İçinde kı olan 4 harfli 25 kelime var. İçerisinde KI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kı olan kelimeler listesine ya da Sonu kı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KIRÇ
-
-
[isim]
Kışın, sisli havalarda, ağaç dallarını, toprak çıkıntılarını vb. yerleri kaplayan buz tabakası
-
[isim]
Kışın, sisli havalarda, ağaç dallarını, toprak çıkıntılarını vb. yerleri kaplayan buz tabakası
- AKIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us
- "Bu hikâye akıl almaz bir aptallıktan başka bir şey değildi." (Tarık Buğra)
- "O cinayeti işlemeden evvel gelip bize akıl mı danıştın?" (Peyami Safa)
- "Kadınların hâline akıl ermiyor vesselam." (Halide Edip Adıvar)
- "Yaşadığımız müddetçe bu muammaya akıl erdirmek bizim için pek kabil değildi." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Bellek
- "Hâlâ aklımda o tufan yağmuru." (Cahit Sıtkı Tarancı)
- "Bir hastalık hâli olduğu anlaşılan bu ilk sersemlikten sonra yavaş yavaş aklı başına gelmektedir." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Aklı her şeye eriyor, eli her işe yatıyor." (Atilla İlhan)
- "İşin nereye varacağını aklına getirmez."
-
Öğüt, salık verilen yol
- "Bu aklı size kim verdi."
- "Çocuğun bu geç saatte evden izinsiz çıkıp gitmesini aklım almıyor."
-
Düşünce, kanı
- "Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve!" (Ahmet Kutsi Tecer)
-
[isim]
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us
- KIYA
-
-
[isim]
Adam öldürme suçu, cinayet
-
[isim]
Adam öldürme suçu, cinayet
- RAKI
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Üzüm, incir, erik vb. meyvelerin alkolle mayalanarak damıtılmasıyla elde edilen içki, aslan sütü
- "Mollanın ağzından sert bir rakı kokusu çıkıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Üzüm, incir, erik vb. meyvelerin alkolle mayalanarak damıtılmasıyla elde edilen içki, aslan sütü
- AKIŞ
-
-
[isim]
Akma işi veya biçimi
-
Geçip gitme, sürüp gitme
- "Günlerin akışı. Olayların akışı."
-
Akın
- "Meğer o akış da Rumeli topraklarında son istila hareketimizmiş." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Akma işi veya biçimi
- TAKI
-
-
[isim]
Çoğunlukla evlenen veya nişanlanan birine armağan olarak verilen küpe, bilezik, yüzük, zincir gibi şeylerin tümü
-
Kadınların ziynet eşyası
-
Adın başka bir kelime ile ilgi kurmak üzere aldığı durum eki
- "Türkçede -i, -e, -de, -den, -in ekleri birer takıdır."
-
Cümleler ile kelimeler arasında ilişki kurmaya yarayan kelimeler
- "Türkçede ile, göre birer takıdır."
-
[isim]
Çoğunlukla evlenen veya nişanlanan birine armağan olarak verilen küpe, bilezik, yüzük, zincir gibi şeylerin tümü
- AKIM
-
-
[isim]
Akma işi
-
Hava, su vb. akışkan maddelerin veya elektrik yüklerinin belli bir yönde akışı, yer değiştirmesi, cereyan
- "Hava akımı."
- "Gecenin hummalı sessizliği kulaklarında yüksek voltajlı bir elektrik akımı gibi vınlıyordu." (Atilla İlhan)
-
Sanatta, siyasette, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, cereyan tarz
- "Gerçekçilik akımı."
-
Debi
-
[isim]
Akma işi
- ÇIKI
-
-
[isim]
Çıkın
- "Düğünün hamamı benden. Çerezi, çıkısı hepsi benden." (Abbas Sayar )
-
[isim]
Çıkın
- IŞKI
-
-
[isim]
Deri, tahta kazımakta kullanılan, iki ucu saplı eğri bıçak
-
[isim]
Deri, tahta kazımakta kullanılan, iki ucu saplı eğri bıçak
- ATKI
-
-
[isim]
Soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta veya boyna alınan örtü
- "Omuzlarına attığı kalın yün atkıya rağmen üşümüş gibi titriyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bazı kadın ayakkabılarında ve çocuk patiklerinde ayağın üstünden geçen, yandan iliklenen ince uzun parça
-
Kapı ve pencerelerin yapımında üst tarafa konan ağaç, taş veya beton destek, üst eşik
-
Dokuma tezgâhlarında mekikle enine atılan iplik, argaç
-
Büyük yaba
-
[isim]
Soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta veya boyna alınan örtü
- YIKI
-
-
[isim]
Harabe
- "Hazine boş, millet yoksul, ülke bir yıkılar yığını idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Harabe
- KIRK
-
-
[isim]
Otuz dokuzdan sonra gelen sayının adı
- "Yeni doğmuş iki çocuğu da kırk basar diye yan yana getirmezler." (Refik Halit Karay)
-
Bu sayıyı gösteren 40, XL rakamlarının adı
-
[sıfat]
Dört kere on, otuz dokuzdan bir artık
-
[isim]
Otuz dokuzdan sonra gelen sayının adı
- KISA
-
-
[sıfat]
Boyu, uzunluğu az olan, uzun karşıtı
- "Ahmet Kerim annesiyle kısa kesmek istediği konuşmalarını hep kapıdan çıkarken ayak üstünde yapardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Gömleğin kollarını kısa tutmuşlar."
-
Az süren, uzun olmayan
- "Türk milleti en kısa zaman içinde yeni harflerle okumaya, yazmaya başladı." (Etem İzzet Benice)
- "Başkan açılış konuşmasını kısa tuttu."
-
Ayrıntısı çok olmayan
- "Kısa bilgi. Kısa yazı."
-
[isim]
Kısa olan şey
- "Uzun lafın kısası."
-
[zarf]
Kısaca, kısaltarak
- "Kısa konuştu."
-
[sıfat]
Boyu, uzunluğu az olan, uzun karşıtı
- KIYI
-
-
[isim]
Kara ile suyun birleştiği yer
- "Kandilli akıntısını geçiyoruz. İşte Küçüksu kasrı, kıyıda bembeyaz gülüyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Sular, sandalı kıyıya atıyordu." (Refik Halit Karay)
-
Kenar, uç
- "Su kıyısında yıkanan güvercinler gibi silkindi." (Necati Cumalı)
-
Sahil
- "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." (Refik Halit Karay)
-
Issız, tenha yer
-
[isim]
Kara ile suyun birleştiği yer
- ASKI
-
-
[isim]
Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne
- "Giysi askısı."
-
Pantolon veya giysilerin düşmesini önlemek için omuzdan aşırılan bağ
-
Artırma, eksiltme vb. resmî iş ilanlarının ilgili daire duvarında belli bir zaman süresince asılı durması
-
Hastanelerde kırık kol veya bacakların asılarak tutturulduğu araç
-
Çay, kahve taşımaya yarar kahveci tepsisi, fener
-
Saklanmak için tavana asılmış dizi veya hevenk
- "Üzüm askısı. Ayva askısı."
-
Yeni yapılan yapıların çatısına, ev sahibi tarafından usta için veya düğün arabalarına düğün sahibi tarafından arabacı için armağan olarak asılan kumaş
-
Gelinin oturacağı yerin üstüne asılan süsler
- "Askı ... kalpakçılar başındaki hususi dükkânlardan ariyet kaldırılan ve düğün odasının münasip bir köşesine kurulan bir nevi dekor." (Refik Halit Karay)
-
Kadınların kullandığı altın dizisi veya zincirli mücevherat
-
Düğünlerde geline yakınları tarafından takılan hediye
-
İpek böceğinin kozasını sarması için yanına konulan çalı çırpı
-
Saz şairleri arasında yapılan deyiş yarışında üstün gelene verilmek için duvara asılan kumaş, tabanca vb. ödül
-
[isim]
Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne
- YAKI
-
-
[isim]
Bazı hastalıkları tedavi etmek amacıyla bir bez üzerine yayılıp vücudun bazı yerlerine konulan, koyuca lapa veya özel biçimde yapılmış eczalı parça
- "Hardal yakısı."
-
[isim]
Bazı hastalıkları tedavi etmek amacıyla bir bez üzerine yayılıp vücudun bazı yerlerine konulan, koyuca lapa veya özel biçimde yapılmış eczalı parça
- KIĞI
-
-
[isim]
Kığ
-
[isim]
Kığ
- KINA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz
- "Genç güzel aşçı kadının kirpiklerinde sürme, parmaklarında kına yoktu." (Aka Gündüz)
- "Kına gibi derler o taraflarda iyi işlenmiş topraklara." (Necati Cumalı)
- "Bazıları bütün ele, avuçlara değil, yalnız bir tek parmağın baş kısmına kına koyarlardı ki buna yüksük kına tabir olunurdu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz
- KITA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara
- "Avrupa kıtası."
-
Askerlerin bir komutanın emrinde bir araya gelmesinden oluşan birlik
- "Trakya'da, Anadolu'dan gelecek yeni kıtalara intizar edilmektedir." (Falih Rıfkı Atay)
-
Dörtlük
- "Abdülkadir Efendi'nin yazdığı tarih kıtasını aynen buraya geçirmekte bir fayda yok." (Burhan Felek)
-
Parça, tane
- "İki kıta mektup."
-
[isim]
Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara
- AKIN
-
-
[isim]
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması
- "Ada'yı bir rençper akını doldurmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın
- "Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!" (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Top seslerini duyan halk sahile akın etmeye başlamışlardı." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum
-
[isim]
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması