İçinde kma olan 6 harfli 26 kelime var. İçerisinde KMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kma olan kelimeler listesine ya da Sonu kma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

3 Harfli Kelimeler

KAM

2 Harfli Kelimeler

AK, AM, MA

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

SOKMAN

  1. [isim] Bir çeşit uzun konçlu çizme

BURKMA

  1. [isim] Burkmak işi

ACIKMA

  1. [isim] Acıkmak işi

ÇIKMAK

  1. [-den] İçeriden dışarıya varmak, gitmek
    • "Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." (Falih Rıfkı Atay)
  2. [nsz] Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek
    • "Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı." (Atatürk)
  3. [nsz] Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak
    • "Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum." (Haldun Taner)
  4. Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek
    • "Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık." (Yusuf Ziya Ortaç)
  5. Süresi dolduğunda ayrılmak
    • "Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak."
  6. [nsz] Yapılmak, yürümek
    • "Bu dairede işler kolay çıkmaz."
  7. Yetişecek ölçüde olmak
    • "Bu kumaştan bir palto çıkar mı?"
  8. Eksilmek
    • "Dörtten iki çıkarsa..."
  9. Meydana gelmek
    • "Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır." (Reşat Nuri Güntekin)
  10. [nsz] Sıyrılmak, ayrılmak
    • "Bebeğin patiği çıktı."
  11. [nsz] Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak
    • "Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak."
  12. Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek
    • "Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra." (Tarık Dursun K)
  13. [-i] Bir şeyin yukarısına doğru yürümek
    • "Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık." (Refik Halit Karay)
  14. [-de] Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak
    • "Sularda bakteri çıktı."
  15. [-e] Yetkili birinin makamına iş için gitmek
    • "Başkana çıkmak."
  16. [-e] Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak
    • "Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar."
  17. [-e] Gitmek, koyulmak
    • "Yola çıkmadan evvel eve gitmek, uyumak istedim." (Memduh Şevket Esendal)
  18. [nsz] Bir konu yetkililerce karara bağlanmak
  19. [-e] Birdenbire görünmek
    • "Neden hiçbir korsan filosu önümüze çıkamadı?" (Feridun Fazıl Tülbentçi)
  20. [-e] Mal olmak
    • "Bu ev dört milyara çıktı."
  21. [-e] Oyunda herhangi bir rolü oynamak
    • "Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  22. [-e] Bir yere ulaşmak, varmak
    • "Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar." (Memduh Şevket Esendal)
  23. [-e] Karaya ayak basmak
    • "1919 senesi Mayısının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım." (Atatürk)
  24. [nsz] Yayılmak, duyulmak
    • "Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
  25. [nsz] Olmak, bulunmak, var olmak
    • "Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
  26. [-e] Bir iddia ile ortalıkta görünmek
    • "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." (Peyami Safa)
  27. [-den] Yayılmak
    • "Lağımdan pis kokular çıkıyor."
  28. [-e] Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek
    • "Güreşte ona çıkacak kimse yok."
  29. [-e] Bulaşmak
    • "Kravatın boyası gömleğe çıktı."
  30. [-i] Binaya kat eklemek
    • "Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu."
  31. [-e] Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak
    • "Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?" (Memduh Şevket Esendal)
  32. [nsz] Niteliği sonradan anlaşılmak
    • "Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. İstemem artık gözüm görmesin, soğudum, iğrendim. Atın evimden dışarı." (Reşat Nuri Güntekin)
  33. [nsz] Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak
    • "Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı."
  34. [nsz] Yerinden oynamak
    • "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
  35. [nsz] Görünür veya belli bir durumda bulunmak
    • "Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış."
  36. [nsz] Oluşmak, olmak
    • "Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak."
  37. [nsz] Piyasaya sürülmek
  38. [nsz] Bitmek, büyümek, sürmek
    • "Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı."
  39. [nsz] Verilmek
    • "Maaş çıkmak. Emir çıkmak."
  40. [nsz] Ay veya mevsim geçmek
    • "Mart çıktı. Kış çıktı."
  41. [nsz] Yeni yetişip satışa sunulmak
    • "Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı."
  42. [nsz] Yükselmek, artmak
    • "Fiyatlar çıktı."
  43. [nsz] Artırmak, fiyatı yükseltmek
  44. [nsz] Sesini yükseltmek
  45. [nsz] Büyük abdest bozmak
  46. [nsz] Giderilmek, yok olmak
    • "Leke çıktı."
  47. Unutmak
    • "O söz benim hatırımdan çıkmadı."
  48. [nsz] Ay, güneş görünmek
    • "Hava açılmış, ay çıkmıştı." (Refik Halit Karay)
    • "Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  49. [nsz] Yayımlanmak
    • "Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu." (Yusuf Ziya Ortaç)
  50. [nsz] Gelmek
    • "Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakiyle derhâl sezmişti." (Refik Halit Karay)
  51. [-den] Gerçekleşmek
    • "İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!" (Memduh Şevket Esendal)
  52. [nsz] Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak
    • "Arabanın direksiyonu çıkmak."
  53. [-den] Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek
    • "Ev, ev olmaktan çıktı."
  54. [-le] Flört etmek
    • "Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım." (Atilla İlhan)
  55. [-e] Erişmek, görmek
    • "Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." (Sait Faik Abasıyanık)
  56. Harcamak zorunda kalmak
    • "Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım."
  57. [-i] Vermeye katlanmak
    • "Çık bakalım paraları!"

SIKMAÇ

  1. [isim] Kompresör

KALKMA

  1. [isim] Kalkmak işi

SEKMAN
...
TEKMAN
...
AYIKMA

  1. [isim] Ayıkmak işi

SARKMA

  1. [isim] Sarkmak işi

SOKMAK

  1. [-i] İçine veya arasına girmesini sağlamak
  2. [-e] Bir yere girmesini sağlamak, içeri almak
    • "Bizi içeriye aldı ve küçük bir odaya soktu." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Bıçak, çakı, iğne vb. batırmak, saplamak
  4. Böcek, zehirli hayvan iğnesini batırmak veya ısırmak, zehirlemek
    • "Otların arasında bacaklarını yılan sokar." (Reşat Nuri Güntekin)
  5. [-e] Yasak bir malı gizlice getirmek veya götürmek
    • "Ülkeye kaçak eşya sokmak."
  6. Belli etmeden kötü bir malı vermek
    • "Satıcı, elmaların çürüklerini sokmuş."
  7. [-e] Konuşma sırasında bir sözü, soruyu veya düşünceyi söyleyivermek
    • "Asım, fikrini birçok sözlerle sağlamlamaya uğraşırken, araya -Olmaz mı dersiniz, ne dersiniz?- gibi sualler sokuyor, cevap istiyordu." (Refik Halit Karay)
  8. Dokunaklı, kırıcı veya acı söz söylemek

TOKMAK

  1. [isim] Ağaçtan yapılmış iri çekiç
    • "Hallaç geniş, kocaman tırnaklı elleriyle hâlâ tokmak sallıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Kapıya asılı duran ve kapıyı çalmaya yarayan, türlü biçimlerde metal parça
  3. Kapı kolu yerinde bulunan ve kapıyı açmaya yarayan topuz
    • "Kapının tokmağını çevirdi, kapı kilitli değildi, açılıverdi." (Çetin Altan)
  4. Dibekte dövme işi için kullanılan ağaçtan araç
  5. Davul vb. vurmalı çalgıları çalmakta kullanılan ve çalgının bir parçası olan araç
    • "Alın tokmağı vurun davula, sabahın ilk saatlerinde sesi başka çıkar." (Haldun Taner)

KIRKMA

  1. [isim] Kırkmak işi
  2. Ucu kesilip alnın üstüne bırakılan saç

TAKMAK

  1. [-i] Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek
    • "Gözlüğünü takıp masaya eğildi." (Refik Halit Karay)
    • "Kız, kalk giyin, tak takıştır, diyor." (Halide Edip Adıvar)
  2. [-e] Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek
    • "Geline pırlanta yüzük takmışlar."
  3. [-i] Ad, lakap koymak
    • "Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor." (Haldun Taner)
  4. [nsz] Kuşanmak
    • "Kılıç takmak."
  5. Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek
    • "Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar." (Yusuf Ziya Ortaç)
  6. [-e] Biriyle olumsuz olarak uğraşmak
  7. Borç bırakmak
    • "Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu." (Peyami Safa)
  8. Önemsemek, önem vermek, tınmak
    • "Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların şalvarlı Nuriye'sini takar mıyım?" (Adalet Ağaoğlu)
  9. [-den] Sınavını başaramamak

KOKMAK

  1. [nsz] Koku çıkarmak
    • "Her gelişinde üzeri yabancı lavantalar kokuyor." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  2. Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokuşmak
    • "Bu et kokmuş."
  3. Olacağıyla ilgili belirtiler göstermek, olacağı hissedilmek
    • "Ortalık savaş kokuyordu."
  4. [-i] Koklamak

KAKMAK

  1. [-i] İtmek, vurmak
  2. [nsz] Kakma yapmak
  3. Vurarak dar bir yere sokmak

ÇIKMAZ

  1. [isim] Sonu kapalı, çıkış yeri olmayan, hiçbir yere ulaşamayan yol, sokak
    • "Bu apartmanın olduğu çıkmazda bir garaj, bir eski ahır, üç esrarlı ve daima kapalı depodan başka bir şey yoktur." (Halide Edip Adıvar)
    • "Kıbrıs sorunu, şu ya da bu siyasal oyunla, yeniden çıkmaza girecektir." (Talât Halman)
  2. [sıfat] Çözüme ulaşmayan, çözüm yolu olmayan

YAKMAK

  1. [-i] Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak
    • "Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Ateşle yok etmek
    • "Çöpleri yakmak."
  3. Işık vermesini sağlamak
    • "Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Isı etkisiyle bozmak
    • "Eteği ütülerken yaktı."
  5. Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek
    • "Biber ağzı yakar."
  6. Yanıyormuş gibi bir etki yapmak
    • "Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler." (Falih Rıfkı Atay)
  7. Kurutmak, zarar vermek
    • "Fırtına ekinleri yakmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
  8. [nsz] Çok sıcak olmak
    • "Bugün güneş yakıyor."
  9. Karartmak
    • "Güneşte vücudunu yaktı."
  10. Çok üşütmek
    • "Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor."
  11. Acıtmak
    • "Canını yakmak."
  12. Silahla vurmak
  13. Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek
    • "Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma." (Ömer Seyfettin)
  14. Güçlü sevgi uyandırmak

BAKMAK

  1. Bakışı bir şey üzerine çevirmek
    • "Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Bak, bu söylediğin doğru!"
    • "Bak bak, neler olmuş da haberimiz yok!"
    • "Kim olduğumu anlasın bakalım!" (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Aramak
    • "Bak şu işe!"
    • "Akşam oluyor, baksana hava karardı."
  3. Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak
    • "Limana bakan penceresinden deniz görünürdü." (Orhan Veli Kanık)
    • "Adamın aklına bak! Lafa bak! Kılığa bak!"
  4. Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek
  5. Beslemek, geçindirmek
    • "Üç çocuklu bir aileye bakıyor."
  6. Bir iş birinden beklenmek
    • "Evin bütün işleri bana bakıyor."
  7. Hastayı muayene etmek
  8. Tedavi etmek için ilgilenmek
  9. Yoklamak, incelemek, denemek
    • "Git bak bakalım, evdeler mi? Şu hesaba sen de bak. Yemeğin tadına bakar mısınız?"
  10. Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak
    • "Pasaport işine polis bakar."
  11. [nsz] İlgilenmek
    • "Baktılar, ettiler, ilaç, tedavi, faydası olmadı." (Erhan Bener)
  12. Uğraşmak, meşgul olmak
    • "Çocuğum, sen derslerine bak."
  13. Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak
    • "Bu iş beş bin liraya bakar."
  14. Gözetmek, korumak
  15. Renklerde benzemek, andırmak
    • "Bu kumaşın rengi yeşile bakıyor."
  16. Önem vermek, önem vererek üzerinde durmak
    • "Aşka kutsal gözle bakanları üzmekten korkarım." (Refik Halit Karay)
  17. [nsz] Anlamak, farkına varmak
    • "Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez." (Memduh Şevket Esendal)
  18. Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak
    • "Yemeğini yemene bak! Vaktini boş geçirmemeye bak!"
  19. [nsz] Bebeğin veya çocuğun eğitim ve bakımıyla ilgilenmek
    • "Kadınlar, iş dönüşü çocuk bakıyor, yemek hazırlıyorlardı, o yorgunlukla." (Necati Cumalı)

KORKMA

  1. [isim] Korkmak işi

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü