İçinde eğ olan 6 harfli 32 kelime var. İçerisinde EĞ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında eğ olan kelimeler listesine ya da Sonu eğ ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- EĞİTİM
-
-
[isim]
Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirme, geliştirme ve eğitme işi
- "Mezun olduktan sonra yüksek eğitim için Lyon'a gönderilir." (Haldun Taner)
-
Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme, terbiye
- "Eğitim, bizim istediğimiz kalıplara göre adam yetiştirmek değildir." (Haldun Taner)
-
Eğitim bilimi
-
[isim]
Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirme, geliştirme ve eğitme işi
- YEĞREK
-
-
[sıfat]
Daha iyi, daha üstün
-
[sıfat]
Daha iyi, daha üstün
- DİŞEĞİ
-
-
[isim]
Taşları yontmak için kullanılan dişli bir çeşit çekiç
-
[isim]
Taşları yontmak için kullanılan dişli bir çeşit çekiç
- EĞİLİM
-
-
[isim]
Bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelme, meyil, temayül
- "İnsanoğlunun, yaradılıştan medeniliğe eğilimi vardır." (Nurullah ataç)
-
Para piyasalarında zamanla oluşan değişim, alım satım işlemleriyle ilgili iniş çıkış seyri
-
[isim]
Bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelme, meyil, temayül
- EĞLEME
-
-
[isim]
Eğlemek işi
-
[isim]
Eğlemek işi
- EĞİNİK
-
-
[sıfat]
Eğilmiş olan, eğik
-
Bir şeyi sevmiş, istemiş veya yapmaya içten yönelmiş olan
-
[sıfat]
Eğilmiş olan, eğik
- BEĞENİ
-
-
[isim]
Güzel veya çirkin yargısını verdiren duygu, zevk
- "Çoğu kadınların beğenisi kendi kişisel alanlarının dışına pek taşmaz." (Haldun Taner)
-
Güzeli çirkinden ayırma yetisi, zevk, gusto
- "Kendine özgü bir beğenisi var bu konuda." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Güzel veya çirkin yargısını verdiren duygu, zevk
- EĞİRME
-
-
[isim]
Eğirmek işi
-
[isim]
Eğirmek işi
- İVEĞEN
-
-
[sıfat]
Aceleci
- "Ben, dedim, iveğen değilim, düşünmekten de korkmam." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çabuk ilerleyen, akut
- "İveğen hastalık."
-
[sıfat]
Aceleci
- EĞRİLİ
-
-
[sıfat]
Eğrisi olan
-
[sıfat]
Eğrisi olan
- EREĞLİ
- ...
- GEĞREK
-
-
[isim]
Kaburganın alt yanında bulunan boşluklardan her biri
- "Kendi aralarında, bir hiç yüzünden, kıkır da kıkır gülerler. Gülmekten de geğrekleri ağrır." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Kaburganın alt yanında bulunan boşluklardan her biri
- SEĞMEN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bayram günlerinde, düğünlerde törene yerli giysilerle, atlı ve silahlı olarak katılan yiğit
-
[isim]
Bayram günlerinde, düğünlerde törene yerli giysilerle, atlı ve silahlı olarak katılan yiğit
- EĞRETİ
-
-
[sıfat]
Belirli bir süre sonra kaldırılacak olan, geçici, muvakkat
- "O gün için oraya eğreti olarak getirilmişe benziyordu." (Atilla İlhan)
-
Takma
- "Eğreti diş. Eğreti bacak."
-
Belli belirsiz
-
Uyumsuz, yakışmamış
-
[zarf]
İyi yerleşmemiş, yerini bulmamış bir biçimde
- "Ayakları karada ama eğreti duruyorlar rıhtım taşları üzerinde." (Zeyyat Selimoğlu)
-
[zarf]
Üstünkörü, ciddiye almadan
- "Her işi eğreti yapar oldun, her işi ucundan tutar oldun." (Samiha Ayverdi)
-
[sıfat]
Belirli bir süre sonra kaldırılacak olan, geçici, muvakkat
- DEĞGİN
-
-
[sıfat]
İlişkin, üstüne ait, dair, müteallik
-
[sıfat]
İlişkin, üstüne ait, dair, müteallik
- EĞİLİŞ
-
-
[isim]
Eğilme işi veya biçimi
- "Soylu ve çetin savaşçılık gururuna, bu eğiliş ağır geldi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Eğilme işi veya biçimi
- EĞİTME
-
-
[isim]
Eğitmek işi, terbiye etme
-
[isim]
Eğitmek işi, terbiye etme
- DEĞMEK
-
-
[-e]
Aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek
- "Kapıdan bir an birbirimize değerek girdik." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Ulaşmak, erişmek
- "Mektup elime değmedi. Yaşı on beşine değince..."
-
İstenilen yere düşmek, rast gelmek, isabet etmek
- "Kurşun hedefe değdi."
-
[-e]
Aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek
- EĞİLME
-
-
[isim]
Eğilmek işi
- "İstese bile kendisini veremiyor, belirsiz bir tiksinti o yöne eğilmesini engelliyordu." (Atilla İlhan)
-
Bir doğrunun, bir başka doğruya veya düzleme göre eğik olması
-
Yerin manyetik alanında bulunan serbest mıknatıslı bir iğnenin doğrultusu ile yatay düzlem arasındaki açı
-
[isim]
Eğilmek işi
- EĞİNTİ
-
-
[isim]
Eğelenen bir şeyden dökülen ince toz
- "Demir eğintisi."
-
[isim]
Eğelenen bir şeyden dökülen ince toz