İçinde kı olan 6 harfli 145 kelime var. İçerisinde KI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kı olan kelimeler listesine ya da Sonu kı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ACIKIŞ
-
-
[isim]
Acıkma işi
-
[isim]
Acıkma işi
- KAKINÇ
-
-
[isim]
Öfke, kızgınlık
-
[isim]
Öfke, kızgınlık
- KIRMAK
-
-
[-i]
Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak
- "Taşları kırmak. Bardağı kırmak."
- "Kaşla göz arasında ellerine geçirdiklerini kırıp dökmeye koyulmuşlardı." (Atilla İlhan)
- "Pakize'nin kırıp geçirdiği bir şeyi görmekten hasıl olacak tesiri temaşaya gelen çocuklara..." (Halit Ziya Uşaklıgil)
- "Düğüne kimlerin çağrıldığı anlaşılmaz, ne hediye gönderileceği de belli olmaz. Olmaz ama hepsi çağrılmıştır, hepsi de kırıp sarar, birer hediye alır yollar." (Memduh Şevket Esendal)
-
İri parçalara ayırmak
- "Adamın her akşam yarım kiloyu devirdikten sonra ortalığı kırıp geçirmesinden perişan oluyorlar." (Çetin Altan)
-
[nsz]
Belirli bir biçimde katlamak
- "Forma kırmak."
- "Hoşsohbet, şakacı bir insan olduğu için Kâzım Bey'le kaynatasını kahkahadan kırıp geçirir." (Salâh Birsel)
-
Öldürmek, yok olmasına neden olmak
- "Bu yıl soğuk hayvanları kırdı."
- "Bir İspanyol şarkıcı var. Beyoğlu'nu kırıp geçiriyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir şeyin fiyatını azaltmak, indirmek
- "Firma verdiği teklif fiyatını son dakikada bir yüzde yirmi daha kırıyordu." (Haldun Taner)
-
Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranış karşısında bırakarak gücendirmek, incitmek
- "Sizin hatırınızı kırmamak için işte gelip misafir oluyorum; fakat bu yaşımda misafirle uğraşacak hâlim yok." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
Tavlada karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak
-
Vücut kemiklerinden birini parçalamak
- "Ayol, yapma, gel, düşüp bir yerini kıracaksın!" (Osman Cemal Kaygılı)
-
Tahılı iri ve kaba öğütmek
-
[-e]
Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek
- "Ne tarafa doğru meyil varsa gidonu o tarafa doğru kıracaksınız ki bisiklet doğrulsun." (Burhan Felek)
-
[nsz]
Daha iyi bir sonuç elde etmek
- "Tam en az elli bin satıp rekor kıracak." (Aka Gündüz)
-
Yok etmek
- "Direncini kırmak. Hevesini kırmak."
-
Gücünü, etkisini azaltmak
- "Birkaç gün evvel yağan yağmur sıcağı kırmamış." (Burhan Felek)
-
Kaçmak, uzaklaşmak
-
[nsz]
Değerinden düşük fiyata almak
- "Bono kırmak. Çek kırmak."
-
[-i]
Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak
- BASKIN
-
-
[isim]
Suç işlediği veya suçluların bulunduğu sanılan bir yere ansızın girme
- "İbiş'in odasına cennet kuşları baskın vermişti." (Tarık Buğra)
-
Kısa süreli, beklenmedik saldırı
- "Bu dört kişi güç bela baskından kurtulup bana sığınmış." (Refik Halit Karay)
-
Su basması, sel
- "Behçet'e bu evin merdiven altındaki bakla gibi odasında baskın yaparlar." (Salâh Birsel)
-
Ansızın çıkagelme
-
[sıfat]
Sertlik, zorluk bakımından üstün
- "Belli bir şey ki bu genç ikisinden de baskın, çekemiyorlar." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Benzerleri arasında güç ve önem bakımından başta gelen, hâkim, dominant
-
[isim]
Suç işlediği veya suçluların bulunduğu sanılan bir yere ansızın girme
- KISTAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ölçüt
- "Dedektif romanlarında suçluyu ararken kullanılan bir kıstası burada da kullanabiliriz." (Haldun Taner)
-
[isim]
Ölçüt
- KISMET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanrı'nın her kişiye uygun gördüğü yaşama durumu, nasip
- "Şimdi genç değil, şöyle kırkını, kırk beşini aşmış, efendiden, ağırbaşlı bir kısmet bekliyor." (Haldun Taner)
- "Zavallı kızın kısmeti çıkmış, kendine sormadan, danışmadan hemen vermişler." (Ömer Seyfettin)
- "Kısmet olursa bunları bu yeni yılda göreceğiz." (Haldun Taner)
- "Çöp tenekeleri modernleşip metal sandıklara dönüşünce bu zavallıların çöp tenekelerinden de kısmeti kesildi." (Aydın Boysan)
-
Evlenme talihi
- "Aslında kendi de şimdiye kadar bütün kısmetleri tepti." (Halide Edip Adıvar)
-
Olayların kötü sonuçlarını tevekkülle karşılama durumu
-
Talih, kader, şans
-
[ünlem]
"Şimdiden belli değil, ya olur ya olmaz" anlamlarında bir seslenme sözü
- "Yarın gelecek misiniz? -Kısmet!"
-
[isim]
Tanrı'nın her kişiye uygun gördüğü yaşama durumu, nasip
- KIYMET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Değer
- "Bir özleyiş ve bir korkudan sonra bayrağın kıymetini ne kadar daha başka, ne kadar daha yakından duyuyordum." (Ruşen Eşref Ünaydın)
- "Düşündüm ki başka bir yerde çalışmaya başlarsam, belki kıymete binerim." (Ayşe Kulin)
- "Güneş yalnız dirileri ısıtır. / Güneşin kıymetini bil." (Oktay Rifat)
-
[isim]
Değer
- ÇAPKIN
-
-
[sıfat]
Geçici aşklar ve ilişikler peşinde koşan (kimse), hovarda
- "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." (Peyami Safa)
-
Cinsellik hatırlatan
- "Bunlar, herhangi bir caz havasına uyar gibi omuz, gerdan kırar, kalça sallar ve mantolarını çapkın bir eda ile şöylece omuzlarının üstüne atıverirler." (Halide Edip Adıvar)
-
Haylaz
- "İyidir, hoştur ... ille velakin birazcık delişmendir, birazcık çapkındır." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[ünlem]
Okşayıcı bir seslenme sözü
- "Kostüm yeni, potinler yeni, gömlek yeni ... güveyi mi giriyorsun çapkın!" (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Geçici aşklar ve ilişikler peşinde koşan (kimse), hovarda
- İNKITA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kesilme, kesinti
-
[isim]
Kesilme, kesinti
- KIRAĞI
-
-
[isim]
Su buğusunun soğuk havalarda, yerde, bitkiler, ağaçlar ve öteki nesneler üzerinde donmasıyla oluşan ince su damlacıkları
- "Sedef parçasını hemen aşağıya düşecek bir kırağı damlası gibi parlatıyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Su buğusunun soğuk havalarda, yerde, bitkiler, ağaçlar ve öteki nesneler üzerinde donmasıyla oluşan ince su damlacıkları
- KIRNAV
-
-
[isim]
Çiftleşmek isteyen dişi kedi
-
[isim]
Çiftleşmek isteyen dişi kedi
- KIYACI
-
-
Cinayet işleyen kimse, cani
-
Cinayet işleyen kimse, cani
- KIYGIN
-
-
[sıfat]
Mağdur
-
[sıfat]
Mağdur
- KIRGIN
-
-
[sıfat]
Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan
-
[isim]
Toplu ölümlere yol açan bulaşıcı hastalık
-
[sıfat]
Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan
- KIPMAK
-
-
[-i]
Göz kapaklarını çabucak açıp kapamak, kırpmak
-
[-i]
Göz kapaklarını çabucak açıp kapamak, kırpmak
- KIRSAL
-
-
[sıfat]
Kır ile ilgili
-
[isim]
Az insanın barındığı, genellikle kır durumunda olan yer
-
[sıfat]
Kır ile ilgili
- KALKIŞ
-
-
[isim]
Kalkma işi veya biçimi
-
[isim]
Kalkma işi veya biçimi
- KILBAZ
-
Kelime Kökeni : Türkçe
-
Dalkavuk
-
Dalkavuk
- KIRNAK
-
-
[sıfat]
Çalımlı, süslü (kimse)
-
Güzel, titiz
-
Cilveli, oynak (kadın)
-
Boylu boslu
-
Çevik
-
[isim]
Cariye
-
[sıfat]
Çalımlı, süslü (kimse)
- KILCAN
-
-
[isim]
At kuyruğu kılından yapılmış kuş tuzağı
-
[isim]
At kuyruğu kılından yapılmış kuş tuzağı