İçinde lg olan 5 harfli 33 kelime var. İçerisinde LG bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında lg olan kelimeler listesine ya da Sonu lg ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ILGIN

  1. [isim] Ilgıngillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen bir ağaç veya ağaççık cinsi (Tamarix)

MÜLGA

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Varlığı kaldırılan, kapatılan

DELGİ

  1. [isim] Matkap

ÖLGÜN

  1. [sıfat] Diriliği, canlılığı, tazeliği kalmamış, pörsümüş, solmuş
    • "Bataklıklardan henüz sazlar süzgün, nilüferler çürük, kurbağalar yorgun ve sular ölgün değildi." (Refik Halit Karay)
  2. Gücü azalmış, zayıflamış
    • "Canlı olmaya çalışan ölgün adımlarla kapağı odasına attı." (Haldun Taner)

ÇALGI

  1. [isim] Müzik aleti, çalgı aleti, enstrüman
    • "Şu evde ne zaman iki tel çalgı çalsak mahalleli söylemediğini bırakmıyor." (Peyami Safa)
  2. Çalgı çalma, müzik
    • "Sokağın dibinde çalgı sesleri işiterek birkaç adım ilerledi." (Peyami Safa)
  3. Müzik topluluğu
    • "Çalgı, yerine geçmiş oturmuştu." (Ercüment Ekrem Talu)

ILGAZ
...
BULGU

  1. [isim] Var olduğu hâlde bilinmeyeni bulup ortaya çıkarma işi ve bu işin sonunda elde edilen şey
  2. Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice
    • "Banka bu gibi bulguları işletmek için para veren bir kurumdur."
  3. Vücuttaki işlevsel bir bozukluğun, hastalığın belirlenmesine yarayan olgu veya olay, belirgi, araz, semptom

BİLGİ

  1. [isim] İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat
    • "Bildiği ahbaplardan Sami Bey hakkında bilgi edinme ve tanışma yolu bulmak." (Refik Halit Karay)
    • "Sormuş, soruşturmuş, ailesi ve çevresine ilişkin bir sürü bilgi toplamıştı." (Atilla İlhan)
  2. Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malumat, vukuf
    • "Babası, önce ona, Mazlume ve ailesi hakkında birçok bilgi vermişti." (Halide Edip Adıvar)
  3. İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat, vukuf
  4. Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler
  5. Bilim
    • "Doğa bilgisi."
  6. Kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam

ALGIN

  1. [sıfat] Cılız, zayıf, hastalıklı
  2. Birine gönül vermiş, tutkun, vurgun

ALGIÇ
...
OLGUN

  1. [sıfat] Yenecek duruma gelmiş (meyve)
    • "Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar." (Refik Halit Karay)
  2. Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, ağırbaşlı (kimse), kâmil
    • "Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını bilmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

ELGİN

  1. [sıfat] Yabancı, gurbette yaşayan, garip

SİLGİ

  1. [isim] Kalem veya daktiloyla yazılmış, çizilmiş şeyleri silmeye yarayan, birleşiminde kauçuk olan madde
  2. Tebeşirle yazılmış şeyleri silmeye yarayan keçe, sünger veya kumaş parçaları
  3. Hamam takımı, havlu

KILGI

  1. [isim] Bir sanat ve bilim dalının ilkelerini düşünce alanından uygulama alanına geçirip gerçekleştirme işi, uygulama, tatbik, ameliye, pratik

ILGIM

  1. [isim] Serap

BELGİ

  1. [isim] Bir şeyi benzerlerinden ayıran özellik, alamet, nişan
  2. Şiar

DALGI

  1. [isim] Gaflet, aymazlık

GÖLGE

  1. [isim] Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık
    • "Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" (Halide Edip Adıvar)
    • "... bu iki yazarın usta hikâyeci vasıflarına gölge düşürmüştür." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "O bir gölge gibi kalkıp gittiği zaman farkında olmadım." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde." (Sermet Muhtar Alus)
  2. Güneş ışınlarından korunacak yer
    • "Sakın kesme, gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Gölge etme, başka ihsan istemem." (Diyojen)
  3. Ne olduğu anlaşılamayan karaltı, silüet
    • "Pencereden dışarıya bir gölge çıktı, arkasından seğirttiler." (Aka Gündüz)
  4. Resimde bir şekli cisimlendirmek için, onun ışık almaması gereken yerlerine vurulan az çok koyu renk
  5. Röfle
  6. Yetkisi olmadığı hâlde etkili olan
    • "Gölge başkan. Gölge kabine."
  7. Birinin yanından hiç ayrılmayan kimse
  8. Koruma, kayırma himaye
    • "Onun gölgesi altında yaşıyor."

BELGE

  1. [isim] Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb. vesika, doküman
    • "Mahkemenin elinde bu iddiaları yalanlayacak bir belge yoktu." (Tarık Buğra)

DALGA

  1. [isim] Deniz veya göl gibi geniş su yüzeylerinde genellikle rüzgâr, deprem vb.nin etkisiyle oluşan kıvrımlı hareket
    • "Rıhtıma vuran dalgaların temposu da içimdeki ölçüye uyuyor." (Haldun Taner)
    • "Dersini çalış, dalga geçme."
  2. Sıcak, soğuk, moda için belli bir süre etkili olan dönem
    • "Sıcak dalgası. Aerobik dalgası."
    • "İki delikanlı dalga geçip otururlarken kapı yeniden sürüldü." (Memduh Şevket Esendal)
  3. Bir yüzeydeki kıvrım
    • "Geniş dalgalarla uzanıp giden ovaların yüzünde ne bir köy görünüyor ne de ufacık olsun bir ağaç." (Memduh Şevket Esendal)
  4. Saçların kıvrım genişliği
  5. Gizli iş, dalavere
    • "Film çevirme dalgasıyla para kazanıyorlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
  6. Esrar, eroin vb. uyuşturucu maddelerin verdiği keyif durumu
  7. Dalgınlık
  8. Geçici sevgili
  9. Geçici aşk ilişkisi
  10. Titreşimin bir ortam içinde yayılma hareketi
    • "Kısık sesinin her dalgası içimi korkunç bir acıyla tırmalıyor." (Halide Edip Adıvar)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü