İçinde l olan 4 harfli 401 kelime var. İçerisinde L harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında l harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu l harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KİLS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kireç taşı
-
[isim]
Kireç taşı
- LİNÇ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışı ve yargılamasız olarak taş, sopa vb. araçlarla döverek öldürmesi
- "Yakalamışlar adamı. Ahali linç edecekmiş az kalsın." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışı ve yargılamasız olarak taş, sopa vb. araçlarla döverek öldürmesi
- SALA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Müslümanları bayram veya cuma namazına çağırmak, bazı yerlerde cenaze için kılınacak namazı haber vermek amacıyla minarelerde okunan dua
- "Su salası, gündüz, vakitli vakitsiz verilirdi." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Müslümanları bayram veya cuma namazına çağırmak, bazı yerlerde cenaze için kılınacak namazı haber vermek amacıyla minarelerde okunan dua
- ŞALT
- ...
- ENLİ
-
-
[sıfat]
Eni büyük olan, geniş
- "Kenarları gençliğinde işlediği enli dantellerle çevrili patiska örtülü minderlerde oturuyordu." (Cahit Uçuk)
-
[sıfat]
Eni büyük olan, geniş
- İLLA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Ne olursa olsun, hangi şartta olursa olsun, her hâlde, ille, illaki
- "İlla seni evine kadar geçireceğim diye ayak diriyor." (Haldun Taner)
-
Hele, özellikle
-
[zarf]
Ne olursa olsun, hangi şartta olursa olsun, her hâlde, ille, illaki
- ASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı
- "Bir belgenin aslı."
- "Söylenenlerin aslı çıkarsa güç duruma düşecek."
- "Ömrü savaş içinde geçer insanın, aslına bakarsan, ekmeğini topraktan çıkarmak için." (Azra Erhat)
-
Kök, köken, kaynak
- "Yazının aslı resimdir."
-
Gerçeklik
- "Bu haberin aslı yok."
-
Soy, nesep
- "İnsan dedi, aslını unutmamalıdır." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Gerçek, esas, hakikat
- "Genç kızın bıraktığı mektup asıl sebebi meydana çıkarmıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Bir şeyin temelini oluşturan, ana
-
[sıfat]
Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan
- "Asıl sanat budur."
-
[sıfat]
Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı
- "Asıl jüri üyesi toplantıya gelmediğinden yedek üye çağrıldı."
-
(a'sıl) Gerçekten, gerçek olarak
- "İşin asıl tuhaf tarafı. Kabahat asıl bundadır."
-
[isim]
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı
- BÖLE
-
-
[isim]
Kuzen
-
Kuzin
-
[isim]
Kuzen
- CELİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Açık, aşikâr
-
Parlak, cilalı
-
[sıfat]
Açık, aşikâr
- FLOR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Atom numarası 9, atom ağırlığı 19, yoğunluğu 1,265 olan, kokusu ozonu andıran, yeşilimtırak sarı renkte, halojenler grubunun ilk elementi olan basit element (simgesi F)
-
[isim]
Atom numarası 9, atom ağırlığı 19, yoğunluğu 1,265 olan, kokusu ozonu andıran, yeşilimtırak sarı renkte, halojenler grubunun ilk elementi olan basit element (simgesi F)
- İLİK
-
-
[isim]
Giysi, yorgan çarşafı, yastık kılıfı vb.nin gereken belirli yerlerine düğmenin geçirilebilmesi için iplikle örülerek, parça geçirilerek veya biye ile yapılan küçük yarık
-
[isim]
Giysi, yorgan çarşafı, yastık kılıfı vb.nin gereken belirli yerlerine düğmenin geçirilebilmesi için iplikle örülerek, parça geçirilerek veya biye ile yapılan küçük yarık
- ÜLKÜ
-
-
[isim]
Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal
- "Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür." (Atatürk)
-
İnsanı duyular dünyasının üstüne yükselten ve hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyecek olan, yalnızca erişilmesi istenen amaç olarak kalan kılavuz ilke, örnek yargı ölçüsü, mefkûre, ideal, vizyon
- "Bu yarının dünyasını, insanlığını düzenleyecek ülkünün sahipleri!" (Halide Edip Adıvar)
-
Gerçekte olmayıp yalnız düşüncede tasarım biçiminde var olan, yalnızca düşünce ile kavranabilen şey, ideal
-
[isim]
Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal
- HALİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Boş, ıssız, tenha
-
[sıfat]
Boş, ıssız, tenha
- LUTİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Oğlancı
-
[isim]
Oğlancı
- SUAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Soru
- "Hatıralarını anlattığı sırada Atatürk'e bir sual sormuştum." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Soru
- KAİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Söyleyen
- "Bir selama kail oldum / Verir amma neden sonra." (Âşık Ömer)
-
İnanmış, aklı yatmış
- "İkimiz de bu odayı tutmakla çok akıllılık ettiğimize kaildik." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Söyleyen
- FLOŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Selülozdan yapılan, parlak, bükümsüz iplik
-
[isim]
Selülozdan yapılan, parlak, bükümsüz iplik
- AYOL
-
-
[ünlem]
Genellikle kadınların kullandığı bir seslenme sözü
- "Ayol! Sen nerelerde kaldın?"
-
[ünlem]
Genellikle kadınların kullandığı bir seslenme sözü
- İSAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ulaştırma
-
[isim]
Ulaştırma
- HALK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aynı ülkede yaşayan, aynı uyrukta olan insan topluluğu
- "Türk halkı."
-
Aynı soydan gelen, ayrı ülkelerin uyruğu olarak yaşayan insan topluluğu
- "Yahudi halkı."
-
Bir ülke içerisinde yaşayan değişik soylardan insan topluluklarının her biri
- "Bağımsız Devletler Topluluğunun halkları."
-
Belli bir bölgede veya çevrede yaşayanların bütünü
- "Bütün köy halkı orada idi." (Ömer Seyfettin)
-
Yöneticilere göre bir ülkedeki yurttaşların bütünü, kamu
- "Bilmiyorlar ki halk, halkın diliyle konuşan sanatkârla birliktir." (Orhan Veli Kanık)
-
Aydınların dışında kalan topluluk
- "Halktan bir adam."
-
[isim]
Aynı ülkede yaşayan, aynı uyrukta olan insan topluluğu