İçinde nü olan 5 harfli 23 kelime var. İçerisinde NÜ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında nü olan kelimeler listesine ya da Sonu nü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
N Ü Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
NÜ, ÜN
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- NÜANS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ayırtı, çalar, fark
- "Ellerini ve kollarını hiç kullanmaya lüzum duymadan nüanslarını sesiyle vererek oynadı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Ayırtı, çalar, fark
- VENÜS
- ...
- DÖNÜM
-
-
[isim]
Dönme işi
- "Ne güzel bir fikir dönümünü işaret eden bir heves!" (Reşat Nuri Güntekin)
-
1000 m² 'lik bir alan ölçüsü
- "Demek dişini sıkarsa on sene sonra on beş dönüm tarlası, dört ceviz ağacı olacaktı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Tekrarlanan belli bir olayın tamamlanması ve yenisinin başlaması
- "Yıl dönümü. Gün dönümü."
-
Gidip gelme ile yapılan bir işin her seferi
-
Eni boyu kırkar mimar arşını olan alan ölçüsü
-
[isim]
Dönme işi
- NÜSHA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Birbirinin tıpkısı olan yazılı şeylerin her biri
- "Bu yazma eserin üç nüshası daha var."
-
Gazete, dergi vb.nde sayı
- "Geçende Sarıkamış'ta çıkan Varlık gazetesinin bir nüshası geldi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Benzer, aynı, kopya
-
[isim]
Birbirinin tıpkısı olan yazılı şeylerin her biri
- İNÖNÜ
- ...
- NÜFUS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kişi
- "Burada beş nüfus var."
- "Kızının çocuklarının nüfusunu çıkartacağım." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir ülkede, bir bölgede, bir evde belirli bir anda yaşayanların oluşturduğu toplam sayı
- "Nüfus sayımı. Nüfusu çoğalmak."
-
Ortak bir özellik gösteren kimselerin bütünü
- "Tarım nüfusu. Gecekondu nüfusu."
-
[isim]
Kişi
- CÜNÜP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Dinin buyurduğu biçimde henüz yıkanmadığı için temiz sayılmayan (kimse), cenabet
-
[sıfat]
Dinin buyurduğu biçimde henüz yıkanmadığı için temiz sayılmayan (kimse), cenabet
- NÜKTE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri
- "Hoş konuşur, nükteleri kahvelere intikal etmiştir, kıyafeti ve tavrı zariftir." (Halide Edip Adıvar)
-
Yazıda, resimde, sözde ve davranışta ince, derin anlam, espri
- "Bu fıkradaki nükteyi anlayamadım."
-
[isim]
İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri
- SÖNÜK
-
-
[sıfat]
Sönmüş olan
- "Ağızlarında iki sönük sigarayla duran iki kız..." (Çetin Altan)
-
Parlaklığı, hızı az veya azalmış olan, etkisiz, zayıf
-
Göze çarpmayan, dikkat çekmeyen, silik
- "Bu şehirde satışı bini geçmez, yerli lisanlarda sönük cerideler çıkar." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Sönmüş olan
- KÖSNÜ
-
-
[isim]
Erkek ve dişinin birbirine karşı duydukları cinsel istek, şehvet
-
[isim]
Erkek ve dişinin birbirine karşı duydukları cinsel istek, şehvet
- NÜFUZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İçine geçme
- "Onu uzun müddet nüfuzu altında tuttuğuna bir misal olarak..." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Tatlı bir duman, bütün varlığını sararak en derin yerlerine kadar nüfuz ediyordu." (Peyami Safa)
-
Söz geçirme, güçlü olma, erk
- "Birbirlerinin servetlerini, nüfuzlarını, rütbelerini, kabiliyetlerini bilirlerdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
İçine geçme
- DÖNÜT
-
-
[isim]
Geri bildirim
-
[isim]
Geri bildirim
- DÖNÜŞ
-
-
[isim]
Dönme işi veya biçimi
- "Artık serbestim, koynumda terhis kâğıdımla dönüş yolundayım." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Oyuncunun bir ayağını yerden kesmeden yaptığı dönme hareketi
-
[isim]
Dönme işi veya biçimi
- NÜKUL
- ...
- HENÜZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[zarf]
Az önce, daha şimdi, yeni
- "Memleketten henüz dönmüş, avlunun duvar dibinden yine mutfağa doğru yürüyordum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Daha, hâlâ
- "Henüz hareket etmeyen otomobile yaklaştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[zarf]
Az önce, daha şimdi, yeni
- SİNÜS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Organların veya dokuların arasında bulunan boşluklar
-
Trigonometrik bir çember üzerine taşınmış bir yayın ucunun ve bu yaya karşılık olan merkez açısının ordinatı
-
[isim]
Organların veya dokuların arasında bulunan boşluklar
- NÜZUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnme
- "Zavallıyı bir de nüzul örselemiş, sağ kolu ile sağ bacağını işlemez hâle getirmişti." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Nedir bu hâlimiz, nüzul inmiş gibi yapıştık yere, bir türlü kıpırdayamıyoruz." (Nazlı Eray)
-
[isim]
İnme
- GÖNÜL
-
-
[isim]
Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı
- "Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi." (Orhan Seyfi Orhon)
- "İstanbul'un yetiştirdiği mizaçtan anlar, gönül avlamasını bilir dalkavuklardan biriydi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Gözünü ve gönlünü avutmak için türlü hoppalıklar yapıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Gözlerin kızarmış, niye ağladın? / Bir başkasına mı gönül bağladın?" (Yusuf Ziya Ortaç)
-
İstek, arzu
- "Okumaya gönlün var mı?"
- "Çok yüklendiler zavallıya, biraz da gönlünü almalı..." (Tarık Buğra)
- "Atölyelerde bu işe gönül veren idealist öğretmenler ders vermekteydi." (Cahit Uçuk)
- "İlk tanıştığımız günden beri bana karşı gösterdiği yakınlıkla gönlümü çelmiş bulunmaktaydı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı
- ANÜRİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İdrarını yapamama şeklinde ağır bir böbrek rahatsızlığı belirtisi
-
[isim]
İdrarını yapamama şeklinde ağır bir böbrek rahatsızlığı belirtisi
- DÖNÜK
-
-
[sıfat]
Dönmüş, çevrilmiş (kimse)
- "Ayağa kalkmıştı. Arkası bana dönüktü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yönelmiş
- "Halka dönük bir eğitim."
-
[sıfat]
Dönmüş, çevrilmiş (kimse)