağa sola döndüm." (Aka Gündüz)
-
Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı
- "İhtiyarın bir para sıkıntısı içinde olduğunu o söylemeden ben keşfetmiştim." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bulunmama durumu
- "Bu kış yine, kok kömürü sıkıntısı baş gösterecekmiş." (Haldun Taner)
-
Sorun, problem, mesele
- "Atatürk öldüğü zaman Türkiye'nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu." (Burhan Felek)
-
[isim]
İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet
- MANTIKİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Mantıklı
- "Birkaç türlü tefsire imkân bırakmayan, tek manalı, sarih ve mantıki söz." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Mantıklı