İçinde mak olan 8 harfli 610 kelime var. İçerisinde MAK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında mak olan kelimeler listesine ya da Sonu mak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAM
2 Harfli Kelimeler
AK, AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HAYDAMAK
-
-
[-i]
Çifte koşulan hayvanı sürmek, dehlemek
-
Kovmak, defetmek
-
[-i]
Çifte koşulan hayvanı sürmek, dehlemek
- VARILMAK
-
-
[-e]
Herhangi bir yere ulaşılmak
- "Oraya üç saatte varılır."
-
[-e]
Herhangi bir yere ulaşılmak
- DOMALMAK
-
-
[nsz]
Dizler bükük, baş ileride, çömelmiş bir durum almak
-
[nsz]
Dizler bükük, baş ileride, çömelmiş bir durum almak
- KAPSAMAK
-
-
[-i]
İçine almak, sınırları içine almak, şamil olmak
-
[-i]
İçine almak, sınırları içine almak, şamil olmak
- KAŞANMAK
-
-
[nsz]
Hizmet ve binek hayvanları durup işemek
-
[nsz]
Hizmet ve binek hayvanları durup işemek
- KUDURMAK
-
-
[nsz]
Kuduz hastalığına yakalanmak, kuduz olmak
-
Aşırı davranışlarda bulunmak, taşkınlık göstermek
- "Kudurmuş bir heyecanla döndü." (Ömer Seyfettin)
-
Çok yaramazlaşmak, ele avuca sığmamak
- "Dört tarafı haraca kesen bu kudurmuş oğlanı kodese attırana kadar el birliğiyle çalışacağımıza söz veriyor muyuz?" (Haldun Taner)
-
Gücünü artırmak, tehlikeli bir durum almak, tehlikeli bir duruma gelmek
- "Oraya üşüşen Avrupalılar, doymak bilmez kudurmuş bir açlıkla din kardeşlerimizin kanlarını emip dururlar." (Ömer Seyfettin)
-
Çok kızmak, öfkelenmek
-
[nsz]
Kuduz hastalığına yakalanmak, kuduz olmak
- ŞAPLAMAK
-
-
[nsz]
"Şap" diye ses çıkarmak
- "Tokat şapladı."
-
[nsz]
"Şap" diye ses çıkarmak
- YAŞARMAK
-
-
[nsz]
Islanmak, nemlenmek
-
Yaşla dolmak
- "Anam beni çok bekleyecek diye gözleri yaşardı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Islanmak, nemlenmek
- YATIRMAK
-
-
[-i]
Bir kimsenin bir yere yatmasını sağlamak
- "Çocuğu bir kenara yatırdım ve kadını omuzlarından tutup bir taşa dayadım." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[-i]
Uyutmak
- "Gece beni en üst katta bir odada yatırdılar." (Ömer Seyfettin)
-
[-i]
Eğmek, yatık duruma getirmek
- "Yağmur ekinleri yatırdı."
-
[-i]
Konuk etmek
-
Parayı, işletmek amacıyla bir yere vermek
- "Eline geçen serveti ... emlaka yatırıyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
-
Parayı bir kuruluşa vermek, teslim etmek
- "Telefon parasını PTT'ye yatırdım."
-
Bir yiyeceği korumak veya tatlandırmak amacıyla tuz, soğan, yağ vb.nde bir süre bekletmek
- "Pastırmayı çemene yatırmak."
-
[-i]
Düzeltmek, bastırmak, yassıltmak
- "Kemal Rıfat avucunun içiyle saçlarını yatırıyor." (Atilla İlhan)
-
Harcamak
- "Sınırlı hoca aylığının yarısını her ay kitaplara yatırır." (Haldun Taner)
-
[-i]
Bir kimsenin bir yere yatmasını sağlamak
- AĞILAMAK
-
-
[-i]
Zehirlemek
-
Bir şeye zehir katmak
-
[-i]
Zehirlemek
- ATLANMAK
-
-
[nsz]
Ata binmek
-
At edinmek
-
[nsz]
Ata binmek
- BIRAKMAK
-
-
[-i]
Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- "Filan hekim dediler, geldi baktı, anlamadı / Bırak ki anlasalar var mı çare hiç, ne gezer." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[nsz]
Koymak
- "Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı." (Tarık Buğra)
-
Bir işi başka bir zamana ertelemek
- "Gezmeyi haftaya bıraktık."
-
Unutmak
- "Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım?"
-
Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek
-
Saklamak, artırmak
- "Paranın bir kısmını bırak!"
-
Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek
- "Cemal Paşa'da anlamadığı işi ehline bırakmak meziyeti vardı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Engel olmamak
- "Bırak, burasını benim defterimden okuyayım." (Ömer Seyfettin)
-
Sarkıtmak
- "Saçlarını omzuna bırakmış."
-
[nsz]
Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak
- "Hayata gözlerini kaparken ardında yedi yaşında bir oğul, on iki yaşında bir kız bırakıyordu." (Cahit Uçuk)
-
Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek
- "Gerçekten sigarayı bıraktı, bıraktı ama huzuru da sükûnu da kalmadı." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak
- "Bu yazarın bir de Fransızca kitabını almıştım ama sıkılmış bırakıvermiştim." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Bıyık veya sakal uzatmak
-
[nsz]
Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak
- "Bıraksam acaba beyaz bir çift güvercin gibi uçarlar mı?" (Refik Halit Karay)
-
Boşamak
- "Bıraktıkları zevcelerini yine canları isterse tekrar alabilirler." (Ömer Seyfettin)
-
Kötü bir durumda terk etmek
-
Ayrılmak, terk etmek
- "Mahalle arasındaki küçük dükkânını bırakarak karısını, şehrin başka bir tarafında bir eve yerleştirdi." (Peyami Safa)
-
Sınıf geçirmemek, döndürmek
- "Öğretmen üç tembel çocuğu bıraktı."
-
[-e]
Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek
- "Başkalarına on ikiye veriyoruz ama, sana onar kuruştan bırakayım." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Bakılmak, korunmak için vermek
- "Eşyamı size bırakacağım."
-
[nsz]
Yanına almamak, yanında götürmemek
- "Telgrafhanede bir zabit bırakarak işinin başına gitmesini rica ettim." (Atatürk)
-
[-i]
Sahiplik hakkını başkasına vermek
- "Bizim komşu bütün malını Kızılay'a bırakmış."
-
[nsz]
Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak
-
[nsz]
Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek
- "İz bırakmak. Leke bırakmak."
-
[-i]
Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- ÇIKIŞMAK
-
-
[-e]
Bir kimseye hoşa gitmeyen bir davranışından dolayı sert sözler söylemek, azarlamak
- "Behey mübarek adam, gece yarıları denizin dibinde ne arıyorsun diye soruyor, âdeta karşısına bir suçlu çıkarmışlar gibi çıkışıyordu." (Refik Halit Karay)
- "Çene yarıştırmada ben seninle çıkışamam."
-
[nsz]
Yeter olmak, yetmek
- "Param çıkışmadığı için arkadaşımdan borç aldım."
-
[-e]
Bir kimseye hoşa gitmeyen bir davranışından dolayı sert sözler söylemek, azarlamak
- YIKATMAK
-
-
[-i]
Yıkama işini yaptırmak
-
[-i]
Yıkama işini yaptırmak
- SOLUTMAK
-
-
[-i]
Solumasına sebep olmak
- "Bu yokuş beni soluttu."
-
[-i]
Solumasına sebep olmak
- KAYIRMAK
-
-
[-i]
Koruyarak başarısını sağlamak, elinden tutmak, himmet etmek
- "Bizi kayıran, arayan yok." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Birini, başkalarının veya işin zararı pahasına tutmak, birine haksız yere kolaylıklar sağlamak, iltimas etmek
- "Güzelle yüceltirim insanlığı, işim bu / Çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki." (Ahmet Muhip Dranas)
-
[-i]
Koruyarak başarısını sağlamak, elinden tutmak, himmet etmek
- KAYNAMAK
-
-
[nsz]
Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulduğunda buhar durumuna geçerek fokurdamak
- "Su, 100 °C'de kaynar."
-
Yiyecek, içecek pişmek, haşlanmak
- "Doktorun sade kaynamış kahvesini söylemesini bekledi ve garson gider gitmez konuştu." (Tarık Buğra)
-
Yerden çıkmak
- "Paşaoluk yaylasının her bucağından bir pınar kaynar." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kırık, çatlak kemik veya metal parçalar eski durumunu almak, birbirine yapışmak
-
Yara kapanmak, iyileşmek
-
Mayalı bir şey kabarıp köpürmek
- "Şıra kaynamış."
-
Mide ekşimek
-
Çalkantı durumunda olmak, dalgalanmak
- "Deniz kaynıyor."
-
Çok miktarda bulunmak
- "Burada karıncalar kaynıyor."
-
Gizli bir iş çevirmek, için için hazırlanmak
- "Burada bir iş kaynıyor."
-
Gerektiği gibi yapılamamak
- "Lafa daldık, ders kaynadı."
-
Artmak, çoğalmak, yoğunlaşmak
- "Gittikçe kaynayıp kabaran bir hiddet, taşmak raddesine gelmiş kelimelerle dudaklarına kadar çıkıp titriyordu." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
Coşmak, heyecanlanmak
-
Bir yerde huzursuzluk, tedirginlik olmak
-
Arada kaybolmak
- "Değerli bir çalışma kaynadı gibi geliyor bana." (Selim İleri)
-
[nsz]
Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulduğunda buhar durumuna geçerek fokurdamak
- SANCIMAK
-
-
[nsz]
Sancı vermek, ağrımak
- "Gözlerimin kökü kazılıyor gibi sancıyor." (Sermet Muhtar Alus)
-
[nsz]
Sancı vermek, ağrımak
- SIKINMAK
-
-
[nsz]
Kendini sıkmak, zorlamak
-
[nsz]
Kendini sıkmak, zorlamak
- AÇTIRMAK
-
-
[-i]
Açma işini yaptırmak
-
[-i]
Açma işini yaptırmak