İçinde mek olan 8 harfli 432 kelime var. İçerisinde MEK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında mek olan kelimeler listesine ya da Sonu mek ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KEM
2 Harfli Kelimeler
EK, EM, KE, ME
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BEĞENMEK
-
-
[-i]
İyi veya güzel bulmak
- "Kuvvetini beğenen Murat farkına varmadan gülümsediğini neden sonra fark etti." (Refik Halit Karay)
- "Ben bu işin sonunu beğenmiyorum."
-
[nsz]
Benzerleri arasından birini seçip ayırmak
- "Otellerden bir otel beğeneceğiz." (Refik Halit Karay)
-
Onaylamak, kabul etmek, tasvip etmek
-
[-i]
İyi veya güzel bulmak
- DELEPMEK
-
-
[nsz]
Parlamak
- "Kaçındasın gelin Ümmü kaçında / Sar'altınlar delebiyor saçında." (Halk türküsü)
-
[nsz]
Parlamak
- DEĞİŞMEK
-
-
[nsz]
Başka bir biçim veya duruma girmek, tahavvül etmek
- "Ben gelirken yarım saat içinde hava değişmiş, kara yel kudurmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Onu kimseye değişmem."
-
Yerine başka şey veya kimse gelmek
- "Eskiler arasında duvardaki saatli maarif takvimleri de değişmiş oluyordu." (Necati Cumalı)
-
Karşılıklı alıp vermek, mübadele etmek
- "Onunla saatlerimizi değiştik."
-
[-i]
Değiştirmek
- "Üstümü değiştim."
-
[nsz]
Başka bir biçim veya duruma girmek, tahavvül etmek
- DÖNÜŞMEK
-
-
[-e]
Bir biçimden, bir durumdan başka bir biçime veya duruma geçmek, tahavvül etmek
- "Gülüşü içli bir duyarlığa dönüştü yüzünde." (Necati Cumalı)
-
[-e]
Bir biçimden, bir durumdan başka bir biçime veya duruma geçmek, tahavvül etmek
- TEPİNMEK
-
-
[nsz]
Ayaklarını hızla yere vurmak
- "Tekmelediler, üzerime çıkıp tepindiler." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Öfke ve sevincini açığa vuracak davranışlarda bulunmak
- "Bir zaman erkek arkadaşlar buluşur, tepinir, rakı içer, dövüş eder..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Ayaklarını vurarak gürültü etmek
-
Bir şeyi istememek, diretmek, kabul etmemek
- "Tepiniyor, tokatlayacağını, tekme ile dışarı atacağını söylüyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Ayaklarını hızla yere vurmak
- DÜZÜLMEK
-
-
[nsz]
Düzme işine konu olmak veya düzme işi yapılmak
- "O araba önde, öteki arabalar arkada, süvariler ve yayalar yola düzüldüler." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Düzme işine konu olmak veya düzme işi yapılmak
- GÖRÜNMEK
-
-
[nsz]
Görülür duruma gelmek, görülür olmak, gözükmek
- "Kapıda Eda Hanım göründü ve ona hatır sordu." (Peyami Safa)
-
İzlenim uyandırmak
- "Üzgün ve yorgun görünüyordu." (Haldun Taner)
-
Benzemek, görünüşünde olmak
-
Azarlamak
- "Çocuk pek azdı, biraz görünüver."
-
Gözdağı vermek
-
[nsz]
Görülür duruma gelmek, görülür olmak, gözükmek
- EMRETMEK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[-i]
Buyurmak, emir vermek
- "Bunu böyle istiyorum ve böyle emrediyorum." (Aka Gündüz)
-
[-i]
Buyurmak, emir vermek
- GÜREŞMEK
-
-
[nsz]
İki kişi türlü oyunlarla birbirinin sırtını yere getirmeye çalışmak
- "Artık çayırlıklarda soyunup yağlanıp güreşemiyorlardı." (Ömer Seyfettin)
-
Mücadele etmek
-
[nsz]
İki kişi türlü oyunlarla birbirinin sırtını yere getirmeye çalışmak
- BESLEMEK
-
-
[-i]
Yiyecek ve içeceğini sağlamak
- "Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk." (Halide Edip Adıvar)
-
Yedirmek
- "Pembe ekmekler kızartacak, üstlerine tereyağı, reçel, havyar sürecek, onu eliyle besleyecekti." (Halide Edip Adıvar)
-
Semirtmek
-
Eklemek, katmak, çoğaltmak
- "Ateş zayıfladıkça besliyor, ateşe gömdükleri mısırlar piştikçe misafirin eline tutuşturuyorlardı." (Necati Cumalı)
-
Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için çevresini veya altını desteklemek, doldurmak, pekiştirmek
- "Bacaklarımızın altını iki sabun çuvalı ve atların yem torbalarıyla besleyerek sırtüstü yattık." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yetiştirmek
- "Herkes kanarya, kedi, köpek beslemez ya!" (Haldun Taner)
-
Bir duyguyu gönülde yaşatmak
- "Uzun müddetten beri şiddetle beslediği bir histi." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Maddi yardım yapmak, desteklemek
-
[-i]
Yiyecek ve içeceğini sağlamak
- GİDERMEK
-
-
[-i]
Ortadan kaldırmak, yok etmek
- "Vapur sorar, yol öğrenir, merakımızı gideririz." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Dindirmek
-
[-i]
Ortadan kaldırmak, yok etmek
- KESİLMEK
-
-
[nsz]
Kesme işi yapılmak
-
Bitkin duruma gelmek, gücü, takati kalmamak, çok yorulmak
- "Sonunda elleri, ayakları yorgunluktan kesilerek uzanıyorlardı yattıkları hasırlara." (Necati Cumalı)
-
Gibi olmak, benzemek, dönmek
- "Senelerden beri hizmetçinin, sütninenin türlü çeşidi ile uğraşa uğraşa insan sarrafı kesilmiş." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Süt, ayran vb. bozulmak, ekşimek
-
Dinmek
- "Rüzgâr kesilmiş, toprak üstüne yalın ayak basılmayacak kadar ısınmıştı." (Necati Cumalı)
-
Sona ermek
- "Tam umudumuz kesilecek gibi olup da epey üzüldükten sonra kapı tokmağı tak ederdi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Akmamak
- "Su kesilmek."
-
Akım gelmez olmak
- "Dışarıdan biri mi geldi de onları söndürdü yoksa şehir cereyanı mı kesilmiş?" (Reşat Nuri Güntekin)
-
Kendinden önceki kelimeyi "olmak" anlamıyla pekiştiren bir fiil
- "Acele yürümeden nefesi tıkanmış ve heyecandan yüzü kıpkırmızı kesilmiş bir hâlde ihtiyarın yanına girdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Son veya aralık verilmek
- "Dersler kesildi."
-
Kendini herhangi bir şey gibi göstermek
- "Üçüncü gün sabahı, o bir kuzu oldu, ben bir iradeli aslan kesildim." (Aka Gündüz)
-
Tutulmak, kapatılmak
-
Makaslanmak
-
Durmak
- "Muazzez cevap vermedi ve münakaşa kesildi." (Peyami Safa)
-
[-den]
Yoksun kalmak
- "Çocuk yiyip içmeden kesildi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Sünnet olmak
- "Galip Baba, çeker gider, diye çocuk kesilinceye dek böyle yapmayı uygun görmüştü." (Muammer İzgü)
-
Çok beğenmek, çok hoşlanmak
-
[nsz]
Kesme işi yapılmak
- TÜKETMEK
-
-
[-i]
Kullanarak, harcayarak yok etmek, bitirmek, yoğaltmak
- "Titreyen elleri baş ucundaki sürahiye gide gele içindeki suyu tüketmişti." (Ercüment Ekrem Talu)
-
Güçsüzleştirmek, bezdirmek
-
Yürüyerek aşmak, bitirmek
-
[-i]
Kullanarak, harcayarak yok etmek, bitirmek, yoğaltmak
- DİZLEMEK
-
-
[-i]
Dize kadar batmak
-
Dizini kullanarak bastırmak
-
[-i]
Dize kadar batmak
- GİRİŞMEK
-
-
[-e]
Bir işe, bir şeye başlamak için hazırlık yapmak, ele almak, teşebbüs etmek
- "Erkek arkadaşları ile sosyal nizam üzerinde sonu gelmeyen tartışmalara girişirdi." (Haldun Taner)
-
Kalkışmak
-
Birbirina karışmak
-
Dövmeye başlamak
-
Kavgaya tutuşmak
-
[-e]
Bir işe, bir şeye başlamak için hazırlık yapmak, ele almak, teşebbüs etmek
- KÜKREMEK
-
-
[nsz]
Aslan, bağırmak
-
Deniz, nehir kabarmak, taşmak
- "Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım / Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Coşkuyla saldırmak
- "Ordu kükremiş aslan gibiydi."
-
Mayalanıp kabarmak
-
Gür bir biçimde yetişmek
- "Kükredi çimenler, açıldı güller / Al şala bürünür bahçeler, bağlar." (Âşık Veysel)
-
Coşmak, taşkınlık göstermek
- "Tutkuların kükrediği günlerde, akıl sözünü dinletemez ki?" (Nurullah ataç)
-
Kızgınlık ve öfke ile yüksek sesle bağırmak
-
[nsz]
Aslan, bağırmak
- BÜYÜTMEK
-
-
[-i]
Büyük duruma getirmek, genişletmek
-
Yetiştirmek, bakmak
- "Büyüt bu fidanı ey genç / Hazır yeşermişken." (Behçet Necatigil)
-
Abartmak, mübalağa etmek
- "Bir ara yine işi büyüttüğüne, hayale kapıldığına hükmetti." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Büyük duruma getirmek, genişletmek
- DEŞİLMEK
-
-
[nsz]
Deşme işi yapılmak
- "Çıban deşildi."
-
[nsz]
Deşme işi yapılmak
- GİZLEMEK
-
-
[-i]
Saklamak, görünmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak
- "Siperleri çalılarla örterek uçaklardan gizlediler."
-
Beneklerle, çizgilerle veya renklerle bezeyerek bir şeyi bulunduğu çevreye uydurmak, alalamak, peçelemek, kamufle etmek
-
Bilerek ve isteyerek bir olguyu haber vermemek
- "Bu işi babasından gizlemiş ama ablasına açmıştır." (Haldun Taner)
-
[-i]
Saklamak, görünmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak
- ÖLÇÜŞMEK
-
-
[nsz]
Biriyle yan yana gelerek boy bakımından ölçülmek
-
Yarışmak, müsabaka yapmak
-
Karşılaştırmak, mukayese etmek
-
[nsz]
Biriyle yan yana gelerek boy bakımından ölçülmek