İçinde eç olan 6 harfli 37 kelime var. İçerisinde EÇ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında eç olan kelimeler listesine ya da Sonu eç ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E Ç Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
ÇE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SEÇMEK
-
-
[-i]
Benzerleri arasında hoşa gideni seçip almak veya yararlanmak için ayırmak
- "Ben bu kitabı seçtim."
-
Birine oy vererek bir göreve getirmek
- "Biz sizi başkanlığa seçtik."
-
Üstün, iyi, uygun bularak yeğlemek
- "Benim ne akla hizmet edip de Almanca muallimliğini seçtiğime şaşıp şaşıp kalıyordu." (Haldun Taner)
-
Ne olduğunu anlamak, fark etmek
- "Sizler gezip tozmakta hür olduğunuz hâlde insan zekâsı ile bir adım ilerisini seçemiyorsunuz, sezemiyorsunuz." (Refik Halit Karay)
-
Farklı görmek, üstün görmek
-
Tercihini bir yönde kullanmak
-
[nsz]
Titiz davranmak, kolay kolay beğenmemek
- "O yemek seçer, her şeyi yemez."
-
[-i]
Benzerleri arasında hoşa gideni seçip almak veya yararlanmak için ayırmak
- YÜZGEÇ
-
-
[isim]
Balıklarda ve yüzen memelilerde karın ve göğüste çift, sırt, kuyruk ve anüste tek olarak bulunan, hareketi ve dengeyi sağlayan organ
-
[sıfat]
Suda iyi yüzen (kimse veya hayvan)
-
[isim]
Balıklarda ve yüzen memelilerde karın ve göğüste çift, sırt, kuyruk ve anüste tek olarak bulunan, hareketi ve dengeyi sağlayan organ
- GELGEÇ
-
-
[sıfat]
Geçici
- "Bugün varsa yarın yok... Gelgeç bir misafir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Hercai
-
[sıfat]
Geçici
- PEÇETE
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Yemekte giysiyi korumak, ağız silmek için kullanılan ince, yumuşak kâğıt veya kumaş parçası
-
[isim]
Yemekte giysiyi korumak, ağız silmek için kullanılan ince, yumuşak kâğıt veya kumaş parçası
- PEÇELİ
-
-
[sıfat]
Yüzünü örtmek için peçe takmış olan
-
[sıfat]
Yüzünü örtmek için peçe takmış olan
- GREÇKA
- ...
- GEÇMEK
-
-
[-e]
Bir yerden başka bir yere gitmek
- "Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." (Tarık Buğra)
- "Biz ev yaptırdık ama sen bize bakma; bizim paramız vardı. Geç efendim geç; bu işler sizin gibilerin harcı değil." (Nazım Kurşunlu)
- "Onun geçtiği yollardan geçtiğim için tahminlerim biraz daha kolaylaşıyor." (Haldun Taner)
-
[-den]
Bir yandan girip diğer yandan çıkmak
- "İplik iğne deliğinden zor geçti."
-
[-den]
Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek
- "Eve giderken sizin sokaktan geçeriz."
-
[-den]
Bir duruma uğramak, konu olmak
- "Dayaktan geçmek. Muayeneden geçmek."
-
[-den]
Bırakmak, vazgeçmek
- "Huylu huyundan geçmez."
-
[-de]
Yaşamak
-
[-den]
Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak
- "Hakkın var... Ne çare ki bizden geçti, diye söyleniyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-de]
Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek
- "Bu odanın içinde geçen aşk anları artık çok uzaklardaydı." (Atilla İlhan)
-
[-i]
Hastalık bulaşmak, sirayet etmek
- "Hastalık bana ondan geçti."
-
[-den]
Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek
- "Bu titizlik ona babasından geçmiş."
-
[-den]
Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek
-
Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak
- "İstanbul'a geçecek değil, parmağımı kımıldatacak takatim yok." (Sermet Muhtar Alus)
-
Yerini bırakıp başka yer almak
-
[-den]
Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak
- "Şimdiki tuluat artistlerinin çoğu oradan geçtiler." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Etki yapmak, işlemek
- "Soğuk, ciğerime geçti. Başına güneş geçmiş."
-
Görev almak
- "İktidara geçmek."
-
Kalmak, devrolmak
-
[-i]
Geride bırakmak, aşmak
- "Bizim yelkenli vapuru geçecek. Ordu sınırı geçti. Çocuğun boyu babasını geçti."
-
[nsz]
Tükenmek, bitmek, sona ermek
- "Yavaş yavaş bu hırs geçer." (Falih Rıfkı Atay)
-
[-i]
Üstünlük sağlamak
-
[-i]
Söylemeden veya bitirmeden atlamak
- "O meseleyi geçelim. O bahsi geç!"
-
[-i]
Zamanı aşmak, geride bırakmak
- "Şehzadebaşı'na geldikleri zaman saat onu geçiyordu." (Peyami Safa)
-
[-le]
Harcamak
- "Bütün günüm seni takip etmekle geçti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[-i]
Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek
-
[-i]
Birinden meşk etmek
- "Bu şarkıyı kimden geçtiniz."
-
Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek
- "Ankara haberlerini gazetesine geçiyormuş."
-
[nsz]
Sönmek
- "Ocak sönmüş, koru bile geçmişti." (Nabizade Nazım)
-
Yazılmak, girmek
- "Tarihe geçmek. Kitaba geçmek."
-
[nsz]
Sürümü olmak, satılmak
-
[-i]
Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak
- "Kısa süren bir hastalıktan sonra göçüp gideceğini hissetmiş hatta ölümünün gazetelere bile geçmemesini istemişti..." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Kullanımda olmak, tedavülde olmak
- "Bu para artık geçmiyor."
-
[nsz]
Kabul edilemez olmak
- "Senin paran burada geçmez."
-
[nsz]
Okulda, sınavda başarı göstermek
- "Çocuk bu yıl geçti."
-
Bir yere gidip oturmak
-
[nsz]
Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak
- "Bu karpuz geçmiş."
-
[nsz]
Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak
- "Görmedim dedi, geçti."
-
[yardımcı fiil]
Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar
- "lska geçmek. Diskur geçmek."
-
[-i]
Çekiştirmek, yermek
- "Beni sana geçmişler / Vallahi ben demedim." (Halk türküsü)
-
[-e]
Bir yerden başka bir yere gitmek
- BÖLMEÇ
-
-
[isim]
Ambalaj içinde bulunan malları birbirinden ayırmaya yarayan koruyucu parça
-
[isim]
Ambalaj içinde bulunan malları birbirinden ayırmaya yarayan koruyucu parça
- KEÇELİ
-
-
[sıfat]
Keçesi olan
-
[sıfat]
Keçesi olan
- YENGEÇ
-
-
[isim]
Eklem bacaklılardan, kabuklu, birinci ayak çifti iki kıskaç olarak gelişmiş, eti için avlanan, suda yaşayan bir böcek
-
[isim]
Eklem bacaklılardan, kabuklu, birinci ayak çifti iki kıskaç olarak gelişmiş, eti için avlanan, suda yaşayan bir böcek
- SÜZGEÇ
-
-
[isim]
Sıvıları süzmeye yarayan araç
-
Bir akışkandaki yabancı maddeleri süzüp ayıran alet veya aletlerden oluşan düzenek, filtre
-
Sulama kovasının ucuna takılan, küçük delikli metal parça
-
[isim]
Sıvıları süzmeye yarayan araç
- GEÇKİN
-
-
[sıfat]
İhtiyarlamaya yüz tutmuş, yaşlanmış
- "Cemile geçkin, kısa boylu, tombul, konuşkan bir kızdır." (Necati Cumalı)
-
Geçmiş
- "Sanki otuzunu geçkin kadın o değil!" (Mahmut Yesari)
-
Gereğinden çok olgun veya solmaya başlamış (bitki)
- "Geçkin bir karpuz."
-
[sıfat]
İhtiyarlamaya yüz tutmuş, yaşlanmış
- GEÇELİ
-
-
[sıfat]
Geçesi (II) olan
- "Balat kapısından girdim içeri / Boliçeler oturmuş iki geçeli." (Halk türküsü)
-
[sıfat]
Geçesi (II) olan
- TEÇHİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Donatma, donatım
-
[isim]
Donatma, donatım
- DELGEÇ
-
-
[isim]
Mukavva, kâğıt, kayış, maden vb.nde delik açmaya yarayan araç, delecek, zımba
-
[isim]
Mukavva, kâğıt, kayış, maden vb.nde delik açmaya yarayan araç, delecek, zımba
- SEÇMEN
-
-
[isim]
Seçimde oy verme hakkı olan kimse, müntehip
- "Mahallî idareler ... seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişilerdir." (Anayasa)
-
[isim]
Seçimde oy verme hakkı olan kimse, müntehip
- ÜRETEÇ
-
-
[isim]
Herhangi bir mekanik enerjiyi elektrik akımına çeviren aygıt, jeneratör, dinamo
- "Pil ve dinamo birer elektrik üretecidir."
-
[isim]
Herhangi bir mekanik enerjiyi elektrik akımına çeviren aygıt, jeneratör, dinamo
- SEÇKİN
-
-
[sıfat]
Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide, mutena, elit
- "Aralarında yurt çapında ün yapmış bilim adamları vardı, mühendisler vardı, kadın erkek seçkin aydınlar vardı." (Haldun Taner)
-
Bir toplumda gücü ve saygınlığı olan (kişi veya grup)
-
[sıfat]
Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide, mutena, elit
- GEÇİCİ
-
-
[sıfat]
Çok sürmeyen
- "Bunu evvela gençliğe mahsus geçici bir heves zannettim." (Peyami Safa)
-
Kısa ve belli bir süre için olan, muvakkat, palyatif, kalıcı karşıtı
- "Eğer yazmaktan para ve ün gibi iki geçici kıymet ve zevk elde edemezsem acaba yazı yazar mıydım?" (Halide Edip Adıvar)
-
Bulaşan, bulaşıcı
-
[isim]
Yaya, yoldan veya karşıdan karşıya geçen kimse, yolcu
- "Onları sokakta gördüğünüz zaman adi bir geçiciden farklı bulmazsınız, sanırsınız ki bir yazıcı ticarethanesine gidiyor." (Cenap Şehabettin)
-
[sıfat]
Çok sürmeyen
- MEÇHUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bilinmeyen, bilinmedik
- "Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bilinmeyen
-
[isim]
Edilgen fiil
-
[sıfat]
Bilinmeyen, bilinmedik