İçinde el olan 4 harfli 47 kelime var. İçerisinde EL bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında el olan kelimeler listesine ya da Sonu el ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EL, LE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OTEL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yolcu ve turistlere geceleme imkânı sağlamak, bunun yanında yemek, eğlence vb. hizmetleri sunmak amacıyla kurulmuş işletme
- "Beyoğlu civarında bir otelde yatmıştım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Yolcu ve turistlere geceleme imkânı sağlamak, bunun yanında yemek, eğlence vb. hizmetleri sunmak amacıyla kurulmuş işletme
- ELDE
-
-
[isim]
Çarpma ve toplama işlemlerinde bir sonraki sıranın rakamlarına katılacak olan sayı
-
[isim]
Çarpma ve toplama işlemlerinde bir sonraki sıranın rakamlarına katılacak olan sayı
- ATEL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kırılmış kemiklerin düzgün bir biçimde sarılabilmesi için kullanılan türlü malzemelerden yapılmış destek
-
[isim]
Kırılmış kemiklerin düzgün bir biçimde sarılabilmesi için kullanılan türlü malzemelerden yapılmış destek
- ECEL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hayatın sonu, ölüm zamanı
- "Vaktinize hazır olun / Ecel vardır gelir bir gün." (Yunus Emre)
- "Eceli geldikten sonra ha karada ha denizde." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Hayatın sonu, ölüm zamanı
- ELEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Acı, üzüntü, dert, keder
- "... dayanılmaz bir elemle yüreği sızladı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Acı, üzüntü, dert, keder
- ELİK
-
-
[isim]
Dağ keçisi
- "Hızır nazardan koruya, eli ayağı düzgün, elik yavrusundan azgın kara saçlı, gül nakışlı bir kızım dünyaya gelmiştir." (Kemal Bilbaşar)
-
[isim]
Dağ keçisi
- ÖZEL
-
-
[sıfat]
Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan
-
Bir kişiyi ilgilendiren, hususi, zatî
- "Özel bir diyeceği varmış gibi koluma girdi sokakta." (Necati Cumalı)
-
Devlete değil, kişiye ait olan, hususi, resmî karşıtı
-
Dikkate değer
- "Özel bir ilgi gösterdi."
-
Ayırt edici bir niteliği olan
-
Her zaman görülenden, olağandan farklı
- "Özel durumları da göz önüne alalım."
-
[sıfat]
Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan
- CELİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Açık, aşikâr
-
Parlak, cilalı
-
[sıfat]
Açık, aşikâr
- SELP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Zorla alma, kapma
-
Kaldırma, kaçırma, yok etme
-
[isim]
Zorla alma, kapma
- ELÇİ
-
-
[isim]
Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden kimse, sefir
-
Bir uzlaşma sağlamak veya iş bitirmek için birinin yanına gönderilen kimse
-
Peygamber
-
[isim]
Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden kimse, sefir
- ELLİ
-
-
[isim]
Kırk dokuzdan sonra gelen sayının adı
-
Bu sayıyı gösteren 50, L rakamlarının adı
-
[sıfat]
Beş kere on, kırk dokuzdan bir artık
-
[isim]
Kırk dokuzdan sonra gelen sayının adı
- TELA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolalı bez
-
[isim]
Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolalı bez
- ELTİ
-
-
[isim]
Kardeş eşlerinden her birinin ötekine göre adı
- "Sana derim, güzel eltim, sen bu kızına tez vakitte nikâh koy!" (Tarık Buğra)
-
[isim]
Kardeş eşlerinden her birinin ötekine göre adı
- İÇEL
- ...
- BELA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İçinden çıkılması güç, sakıncalı durum
- "Kumar, toplum için büyük bir beladır."
- "Geceleyin belanı arama, haydi nerden geldinse bas git oraya." (Etem İzzet Benice)
- "Yurtlarına bela getiren bu kadını, ayıplamıyor kentin uluları." (Azra Erhat)
- "Solda sıfırlar önemsiz sanılır ama sağda sıfırlar da öyle zaman gelir ki bela olur." (Aydın Boysan)
-
Büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse
- "Hayatta dipdiri yanmak belasından da kurtulmuştum." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Hak edilen ceza
- "Allah belasını verdi."
-
[isim]
İçinden çıkılması güç, sakıncalı durum
- HELE
-
-
[bağlaç]
Özellikle
- "O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör / Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör." (Melih Cevdet Anday)
- "Hele bak, nasıl çalışıyor."
- "Hele bir dinlemesin."
-
"Sonunda" anlamıyla geciken davranışları bildirmek için kullanılan bir söz
-
Uyarma, korkutma veya söz verme anlatan bir söz
- "Sınıfını geç hele öyle bir hediye alacağım ki."
-
[bağlaç]
Özellikle
- REEL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Gerçek
-
[sıfat]
Gerçek
- APEL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Anonim ortaklıklarda sermaye artırımı için yapılan ödeme çağrısı
-
[isim]
Anonim ortaklıklarda sermaye artırımı için yapılan ödeme çağrısı
- DELİ
-
-
[sıfat]
Aklını yitirmiş olan, akli dengesi bozulmuş olan, mecnun
- "İki genç, deli gibi birbirlerini seviyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Deli oluyordu çocuklara, onlarsız edemiyordu."
- "Teğmenin, teyzem dediği, altmışlık, altmış beşlik, suratı hâlâ düzgünlü, kirpikleri hâlâ sürmeli, deli saraylı gibi bir kadıncağızmış." (Haldun Taner)
- "Kitap delisi. Oyun delisi. Sinema delisi."
-
Coşkun, azgın (hayvan, duygu vb.)
- "Bu deli öfkeyi kime veya nelere, bir namlu gibi çevireceğini bilemiyordu." (Tarık Buğra)
- "En bildiği derste bile kopya çeker, çekmezse hasta olur, deliye döner." (Haldun Taner)
-
Davranışları aşırı ve taşkın olan (kimse), çılgın
- "Ben delinin biriyim, ateşe girerim." (Falih Rıfkı Atay)
- "Patronun deliye döndüğünden habersizce geldi, elindeki şemsiyeye yapıştı." (Rıfat Ilgaz)
-
[sıfat]
Aklını yitirmiş olan, akli dengesi bozulmuş olan, mecnun
- NELİ
- ...