İçinde h olan 3 harfli 68 kelime var. İçerisinde H harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında h harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu h harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DEH
-
-
[ünlem]
Binek veya koşum hayvanlarını yürütmek için söylenen bir söz, dah
-
[ünlem]
Binek veya koşum hayvanlarını yürütmek için söylenen bir söz, dah
- ZIH
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Giysilerin kol, yaka, etek vb. kenarlarına dikilen şerit veya kaytan
- "Pantolon zıhı."
-
Marangoz işlerinde ince kenar pervazı
-
Sayfa çevresine çekilen çizgi
-
[isim]
Giysilerin kol, yaka, etek vb. kenarlarına dikilen şerit veya kaytan
- HÜR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Özgür
- "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim." (Tevfik Fikret)
-
[zarf]
Özgür bir biçimde
- "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[sıfat]
Özgür
- HUY
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İnsanın yaradılış ve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat
- "Can çıktıktan sonra da huy, adamı kolay kolay terk etmiyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Alışkanlık
-
[isim]
İnsanın yaradılış ve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat
- AHA
-
-
[edat]
İşte
- "Bizim köy aha şuracıkta!"
-
[edat]
İşte
- HUĞ
-
-
[isim]
Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi
-
[isim]
Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi
- HOŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren
- "Hoş bir ses."
- "Arkadaşlarının birçok yolsuzluklarını, uygunsuzluklarını hoş görmeye mecburdur." (Reşat Nuri Güntekin)
- "İhtiyar adam, bu şaka çok hoşuna gitmiş gibi güldü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[zarf]
Bununla birlikte
- "Hoş, benim de evlenmeye pek niyetim yok ya." (Halide Edip Adıvar)
-
[zarf]
Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde
-
[sıfat]
Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren
- HAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Özgü, öze, mahsus
- "Anadolu'nun yüksek yaylalarına has, sessiz, pussuz, boz renkli gecelerden biriydi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Katışıksız, en iyi cinsten, saf
- "Has gümüş."
-
Hükümdara özgü olan
- "Has ahır. Has bahçe."
-
İyi nitelikleri kendinde toplamış olan (kimse)
-
[isim]
Başmaklık
-
[sıfat]
Özgü, öze, mahsus
- TÜH
-
-
[ünlem]
"Vah vah" anlamında pişmanlık bildiren bir seslenme sözü, tü
-
"Yazıklar olsun" anlamında bir seslenme sözü
-
[ünlem]
"Vah vah" anlamında pişmanlık bildiren bir seslenme sözü, tü
- HAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çizgi
-
Yazı
-
Ulaşım sağlayan bir taşıtın uğradığı yerlerin bütünü, yol, geçek
- "Demir yolu hattı. Otobüs hattı."
-
Elektrik akımı taşıyan tel veya kablo sistemi
- "Bir kablodan muhtelif hatlar çıkar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Telefon, telgraf, televizyon vb. araçlarla iletişim sağlayan yol, kanal
-
Sınır
- "Dalga dalga ilerleyen hücum hatlarımız birinci düşman siperlerine girdi." (Aka Gündüz)
-
Yüzü biçimlendiren çizgi veya kırışıklık
- "Yüz hatları bütün bu rivayetleri doğruluyor." (Haldun Taner)
-
Vücut biçimi
- "Vücut hatlarını korumak lazım."
-
[isim]
Çizgi
- NAH
- ...
- RUH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz, tin
- "Birinin yukarıdan topladığını öteki sokağa taşır, konak soyulduğu hâlde, kimsenin ruhu bile duymaz." (Halide Edip Adıvar)
- "-Ne var ruhum? -Hiç!" (Ömer Seyfettin)
- "Hepsi örslerinin üzerine birer mum yakmışlar, pederlerinin ruhunu şad ediyorlar." (Ömer Seyfettin)
- "Hiçbir şey söylemeden ruhunu teslim etmiş." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
En önemli nokta, öz
- "Lakin oyunun ruhunu anlamak mümkün değil." (Memduh Şevket Esendal)
- "Saz dinleyenlerden bazılarının gözlerinde yaş olur, ruhlarında güneş açardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Esans
- "Bazısı ruh koklatır, bazısı alnına sirke sürer, bazısı kollarını, bileklerini ovuşturur." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Canlılık, duygu
- "Nesri gibi güzel bir ruhu olan Falih Rıfkı Türk gazeteciliğini bir vatan hizmeti telakki etmiş ve kutsi bir vazife gibi ifa ediyor." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bedeni etkin kılan canlılık ilkesi, bedenin hayat gücü
-
[isim]
Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz, tin
- OHA
-
-
[ünlem]
Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü
-
Kaba ve yakışıksız bir davranışta bulunan kişilere karşı kullanılan söz
-
[ünlem]
Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü
- HIK
-
-
[isim]
Hıçkırırken boğazdan çıkan ses
-
[isim]
Hıçkırırken boğazdan çıkan ses
- HOL
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Sofa
- "Çantalarım holde duruyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Sofa
- HAP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kolayca yutulabilmesi için toparlak durumuna getirilmiş ilaç
- "Doktorlar hap, banyo ve perhiz tavsiye etmiş." (Burhan Felek)
- "Gideceğimiz kasabada iki yazlık sinema varsa hapı yutmuşuzdur." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir içimlik afyon
-
[isim]
Kolayca yutulabilmesi için toparlak durumuna getirilmiş ilaç
- VAH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İlenme, beddua
- "Ah kime, vah kime, kızarmış gözler kime ... aittir?" (Peyami Safa)
-
[isim]
İlenme, beddua
- NUH
- ...
- RIH
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yazıdaki mürekkebi kurutmak için dökülen çok ince ve renkli bir tür kum
-
[isim]
Yazıdaki mürekkebi kurutmak için dökülen çok ince ve renkli bir tür kum
- HAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Çözme, çözülme
-
Eritme
-
Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma
-
Çözme, çözülme