İçinde k olan 4 harfli 450 kelime var. İçerisinde K harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında k harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu k harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BAKÜ
- ...
- ESKİ
-
-
[sıfat]
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan, yeni karşıtı
- "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim. Neden böyle uzaksınız benden?" (Nurullah ataç)
- "O, eski defterleri çoktan kapatmış, Osmanlıya kucağını açmıştı." (Tarık Buğra)
- "Bereket versin, işi kuru gürültüden ileri gitmediği, her şeyin eski hamam eski tas kaldığı çabuk anlaşıldı." (Kemal Tahir)
- "Doğal güzellikler artık eskisi gibi turist çekmiyor." (Necati Cumalı)
-
Önceki, sabık
- "Anlatışına bakılırsa eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş." (Haldun Taner)
-
Geçerli olmayan
- "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
-
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
- "Eski öğretmen."
-
[isim]
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey
- "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
[isim]
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılan bir söz
- "Mebus eskisi. Müdür eskisi."
-
[sıfat]
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan, yeni karşıtı
- DERK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anlama, kavrama
-
[isim]
Anlama, kavrama
- KEDİ
-
-
[isim]
Kedigillerden, köpek dişleri iyi gelişmiş, kasları çevik ve kuvvetli evcil veya yabani, küçük memeli hayvan, pisik (Felis domesticus)
- "Evcil kedi. Ankara kedisi. Van kedisi."
- "Derin bir hayranlıkla gözlerini kıza kaptırmış, kedi ciğere bakar gibi süzüp duruyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Kedigillerden, köpek dişleri iyi gelişmiş, kasları çevik ve kuvvetli evcil veya yabani, küçük memeli hayvan, pisik (Felis domesticus)
- YEKE
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Kayıkta dümeni kullanmak için dümenin baş tarafına takılan kol
-
[isim]
Kayıkta dümeni kullanmak için dümenin baş tarafına takılan kol
- KARA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümü, toprak
- "Havamız da karamız da denizlerimiz de kirli olduğuna göre..." (Haldun Taner)
- "Sizi kaptan bir filika ile karaya çıkarır." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
- "Olan olmuş, bizim teknenin bir yanı, pamuk şiltelere serilir gibi karaya oturmuş." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Loşluklar içinde bana, sandalımız ikide bir karaya vuruyor gibi geliyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümü, toprak
- ABAK
- ...
- PİKE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kabartmalı pamuklu kumaş
-
Bu kumaştan yapılan yatak örtüsü
-
[sıfat]
Bu kumaştan yapılan
- "Gece sıcak olduğu için üzerine yalnız ince bir pike örtü örttük." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Kabartmalı pamuklu kumaş
- KARI
-
-
[isim]
Bir erkeğin evlenmiş olduğu kadın, eş, refika, zevce
- "Eve varınca karım Fadime kapıyı açar." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Vay başına, sen tarlada hiç taş komamışsın. Sonunda bunun sana zararı dokunur. Karının saçlısı, tarlanın taşlısı, demişler." (Kemal Tahir)
-
Kadın
- "Analar ağlıyor, nişanlılar ağlıyor, karılar ağlıyordu; fakat Saliha kadın buna alışmıştı." (Halide Edip Adıvar)
-
Yaşlı, ihtiyar
-
[isim]
Bir erkeğin evlenmiş olduğu kadın, eş, refika, zevce
- KATI
-
-
[sıfat]
Sert, yumuşak karşıtı
- "Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu." (Falih Rıfkı Atay)
-
Hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz, zalim
- "Katı yürekli. Katı davranış."
-
Düşünce ve davranışlarında belli ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan
-
Sıvıların ve gazların tersine, içinde bulunduğu kabın veya üstünde bulunduğu yerin biçimini almayan, sulp
-
[zarf]
Çok, aşırı derecede
- "Susadım ol dem hararetten katı / Sundular bir cam dolusu şerbeti." (Süleyman Çelebi)
-
[sıfat]
Sert, yumuşak karşıtı
- ZOKA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Büyük balıkları tutmakta kullanılan, küçük balık biçiminde, ucu iğneli kurşun parçası
-
[isim]
Büyük balıkları tutmakta kullanılan, küçük balık biçiminde, ucu iğneli kurşun parçası
- KIĞI
-
-
[isim]
Kığ
-
[isim]
Kığ
- ARKA
-
-
[isim]
Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı, ön karşıtı
- "Evin arkasında bahçe var."
- "Annesi arka çıktı da çocuğu dayaktan kurtardı."
- "Kaçakçılığın arkası alındı."
- "Birini arkasından övmek."
-
Bir şeyin sırt durumunda olan yüzeyi
- "Çocuğun arkası ağrıyormuş."
- "Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün." (Sait Faik Abasıyanık)
- "İstanbul'da ne kadar şair, hikâyeci varsa hepsinin arkasına düşüyor, hepsiyle tanışıyordu." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Geri kalan bölüm, kısım
- "Masalın arkası. Yazının arkası."
-
Art, peş
-
Otururken sırtın dayandığı yer
- "Otomobile bindiğimiz zaman başını arkaya yaslamış, gözlerini yummuştu." (Tarık Buğra)
-
İnsanın vücudu, bedeni
- "Arkasında beli kemerli, dar, şık bir pardösü vardı." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Arkada olan, arkada bulunan
-
Kayırıcı
- "Memur olmak için büyük bir arka gerek." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Geçmiş, geride kalmış zaman
- "Bütün gözler arkaya, maziye çevrilmişti." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı, ön karşıtı
- KITA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara
- "Avrupa kıtası."
-
Askerlerin bir komutanın emrinde bir araya gelmesinden oluşan birlik
- "Trakya'da, Anadolu'dan gelecek yeni kıtalara intizar edilmektedir." (Falih Rıfkı Atay)
-
Dörtlük
- "Abdülkadir Efendi'nin yazdığı tarih kıtasını aynen buraya geçirmekte bir fayda yok." (Burhan Felek)
-
Parça, tane
- "İki kıta mektup."
-
[isim]
Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara
- KROS
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Kırlarda ve ormanlarda, hendeklerden, yükseltilerden, çukurlardan ve akarsulardan geçerek yaya yapılan koşu
-
[isim]
Kırlarda ve ormanlarda, hendeklerden, yükseltilerden, çukurlardan ve akarsulardan geçerek yaya yapılan koşu
- OLUK
-
-
[isim]
Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru
- "Değirmen oluğu."
- "Para oluk gibi akıyordu Nahit'e." (Tarık Buğra)
-
Yağmur sularını damların kenarlarına toplayıp akıtan yatay konumlu, genellikle çinko boru
- "Oluklardan kol gibi buzlar sarkıyordu." (Tarık Buğra)
-
Bir şeyin üzerinde oyulmuş yol
-
[isim]
Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru
- TEKE
-
-
[isim]
Erkek keçi
- "Sen meram ettikten kelli, tekeden süt çıkarırım, ağam! diyordu." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Bir karides türü
-
Tüylü devenin erkeği ile tek hörgüçlü dişi devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir deve türü
-
[isim]
Erkek keçi
- AKİK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalseduan kuvarsının bir türü olan, yüzük taşı, mühür vb. yapmakta kullanılan, türlü renklerde, yarı saydam, parlak ve değerli bir taş
- "Kabartmaların ortalık yerine de akik ve Necef taşlar serpiştirilmiştir." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Kalseduan kuvarsının bir türü olan, yüzük taşı, mühür vb. yapmakta kullanılan, türlü renklerde, yarı saydam, parlak ve değerli bir taş
- BERK
-
-
[sıfat]
Sert, katı
-
Sağlam
-
[sıfat]
Sert, katı
- EĞİK
-
-
[sıfat]
Yatay bir çizgi veya düzlemle açı oluşturacak biçimde olan, yalman, mail, şev
-
Eğilmiş olan, dik veya düz olmayan
-
Bükülmüş
- "Başı yine yere eğik, sol kolu yine kalçasındaydı." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Dik veya paralel olmayan doğru
-
[sıfat]
Yatay bir çizgi veya düzlemle açı oluşturacak biçimde olan, yalman, mail, şev