İçinde ir olan 5 harfli 168 kelime var. İçerisinde İR bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ir olan kelimeler listesine ya da Sonu ir ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KAFİR
- ...
- KİREN
- ...
- VİRAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Yıkık, harap
- "İleriye baktı; harabe. Şu tarafa baktı. Viran bir kemer." (Aka Gündüz)
- "Yunus Emre'm bunu söyler, aşkın deryasını boylar / Şol yüce köşkler, saraylar viran olur kalır bir gün." (Yunus Emre)
-
[sıfat]
Yıkık, harap
- GADİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Haksızlık etme, zarar verme
- "Önce kendini gadre uğramış sanan Nahit rolünü öğrenince utandı." (Tarık Buğra)
-
Acımasızlık, merhametsizlik, kıygı
-
[isim]
Haksızlık etme, zarar verme
- HAŞİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Toplanma, bir araya gelme
-
Kıyamet gününde ölülerin diriltilip mahşere çıkarılması
- "Haşre kadar beklesen bu iş olmaz."
-
[isim]
Toplanma, bir araya gelme
- SAFİR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Mavi renkli, değerli bir korindon türü, gök yakut
-
[isim]
Mavi renkli, değerli bir korindon türü, gök yakut
- TİRŞE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yeşil ile mavi arası renk
- "Rıhtım kenarlarında en taze yosunların tirşe çizgisi var." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
[sıfat]
Bu renkte olan
-
Üzerine yazı yazmak için hazırlanan deri, parşömen
-
[isim]
Yeşil ile mavi arası renk
- ZİRAİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Tarımsal
-
[sıfat]
Tarımsal
- ZEHİR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Organizmaya girdiğinde kimyasal etkisiyle fizyolojik görevleri bozan ve miktarına göre canlıyı öldürebilen madde, ağı, sem
- "Evvela bir yumruk vurdu sersemledim, sonra ağzıma bilmediğim bir zehir tıktı, işte bu zehirle bayıldım." (Falih Rıfkı Atay)
- "Bunlar, etraflarına mütemadiyen zehir saçmakta ve kendi kuruntularını ancak birtakım garip snopluklarla avutmaya çalışmaktadırlar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Büyük üzüntü, acı, keder, sıkıntı
- "Dünya ile küsmüş, içi zehir dolu olarak yaşamıştı bütün gençliğini." (Necati Cumalı)
- "İçimde elim bir boşluk, aşk ve hayat ortasında derin bir yalnızlık hissiyle bütün uykum acı ve zehir kesildi." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[isim]
Organizmaya girdiğinde kimyasal etkisiyle fizyolojik görevleri bozan ve miktarına göre canlıyı öldürebilen madde, ağı, sem
- ŞERİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kötü, kötülükçü, fesat kimse
- "Ben de bu şerirleri aynı cezaya çarptıracağım." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Kötü, kötülükçü, fesat kimse
- ZİKİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anma, söyleme, sözünü etme
- "Dün sizin zikriniz geçti."
-
Bir tarikata bağlı olanların Tanrı'nın adını art arda söylemesi
- "Zikir çekmek."
-
[isim]
Anma, söyleme, sözünü etme
- BİRİM
-
-
[isim]
Bir kümenin her elemanı
-
Bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri, ünite
-
Bir niceliği ölçmek için kendi cinsinden örnek seçilen değişmez parça, vahit
- "Uzunluk birimi metredir."
-
Herhangi bir kuruluştaki alt bölümlerden her biri
-
Dilin, oluşturduğu yapı içinde, belli bir düzlemde yer alan öbür ögelerle kurduğu bağıntılarla tanımlanan ayrı nitelikli öge, ünite
-
[isim]
Bir kümenin her elemanı
- ZİRVE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Doruk
- "Dağın zirvesi."
-
Bir işte ulaşılan en üst aşama
- "Sanatın zirvesi."
-
[isim]
Doruk
- BİRLİ
-
-
[sıfat]
Bir parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden bir tane bulunan
-
[isim]
İskambil, domino vb. oyunlarda bir işaretini taşıyan kâğıt veya pul, as
-
[sıfat]
Bir parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden bir tane bulunan
- ÇİROZ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Yumurtasını atarak zayıflamış uskumru balığı
-
Bu balığın kurutulmuşu
-
[sıfat]
Çok zayıf (kimse)
-
[isim]
Yumurtasını atarak zayıflamış uskumru balığı
- FİREZ
-
-
[isim]
Ekin
- "Ekine firez derler / Güzele beyaz derler." (Halk türküsü)
-
Biçilmiş tarlada kalan tahıl kökleri, anız
- "Frezleri, biçerdöverlerin oraya buraya fırlattığı sapları tepeleyerek geçtiler." (Yahya Kemal)
-
[isim]
Ekin
- BEZİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Keten tohumu
-
Bezir yağı
-
[isim]
Keten tohumu
- DAİRE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir yapının konut olarak kullanılan bölümlerinden her biri, kat
- "Bu koskoca binanın, pasajın arka tarafında bir kısım daireleri ayrıca kiraya verilmiş." (Halit Fahri Ozansoy)
-
Belirli devlet işlerini çevirmekle görevli kuruluşlardan her biri
- "Eskiden hem bir dairede beraber bulunmuşlar hem de silah arkadaşlığı etmişlerdi." (Refik Halit Karay)
-
Bu kuruluşların içinde çalıştıkları yapı
-
Bir yapı veya gemide belli bir işe ayrılmış bölüm
- "Yemeği, selamlık dairesinin üst katındaki yemek salonunda yediler." (Memduh Şevket Esendal)
-
Soyut kavramlarda belli sınır, ölçü
- "Mantık dairesinde konuşmak."
-
Bir çemberin içinde kalan düzlem parçası
-
Saz takımında usul vurmaya yarayan tef
-
[isim]
Bir yapının konut olarak kullanılan bölümlerinden her biri, kat
- NEHİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Irmak
-
[isim]
Irmak
- HAKİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Aşağı görülen, değersiz, hor
-
[sıfat]
Aşağı görülen, değersiz, hor