İçinde mak olan 7 harfli 201 kelime var. İçerisinde MAK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında mak olan kelimeler listesine ya da Sonu mak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAM
2 Harfli Kelimeler
AK, AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KORKMAK
-
-
[nsz]
Korku duymak, ürkmek, dehşete kapılmak
- "Karanlık yerde insan korkmaz mıydı?" (Sait Faik Abasıyanık)
- "Korktuğu başına gelmiş ve o koskoca Nahit Bey ... ipin ucunu kaçırarak dillere destan olmuştu." (Tarık Buğra)
-
Kaygı duymak, endişe etmek
- "Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Çekinmek, sakınmak, saygı duymak
- "Sabaha karşı aşağı indi, aralık kapıdan korka korka babasına baktı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yapamamak, cesaret edememek
-
[nsz]
Korku duymak, ürkmek, dehşete kapılmak
- AVUNMAK
-
-
[nsz]
Bir şeyle uğraşarak acısını unutmak, sıkıntılardan uzaklaşmak, teselli bulmak, müteselli olmak
- "Ne de olsa amcam; ya bir yabancıya varsa ne yapacaktık, diye avunuyordu." (Erhan Bener)
-
Oyalanmak, yetinmek
- "Dünyadan bezmiş bir hâli var, hiçbir şeyle avunamıyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Hayvan gebe kalmak
-
[nsz]
Bir şeyle uğraşarak acısını unutmak, sıkıntılardan uzaklaşmak, teselli bulmak, müteselli olmak
- ISINMAK
-
-
[nsz]
Sıcak duruma gelmek
- "Havalar ısınınca bizim ahbaplar ayaklandılar." (Burhan Felek)
-
Üşümesini gidermek
- "Hele işini biraz bırak da şöyle sobanın yanına otur, biraz ısın, dinlen..." (Refik Halit Karay)
-
Yadırgamaz olmak, hoşlanır olmak, alışmak, benimsemek
- "Bunca çabamıza karşın halkımızın Batı müziğine ısınamadığını söyledi." (Necati Cumalı)
-
Var olan gerginlik sona ermek
- "Çaylar dağıldıktan sonra ortalık oldukça ısındı." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Sıcak duruma gelmek
- BURKMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi burar gibi ekseni etrafında döndürmek
- "Birinin kolunu burkmak."
-
[nsz]
Burkulmak
- "Ayağım burktu."
-
Acı vermek, üzmek
- "Yörede, şimdi yürek burkan bir suskunluk vardı." (Tarık Buğra)
-
Bazı yiyecekler, ağza kekre tat vermek
-
[-i]
Bir şeyi burar gibi ekseni etrafında döndürmek
- UYLAMAK
- ...
- UYUTMAK
-
-
[-i]
Uyumasını sağlamak, uyur duruma getirmek
-
Acı, keder vb.ni hafifletmek
- "Yeisimi uyutmak için dimağımı tarih okumakla yoruyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
İlgi konusu olmaktan çıkarmak, unutturmak
-
Aldatmak, kandırmak
- "Bugün yarın diye uyuttun durdun beni." (Atilla İlhan)
-
[-i]
Uyumasını sağlamak, uyur duruma getirmek
- KEMAKAN
- ...
- SARSMAK
-
-
[-i]
Birdenbire ve güçle kımıldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek
- "Kalkın bakalım, diye çocukların karyolalarını sarsıyorlardı." (Çetin Altan)
-
Zarar verecek yolda etkilemek, aksatmak
- "Çok sevdiği annesinin ölümü onu çok sarsmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Birdenbire ve güçle kımıldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek
- MAKROME
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kalın iplikle elde örülmüş iş
-
[isim]
Kalın iplikle elde örülmüş iş
- UNUTMAK
-
-
[-i]
Aklında kalmamak, hatırlamamak
- "Kaç kere aynı palavralarla kendimi avutmuş, öfkemi geçirmiş, sonradan hepsini unutmuştum." (Refik Halit Karay)
-
Bir şeyi dalgınlıkla bir yerde bırakmak
-
Bir şeyi yapamaz duruma gelmek
- "Onu da bilirdim eskiden memleketteyken amma sonradan unuttum." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Bağışlamak
- "Onun yersiz davranışlarını çoktan unuttum."
-
Gereken önemi vermemek, üstünde durmamak
- "İçinde kabaran sevinçten vücudunun berelerini unutarak uyudu." (Halide Edip Adıvar)
-
Hatırdan, gönülden çıkarmak
- "İyiliğini de ölünceye kadar unutmam." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Aklında kalmamak, hatırlamamak
- ARAŞMAK
- ...
- DAMAKLI
-
-
[sıfat]
Damağı olan
-
[sıfat]
Damağı olan
- ÇIRPMAK
-
-
[-i]
Halı, kilim vb. şeyleri hızla ve kesik kesik silkelemek
-
[nsz]
Kanatları hızla ve kesik kesik hareket ettirmek
- "Kanat çırparken birden durulur, suya konarlar." (Haldun Taner)
-
İki şeyi birbirine çarpmak
- "Ali Bey ellerini çırptı: -Elif Hanım, hepimize kahve, diye seslendi." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir şeyin ucundan bir parça kesmek
- "Ağacın dallarını çırpmak."
-
Sulu yiyecekleri hızla ve sürekli olarak çatal, kaşık vb. ile karıştırmak
-
Çalmak, hırsızlık etmek
-
Güreşte rakibinin kollarını beli hizasında sımsıkı kavrayarak minderde kendi üzerinden sağa ve sola sırtüstü savurmak
-
[-i]
Halı, kilim vb. şeyleri hızla ve kesik kesik silkelemek
- AĞINMAK
-
-
[nsz]
Hayvan yere yatıp yuvarlanmak
-
[nsz]
Hayvan yere yatıp yuvarlanmak
- ISIRMAK
-
-
[-i]
Dişleri arasına alıp sıkmak
- "Dolu bir kadeh içti ve meze yerine alt dudağını ısırdı." (Aka Gündüz)
- "Isıracak köpek dişlerini göstermezmiş zaten, ne zaman iyisini gördük?" (Emine Işınsu)
-
[nsz]
Dişleriyle koparmak
- "Koparın bir tane de ısırın bakın..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Rüzgâr sert esmek, keskin bir biçimde etkilemek
- "Ayaz insanın yüzünü ısırıyordu." (Tarık Buğra)
-
Kumaş dalamak, kaşındırmak
-
[-i]
Dişleri arasına alıp sıkmak
- KANAMAK
-
-
[nsz]
Vücudun herhangi bir yerinden kan akmak, kan gelmek, kan kaybetmek
-
Manevi acılar yeniden etkisini duyurmak, depreşmek
-
[nsz]
Vücudun herhangi bir yerinden kan akmak, kan gelmek, kan kaybetmek
- OHLAMAK
-
-
[nsz]
Oh sesini çıkarmak, oh demek
- "Nefesini boşaltmış gibi ohlayarak bekledi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Oh sesini çıkarmak, oh demek
- UÇURMAK
-
-
[-i]
Uçma işini yaptırmak
- "Uçurtmayı uçurmak."
-
Kesip ayırmak, koparmak
- "Kelleni uçurmadıklarına şükür... Geçmiş olsun!" (Refik Halit Karay)
-
Hızlı götürmek, hızlı sürmek
- "Arabayı, kuvvetli atlar tenha yolda uçuruyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Gizlice alıp gitmek
-
[-i]
Uçma işini yaptırmak
- IKLAMAK
-
-
[nsz]
Yük altında güçlükle solumak
-
Ağlarken bunalır ve soluğu kesilir gibi iç çekmek
-
[nsz]
Yük altında güçlükle solumak
- KALKMAK
-
-
[nsz]
Gitmek üzere yerinden ayrılmak
- "Niye kalktınız, biraz daha otursaydınız."
-
[-den]
Oturma durumundan dik duruma gelmek, doğrulmak
- "Annem yerinden kalktı, yanıma geldi, bir kolunu uzatarak omzuna doladı." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
[-den]
Uyanarak yataktan ayrılmak
- "İstemeye istemeye, altüst olmuş yataktan kalktım." (Ömer Seyfettin)
-
Yukarı doğru yükselmek
- "Terazinin bir gözü inince öbürü kalkar."
-
Taşıtlar yola çıkmak
- "Tren saat onda kalktı."
-
[-den]
Uçmak, havalanmak
- "Uçak pistten kalktı."
-
Yerinden ayrılıp yol almaya başlamak
- "Çıkın arabaya, kalkacak şimdi, kalacaksınız buracıkta!" (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-e]
Hayvan iki art ayağı üzerinde dik durum almak
- "At, art ayakları üzerine kalktı."
-
Kabarmak, ayrılmak
- "Masanın kaplaması kalktı."
-
Derlenip götürülmek
- "Ne zaman kalkacağını, nereye gömüleceğini bilmek, bildirmek mümkün değil." (Memduh Şevket Esendal)
-
Hasta iyileşerek gezecek duruma gelmek
- "Hasta bir haftaya kadar kalkar."
-
Varlığı, hayatı son bulmak
- "Halifelik kalktı."
-
[-den]
Yok olmak, artık bulunmamak
- "Ortalıktan kar kalkınca..."
-
[-e]
Girişmek, başlamak, davranmak, yeltenmek
- "Gözlüklerini takmadan okumaya kalktı." (Necati Cumalı)
-
Geçerli olmamak, geçerliğini yitirmek, geçmez olmak
- "Yasanın bu maddesi kalktı."
-
Uygulanmaz olmak
- "Sıkıyönetim kalktı."
-
Güncelliğini yitirmek
- "Bu âdet çoktan kalktı."
-
[-e]
Bir durumdan başka bir duruma geçmek
- "Dörtnala kalkmak."
- "Tırısa kalkmak."
-
[-den]
Başka yere gitmek, taşınmak
- "O yıl, çok geçmeden piyade taburu bizim ilçeden başka ilçeye kalktı." (Necati Cumalı)
-
[-e]
Ayakta beklemek
- "Mektepte cezaya kalkmış gibi duruyorsun." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Gitmek üzere yerinden ayrılmak