İçinde h olan 5 harfli 567 kelime var. İçerisinde H harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında h harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu h harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- FAHİŞ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla
-
Ahlaka ve törelere uygun olmayan
-
[sıfat]
Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla
- HASAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Herhangi bir olayın yol açtığı kırılma, dökülme, yıkılma gibi zarar
- "Yağmur yollarda hasara yol açtı. Deprem çok hasar yaptı."
- "Bir lokomotifle iki vagon hasara uğramışlar." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Herhangi bir olayın yol açtığı kırılma, dökülme, yıkılma gibi zarar
- HARAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Din kurallarına aykırı olan, dinî bakımdan yasak olan, helal karşıtı
- "Uyku bana haram oldu."
-
Yasak
-
[sıfat]
Din kurallarına aykırı olan, dinî bakımdan yasak olan, helal karşıtı
- HAYAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Canlı, sağ olma durumu
- "... gayet parlak ve kibar bir hayat geçiriyordu." (Ömer Seyfettin)
- "Altı yıllık ortaöğretim bitirmek, hayata atılmanın ilk koşulu sayılır orada." (Azra Erhat)
- "Bu sıcak ve içten ses Fikret'i hayata bağlıyor, yaşama sevincini artırıyordu." (Reşat Enis)
- "Adi günlerde size öyle gelir ki bunlar hayata küsmüş insanlardır." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yaşam
- "Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım." (Halit Fahri Ozansoy)
- "Bu hayatımı ağabeyime borçluyum."
-
Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı
- "Köy hayatı. Gece hayatı."
-
Meslek
- "Uzun dualardan sonra bana denizcilik hayatını anlatmaya başladı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Geçim şartlarının bütünü
- "Hayatımı yazılarımla kazanırım." (Halide Edip Adıvar)
-
Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma
- "Bu köyde hiç hayat yok."
-
Yazgı
- "Hayat onları bir türlü birleştirmedi."
-
Yaşamayı sağlayan şartların bütünü
- "Ayda hayat yok."
-
Bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi
- "Atatürk'ün hayatı."
-
[isim]
Canlı, sağ olma durumu
- HİNDİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tavukgillerden, XV. yüzyılda evcilleştirilerek Amerika'dan bütün dünyaya yayılan, boyun ve başı çıplak, parlak, yeşil ve esmer tüylü kümes hayvanlarının en büyüğü (Meleagris gallopavo)
-
[sıfat]
Aptal, şaşkın
-
[isim]
Tavukgillerden, XV. yüzyılda evcilleştirilerek Amerika'dan bütün dünyaya yayılan, boyun ve başı çıplak, parlak, yeşil ve esmer tüylü kümes hayvanlarının en büyüğü (Meleagris gallopavo)
- MAHYA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil veya elektrik ampulleriyle yazılan yazı veya yapılan resim
- "Japon fenerlerinin, mahyaların ve yıldızların renk renk birbirine karıştığı bir gece buraya gelmişlerdi." (Atilla İlhan)
-
Çatılarda iki eğik yüzeyin birleştiği bölüm
-
[isim]
Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil veya elektrik ampulleriyle yazılan yazı veya yapılan resim
- HAŞIR
- ...
- ŞEHİR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site
- "İzmir üzerine dünyada bir şehir daha yoktur diyorlar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site
- AHALİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aralarında aynı yerde bulunmaktan başka hiçbir ortak özellik bulunmayan kişilerden oluşan topluluk
- "Mevsim daha Boğaz'ın bütün ahalisini toplayamamıştır." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir yerde toplanan kalabalık, halk
- "Ahaliden kimsenin kendisini tanımaması için bir siyah mantoya bürünmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Aralarında aynı yerde bulunmaktan başka hiçbir ortak özellik bulunmayan kişilerden oluşan topluluk
- ÇARHA
- ...
- HOŞÇA
-
-
[sıfat]
Hoş bir biçimde olan
- "Şimdilik hoşça kal da portakallar için başka gün konuşuruz." (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
Hoş olarak, iyice, güzelce
- "Bir hayli seneler hoşça yaşadıktan sonra, böyle bir yerde, güzel bir hava intihap ederek ölmüş..." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Hoş bir biçimde olan
- İTHAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İçine alma
-
Bir ülkeye başka ülkelerden mal getirme veya satın alma
-
Başka ülkelerden alınan mal
-
[isim]
İçine alma
- ŞÜPHE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kuşku
- "Hiçbir şey anlamamış, şüpheler içinde yerime gelip oturmuştum." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Bu sözünde samimi olduğuna hiç şüphe etmem." (Falih Rıfkı Atay)
- "Evinde yalnız olduğu ve hiç şüphe yok, birçok işi olduğu hâlde saatlerce benim için o pencerenin önünde duruyor." (Memduh Şevket Esendal)
- "Yaşayışı şüpheye düşürmüştü beni." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Kuruntu
-
[isim]
Kuşku
- HENÜZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[zarf]
Az önce, daha şimdi, yeni
- "Memleketten henüz dönmüş, avlunun duvar dibinden yine mutfağa doğru yürüyordum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Daha, hâlâ
- "Henüz hareket etmeyen otomobile yaklaştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[zarf]
Az önce, daha şimdi, yeni
- HİSSİ
- ...
- EYVAH
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[ünlem]
Beklenmedik, kötü, hoşa gitmeyen bir haber veya olay karşısında duyulan acınma, üzülme sözü
- "Eyvah, ne yer ne yâr kaldı!" (Abdülhak Hamit Tarhan)
-
[ünlem]
Beklenmedik, kötü, hoşa gitmeyen bir haber veya olay karşısında duyulan acınma, üzülme sözü
- HAREM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan bölüm, selamlık karşıtı
- "Harem, ihtiyar hatunların bembeyaz patiska sedirli küçük köşe odalarında kalmıştı." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bu bölümde oturan kadınların hepsi
-
Karı, eş
- "... gelen doktormuş, bizim doktor Hüsnü Bey... Haremim hastalanmış da." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan bölüm, selamlık karşıtı
- HATİF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Sesi işitilen fakat kendisi görülmeyen
-
[isim]
Gaipten işitilen ses
-
[isim]
Gaipten seslenir gibi haber veren melek
-
[sıfat]
Sesi işitilen fakat kendisi görülmeyen
- HAVUT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Deve semeri
-
[isim]
Deve semeri
- HUDUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sınır
- "Bir çiçek dermeden sevgi bağından / Huduttan hududa atılmışım ben." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Uç, son
-
[isim]
Sınır