İçinde lma olan 6 harfli 32 kelime var. İçerisinde LMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında lma olan kelimeler listesine ya da Sonu lma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

A L M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

3 Harfli Kelimeler

LAM, MAL

2 Harfli Kelimeler

AL, AM, LA, MA

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

UFALMA

  1. [isim] Ufalmak durumu

ÇALMAK

  1. [-i] Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
    • "İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Bu Salih Araboğlu, tefecilikten, çalıp çırpmaktan para yapmış, uğursuz heriflerden biridir." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Vurarak veya sürterek ses çıkartmak
    • "Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  3. Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak
    • "Fevkalade zekidir; iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." (Refik Halit Karay)
  4. [nsz] Ses çıkarmak, ses vermek
    • "Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
  5. Atmak, çarpmak, vurmak
  6. Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak
    • "Ana, inek sağar; yoğurt çalar, yayık vurur." (Tarık Buğra)
  7. Üzerine sürmek
    • "Ekmeğin üzerine yağ çaldı."
  8. [-i] Bozmak, zarar vermek
  9. [-i] Kumaşın bir parçasını kesmek
  10. Madeni oymak, kalemle işlemek
  11. [-e] Benzemek, andırmak
    • "Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." (Sait Faik Abasıyanık)
  12. Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
  13. [-i] Süpürmek, temizlemek
    • "Tozu çalmak."

ÇALMAÇ

  1. [isim] Tahtadan yapılmış kap

ATILMA

  1. [isim] Atılmak işi

UYULMA

  1. [isim] Uyulmak işi veya durumu

BULMAK

  1. [-i] Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak
    • "Kafam her an bir konu bulmak için binbir çeşit şeye müracaat ediyor." (Halide Edip Adıvar)
  2. Bir şeyi elde etmek
  3. Kaybedilen bir şeyi yeniden ele geçirmek
    • "Paramı buldum."
  4. Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek
    • "Şu kuvvetin, cevherin sırrını bulmaya çalışıyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
  5. İlk kez yeni bir şey yaratmak, icat etmek
  6. İstenilen şeye kavuşmak, nail olmak
    • "Kadınlık namına düşündüğüm şeylerin hiçbirini karımda bulamadım." (Ömer Seyfettin)
  7. Bir yere, bir noktaya erişmek, ulaşmak
    • "Böylece yılın ortasını bulduk." (Refik Halit Karay)
  8. Herhangi bir görüşe, bir yargıya varmak
    • "Ben de bunu akıllıca buldum." (Memduh Şevket Esendal)
  9. Seçmek, uygun saymak
    • "Bazen onlara yeni ve güzel kıyafetler buluyor." (Halide Edip Adıvar)
  10. Sağlamak, temin etmek
    • "Sen otur ye, ben yatarken, kendim bir şeyler bulur, yerim." (Sait Faik Abasıyanık)
  11. [-i] Kabahat, suç, kusur yüklemek
    • "Bana kabahat bulma, ben böyle olacağını vaktiyle söylemiştim."
  12. [nsz] Cezaya uğramak
    • "Eden bulur."
  13. Hatırlamak
    • "Bir türlü bulamadım caminin ismini dersem inanır mısınız?" (Sait Faik Abasıyanık)

OYULMA

  1. [isim] Oyulmak işi

DOLMAK

  1. [nsz] Dolu duruma gelmek
    • "Dışarıda bulutsuz bir temmuz göğü, öğle güneşinin yakıcı aydınlığıyla dolup taşıyordu." (Necati Cumalı)
  2. Bitkiler olgunlaşmak, erginleşmek
    • "Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan." (Tarık Buğra)
    • "Millî takımın karşılaşmalarında stadyumlar dolup taşıyor."
  3. Bir yere iyice yayılmak, kaplamak
    • "Oda sigara dumanı dolmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Bir yerde pek çok eşya veya kimse toplanmak, kalabalık duruma gelmek
    • "Kıştan kurtulur kurtulmaz deniz kenarları insanla, sandalla dolar." (Sait Faik Abasıyanık)
  5. Süre, hesap tamamlanmak
    • "Süresi doldu, emekliye ayrıldı."
  6. Sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma gelmek

RULMAN

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Mekanik ve elektrikli sistemlerde kayma sürtünmesi yerine bir yuvarlanma sürtünmesi sağlayarak enerji kayıplarını azaltmak için yataklar ile muylular arasına yerleştirilen parça

SOLMAK

  1. [nsz] Rengini yitirmek, rengi uçmak
    • "Sen, yüzü beyaz güller gibi solan / Adın ve senin?" (Turan Oflazoğlu)
  2. Tazeliğini, diriliğini veya parlaklığını yitirmek
    • "Kuşlar ağlıyor, çiçekler soluyor, yapraklar dökülüyor, ufuklar kararıyordu." (Ömer Seyfettin)

ANILMA

  1. [isim] Anılmak işi

ELMALI
...
YALMAN

  1. [sıfat] Eğik
  2. Sarp, dik
  3. [isim] Kesici ve batıcı araçların kesen veya batan bölümü
    • "İstanbul'dan çıkar padişahın fermanı / Gökte döner mızrağının yalmanı." (Halk türküsü)

YILMAZ

  1. [sıfat] Bir işten gözü korkup vazgeçmeyen, yılmayan

ASILMA

  1. [isim] Asılmak işi

AZALMA

  1. [isim] Azalmak işi, eksilme, tenakus

DALMAK

  1. [-e] Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek
    • "Oğlanlar denize dalıp tekneyi sağdan soldan, arkadan önden itmeyi denediler." (Haldun Taner)
    • "İlk geldiğimizde hava değiştirmekten olmalı, dalıp gidiyorduk." (Falih Rıfkı Atay)
  2. [nsz] Bir yerin içine girmek
    • "İkisi uçar gibi kapısında koca bir telefon çanı asılı dükkândan içeri daldılar." (Haldun Taner)
    • "Biz bir dalıp çıkacağız."
  3. [nsz] Kendini bilmez duruma gelmek, kendinden geçmek
    • "Çocuk ateşi çıkınca daldı."
    • "Nerede bulunduğu belli olmaz, her yere dalıp çıkar."
  4. [nsz] Uyumak
    • "O serinlik içinde Tevfik dalmış. Uyandığı vakit güneş çoktan doğmuştu." (Memduh Şevket Esendal)
  5. Başka bir şeyle uğraşamayacak veya başka bir şeyi düşünemeyecek biçimde kendini bir şeye kaptırmak
    • "Yemek hazır, kitaba çok dalmışsınız, buyurunuz." (Peyami Safa)
  6. Güreşte rakibinin belden aşağı bir yerini aniden tutmak

ELMACI

  1. [isim] Elma yetiştiren veya satan kimse

SALMAK

  1. [-i] Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek
    • "Derhâl kapının zincirini salıvererek kanadı arkasına kadar açtı." (Ercüment Ekrem Talu)
  2. İvedilikle yollamak, hemen göndermek
    • "Bununla beraber peşine adam salmak gerekir." (Aka Gündüz)
  3. Koymak, katmak
    • "Halk ruhunun benliğinizde yeniden uyanıp hararetini gönlünüze saldığını duyarsınız." (Refik Halit Karay)
  4. Sürmek
    • "Bunun içindir ki dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  5. Uğratmak
    • "Başını derde salmak."
  6. Vergi yüklemek
    • "Ona elli bin lira salmışlar."
  7. Üzerine yürütmek
    • "Tazıyı tavşana salmak."
  8. [-e] Saldırmak
    • "Aç kurt, yılana da salar, taşa da! dedi." (Memduh Şevket Esendal)
  9. Sarkıtmak
    • "Soğutmak için kuyuya su kabı saldı."
  10. Gemi demir üzerinde dört yana dönmek
  11. [-i] Bakmamak, ilgilenmemek, özen göstermemek

DİLMAÇ

  1. [isim] Çevirmen
    • "Almanyalı ile anlaşabilmek için bu Maltalıyı dilmaç olarak tutmuşlar." (Memduh Şevket Esendal)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü