İçinde dü olan 6 harfli 52 kelime var. İçerisinde DÜ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında dü olan kelimeler listesine ya da Sonu dü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DÜŞSEL
-
-
[sıfat]
Düş ile ilgili, hayalî
- "Gökteki düşsel melekler gerçek olsalar bile onlar hiç yeni bir şey doğuramazdı." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[sıfat]
Düş ile ilgili, hayalî
- DÜŞLEM
-
-
[isim]
Düş yoluyla beliren görüntü
- "Öykümde, düşlemi uç noktasına vardırıp, bir öykü kişisinden söz etmiştim." (Selim İleri)
-
[isim]
Düş yoluyla beliren görüntü
- İYODÜR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İyodun bir element veya bir birleşikle verdiği birleşim
-
[isim]
İyodun bir element veya bir birleşikle verdiği birleşim
- GÜDÜCÜ
-
-
[isim]
Gütme işini yapan kimse
- "Sonra kendi güdücüsü de istese durduramaz." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çoban, sığırtmaç
-
[isim]
Gütme işini yapan kimse
- DÜZİKO
-
-
[isim]
Düz rakı
- "Kadeh kadeh düzikoyu yuvarlayarak..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Düz rakı
- BORDÜR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kaldırımların kenarlarında bulunan taşlar
-
Genellikle giyim kuşam malzemesindeki kenar süsü
-
Cilt kapağındaki kalın çizgiler
-
Banyo, tuvalet, mutfak vb. ıslak zeminlerde duvar döşemeleri arasına konan motifli bir tür fayans
-
[isim]
Kaldırımların kenarlarında bulunan taşlar
- PANDÜL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sarkaç
-
[isim]
Sarkaç
- BÜGDÜZ
- ...
- ONDÜLE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Dalgalı, kıvrımlı, kıvrılmış
-
[sıfat]
Dalgalı, kıvrımlı, kıvrılmış
- DÜRÜST
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)
- "... zaman zaman dürüst, mert, açık yürekli dostlar bulunur." (Necati Cumalı)
-
Kurallara uygun, yanlışsız
- "İyi giyinmek her zaman dürüst bir zevk ifade etmez." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)
- DÜLDÜL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Mekanik olarak çalışan oyuncak çocuk arabası
-
At
- "Şu bizim düldüle bir saman vesikası lütfetseniz keyfime payan olmayacak." (Peyami Safa)
-
Eski otomobil
-
Modası geçmiş araç
-
[isim]
Mekanik olarak çalışan oyuncak çocuk arabası
- DÖRDÜZ
-
-
[sıfat]
Dördü bir arada doğan (çocuk)
-
Dördü bir arada bulunan
-
[sıfat]
Dördü bir arada doğan (çocuk)
- DÜLGER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse
- "Rumeli Hisarı'nda Fatih Sultan Mehmet'in duvarcı ve dülgerleri, Bizans üzerine açılacak büyük savaşın namlı hisarını ya bugün yükseltecek ya yarın." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse
- DÜRBÜN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Uzaktaki cisimlerin görüntülerini büyütmeye veya yaklaştırmaya yarayan, objektif ve oküler adlı iki mercekten oluşan optik alet, bakaç
-
Gözetleme deliği
-
[isim]
Uzaktaki cisimlerin görüntülerini büyütmeye veya yaklaştırmaya yarayan, objektif ve oküler adlı iki mercekten oluşan optik alet, bakaç
- MÜRDÜM
-
-
[isim]
Mürdüm eriği
-
[isim]
Mürdüm eriği
- DÜŞKÜN
-
-
[sıfat]
Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, meraklı, tutkun
- "Onlar kadar birbirine düşkün, birbirine uymuş bir çift daha ömrümde görmedim desem yeri vardır." (Halide Edip Adıvar)
- "Şiire milletçe düşkün oluşumuzun sebeplerini araştırırken kafiye merakımıza takıldım." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Sigara düşkünü."
-
Geçim sıkıntısına düşmüş
- "Eski arkadaşının düşkün bulunduğu hâlinden anlaşılıyordu." (Refik Halit Karay)
-
Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahını yitirmiş
- "Zavallı, arabasını satmış, düşkün bir hâldeydi." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle çalışma gücünü yitirmiş
-
Değer ve onurunu yitirmiş
- "Düşkün kadın."
-
[sıfat]
Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, meraklı, tutkun
- DÜZİNE
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Aynı cinsten on iki parçanın oluşturduğu takım
-
[isim]
Aynı cinsten on iki parçanın oluşturduğu takım
- DÜZLÜK
-
-
[isim]
Düz olma durumu
-
Geniş, düz yer
- "Derenin önündeki düzlükten birdenbire bir ses duydum, durdum." (Halide Edip Adıvar)
-
Deniz yüzeyine göre değişik yüksekliklerde olan az eğimli yer
-
[isim]
Düz olma durumu
- DÖRDÜL
-
-
[isim]
Kare
-
Rubai
-
[isim]
Kare
- DÜRMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak
- "Kâğıdı dürmek. Halıyı dürmek."
-
Bir şeyi üst üste katlamak
-
[-i]
Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak