İçinde mek olan 5 harfli 29 kelime var. İçerisinde MEK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında mek olan kelimeler listesine ya da Sonu mek ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KEM
2 Harfli Kelimeler
EK, EM, KE, ME
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- EKMEK
-
-
[-i]
Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek
-
Toprağı ekip biçmek için kullanmak
- "Ancak senede otuz dönüm ekebiliyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Serpmek
- "Yemeğe biber ekmek."
-
Bir şeyin başlamasına yol açacak sebepleri hazırlamak
- "Fesat tohumları ekenler..."
-
Birini uydurma bir sebeple bırakıp gitmek, savuşmak, atlatmak
- "Lale ile Günnur kendilerini ektiğim için müthiş içerlemişler." (Haldun Taner)
-
Parayı boşuna harcamak, ziyan etmek
-
Yarışta geçmek
-
[-i]
Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek
- ÜZMEK
-
-
[-i]
Üzüntü vermek
- "Onu biraz üzerim ama zekâsına da bayılırım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir şeyi gerip çekerek gevşetmek, sürterek aşındırmak
- "Odunlar eşeğin sırtını üzüyordu." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[-i]
Üzüntü vermek
- ÖTMEK
-
-
[nsz]
Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak
- "Gelmiş o yaylanın baharı / öter bülbüller hoştur avazı." (Âşık Veysel)
-
Herhangi bir nesne sürekli ses çıkarmak
-
Üflemeli çalgıların sesi çıkmak
- "Bu boru ötmüyor."
-
Anlamsız, boş konuşmak
- "Onlar saçma sapan ötüp dururken, ben içimden şöyle düşünüyordum." (Refik Halit Karay)
-
Sarhoş kusmak
-
[nsz]
Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak
- ÜŞMEK
-
-
[-e]
Üşüşmek
- "Herkes başıma üştü. Ekmeğe karınca üştü."
-
[-e]
Üşüşmek
- İVMEK
-
-
[nsz]
Çabuk davranmak, acele etmek
-
[nsz]
Çabuk davranmak, acele etmek
- ERMEK
-
-
[-e]
Erişmek, kavuşmak
- "Nereden geldiğini anlamadığı bir ataklığa ermişti." (Necati Cumalı)
-
Yetişip dokunmak
- "Eli tavana ermek."
-
[nsz]
Bitkiler veya bunların ürünleri olgunlaşmak
- "Ekinler ermeden biçilmez."
-
[nsz]
Kendini Tanrı yoluna vermiş kimse insanüstü kutsal bir aşamaya erişmek
-
[-e]
Erişmek, kavuşmak
- İTMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek
- "Erzak yüklü arabayı arkadan iten iki uşak, sırtı tırmandılar." (Halide Edip Adıvar)
-
Kapı, pencere vb.ni güç uygulayarak açmak veya kapamak
- "Yavaşça kapıyı itti, elinde yoğurt bakracıyla girdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Bulunduğu yerden aşağı düşürmek
- "Suya itmek. Havuza itmek."
-
Sürüklemek, sevk etmek
-
Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisinden uzaklaşmaya zorlamak, çekmek karşıtı
- "Aynı cins elektrikli iki cisim birbirini iter."
-
[-i]
Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek
- ÇİMEK
-
-
[isim]
Çimecek yer
-
[isim]
Çimecek yer
- MEKİK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
El veya otomatik dokuma tezgâhlarında atkı veya argaç denilen ve enine olan iplikleri, uzunlamasına olan arışların arasından geçirmeye yarayan masuralı araç
- "Görüntümüz iyi ile kötü arasında mekik dokudu." (Talât Halman)
-
Oya yapmakta kullanılan, kemik, ağaç veya plastikten, iki ucu sivri, arasından iplik geçecek bir yarığı bulunan küçük araç
-
Genellikle karın kaslarının güçlendirilmesi için yapılan beden hareketi
-
Uzay gemisi
-
[isim]
El veya otomatik dokuma tezgâhlarında atkı veya argaç denilen ve enine olan iplikleri, uzunlamasına olan arışların arasından geçirmeye yarayan masuralı araç
- ÖVMEK
-
-
[-i]
Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı
-
[-i]
Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı
- ESMEK
-
-
[nsz]
Hava bir yönden bir yöne akmak, rüzgâr olmak
- "İki üç günden beri sert bir kış rüzgârı esiyor." (Ahmet Haşim)
-
[-e]
Yapılması önce düşünülmüş olmayan veya beklenmeyen bir şeyi yapmaya birdenbire karar vermek
- "Bu yolculuk size nereden esti?"
-
[nsz]
Hava bir yönden bir yöne akmak, rüzgâr olmak
- EŞMEK
-
-
[-i]
Toprağı veya toprak gibi yumuşak bir şeyi biraz kazmak
- "Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın. / Üşüyorsan eşiver mangalı, eş, eş de ısın." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Araştırmak, incelemek
-
[-i]
Toprağı veya toprak gibi yumuşak bir şeyi biraz kazmak
- TEMEK
-
-
[isim]
Ahırdaki gübreyi dışarı atmak için kullanılan kapaklı veya kapaksız delik, pencere
-
[isim]
Ahırdaki gübreyi dışarı atmak için kullanılan kapaklı veya kapaksız delik, pencere
- İLMEK
-
-
[isim]
Çözülmesi kolay düğüm, eğreti düğüm, ilmik
-
[isim]
Çözülmesi kolay düğüm, eğreti düğüm, ilmik
- ÖLMEK
-
-
[nsz]
Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek
- "Allah geride kalanlara ömür versin, ölenle ölünmez; konuşacağız da gezeceğiz de yiyeceğiz de içeceğiz de..." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bu defa artık ölmek var, dönmek yoktur." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Çünkü çiçek kokusu. Proust'un tıknefes nöbetlerinde ölüp ölüp dirilmesine yol açarmış." (Salâh Birsel)
-
Bitki, solmak
- "Bu çiçekler dayanmaz, çabuk ölür."
-
Bazı sebeplerle çok sıkıntı veya acı çekmek
-
Değerini, geçerliğini, gücünü yitirmek, kullanılmamak
- "Bu usul öldü artık."
-
[nsz]
Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek
- EĞMEK
-
-
[-i]
Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek
- "Ağır ağır başını eğip yere baktı ve boynunu büktü." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Sert bir cismi bükmek
-
[-i]
Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek
- İNMEK
-
-
[-den]
Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
-
Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak
- "Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü." (Peyami Safa)
-
Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden gelmek
- "Dağdan kurt indi."
-
[-e]
Bir yerden başka bir yere gitmek, varmak
- "Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar. Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir..." (Atilla İlhan)
-
[-e]
Konaklamak
- "Samananbarı köyünün en büyük ve gösterişli evine inmişlerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Alçalıp eski durumuna dönmek
- "Sular indi. Şiş indi."
-
[nsz]
Fiyatı düşürmek
- "Bin lira daha indim, gene almadı."
-
Değeri düşmek
- "Altın fiyatları indi."
-
[-e]
Vurmak
- "Şimdi kafana inerim!"
-
[nsz]
Yıkılmak
- "Yağmurdan duvar inmiş."
-
[-e]
İnme gelmek
- "Sağ tarafına inmiş."
-
Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak
- "Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara..." (Çetin Altan)
-
Uzamak, ulaşmak
- "Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Ağmak
-
Sayısı azalmak
- "Evvelden daha çok olduğumuzu zannettiğim hâlde sayımız son günlerde bu miktara inmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-den]
Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
- ETMEK
-
-
[nsz]
Bir işi yapmak
- "Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." (Haldun Taner)
- "O zamanlar denize girmeden edemediği için bu nezleyi bir türlü geçiremediğini anlattı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Etme eyleme ağabey, ben ne yaptım?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
"İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak
- "İyi ettiniz de geldiniz."
-
[-i]
Bulmak, erişmek
- "Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Birini bir şeyden yoksun bırakmak
-
Eşit değer kazanmak
- "İki iki daha dört eder."
-
Herhangi bir değerde olmak
- "Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Kötülükte bulunmak
- "Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-e]
Küçük veya büyük abdestini yapmak
- "Çocuk altına etti."
-
[nsz]
Bir işi yapmak
- ÖRMEK
-
-
[-i]
İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak
- "Balık ağı örerken, ağları tamir ederken okur o!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kumaşlardaki delikleri elde iplikle besleyerek kapatmak
- "Paltonun sırtını güve yemişti de ben örmüştüm." (Burhan Felek)
-
Saç, yele vb. şeylerin tellerini birkaç bölüme ayırıp birbirine geçirmek yolu ile dağınıklıktan kurtarmak
- "Kız saçlarını örmüş."
-
Duvar yapmak veya onarmak
- "Bu duvarı iki günde ördüler."
-
Estetik kaygıyla, duygulu biçimde bir güzelliği ortaya koymak
- "Bu yeni zevke göre, şiir ve nesir örenler yok." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Müzik, edebiyat vb.nde bir özelliği oluşturmak, ortaya koymak
- "Yaşadıkça kendi kabuğunu yetiştiren sümüklü böcek gibi talihimizi biz kendimiz öreriz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[-i]
İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak
- ÜTMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek
-
Taze buğday veya mısırı ateşe tutup pişirmek
-
[-i]
Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek