İçinde de olan 5 harfli 154 kelime var. İçerisinde DE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında de olan kelimeler listesine ya da Sonu de ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÖRDEK
-
-
[isim]
Perde ayaklılardan, evcil ve yabani türleri bulunan su kuşu (Anas)
- "Üç ördek onları görünce paytak paytak kaçıştılar." (Haldun Taner)
-
Yataktan kalkamayacak durumdaki erkek hastaların içine idrarlarını yaptıkları kap, lazımlık, oturak
-
Otobüs ve minibüs sürücülerinin yollardan aldıkları yolcular için kullandıkları bir söz
-
Hile ile para sızdırılacak kimse, enayi
-
[isim]
Perde ayaklılardan, evcil ve yabani türleri bulunan su kuşu (Anas)
- AVDET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dönüş, geri gelme
- "Babam bir iş için Selanik'e gittiği zaman avdetinde bana Midhat Efendi'nin Hayret ismindeki romanını getirmiş." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Eliyle camı vurarak avdet etmek istediklerini anlattı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Dönüş, geri gelme
- DEKAN
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[isim]
Üniversitelerde bir fakültenin yönetiminden sorumlu profesör
-
[isim]
Üniversitelerde bir fakültenin yönetiminden sorumlu profesör
- MODEL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Resim, heykel vb. yapılırken baka baka benzetilmeye çalışılan nesne veya kimse, örnek
-
Bir özelliği olan nesne veya kişi
- "Sadakat modeli."
- "Bir tuğla işçisi kerpiç kalıbını kapmış, karısının sırtında model çıkarmış, kadın ciyak ciyak." (Aka Gündüz)
-
Biçim
- "Bu elbisenin modelini beğenmedim."
-
Giysi örnekleri içinde toplayan dergi
- "Bu biçimi modelden aldık."
-
Otomobil vb.nde tip
- "Eski mi eski, otuz dokuz model bir taksisi vardı." (Necati Cumalı)
-
Benzer, örnek
- "Bu çocuk babasının küçük bir modeli."
-
Örnek olmaya değer kimse veya şey
-
Manken
- "Paris'in en son, en pahalı modelleri gibi giyinmişler." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Resim, heykel vb. yapılırken baka baka benzetilmeye çalışılan nesne veya kimse, örnek
- CEDEL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tartışma, çekişme, münakaşa etme
-
[isim]
Tartışma, çekişme, münakaşa etme
- GÖZDE
-
-
[sıfat]
Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey)
- "Türkü tabii o zamanlar en gözde bir meslek olan ve kızının kabul ettiği 'Kâtibim' türküsü ile biterdi." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Önemli bir kimsenin beğendiği kadın
-
[sıfat]
Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey)
- GÜDEK
-
-
[isim]
Amaçlanan sonuç, güdülen şey
-
[isim]
Amaçlanan sonuç, güdülen şey
- DEVİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, periyot
- "Bana sorarsanız devrimiz nasihat devri olmaktan çıktı." (Burhan Felek)
-
[isim]
Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, periyot
- EVDEŞ
-
-
[isim]
Aynı evde oturanlardan her biri
- "Evdeşi ile bakıştılar, o zaman ikisi de ağlamaya başladı." (Emine Işınsu)
-
[isim]
Aynı evde oturanlardan her biri
- MADDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duyularla algılanabilen nesne
-
Bir cismi oluşturan öge, öz
- "Cam yapmak için silisli maddeler kullanılır."
-
Yasa, sözleşme, antlaşma vb. metinlerde, her biri başlı başına bir yargı getiren ve çoğu kez rakamla belirtilen bölüm
- "Kanun tatbikatında merhamet bilmez. Suçları maddeleriyle ölçer. Hükmünü verir, çarpar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Sözlük ve ansiklopedilerde tanımlanan, anlatılan kelime, ad veya konulardan her biri
- "Bir uzmanla buluşacağı zaman ansiklopediyi açar, o konuyla ilgili maddeyi okur." (Salâh Birsel)
-
Para, mal vb. ile ilgili şey
- "Maddeye önem vermek."
-
Kendi içinde bütünlüğü olan anlatım
-
Boşlukta yer kaplayan, bir kütlesi olan her türlü varlık, özdek
-
Molekül
-
[isim]
Duyularla algılanabilen nesne
- ÖNDER
-
-
[isim]
Gücü, ünü ve toplumsal yeri dolayısıyla, belli zaman ve durumlar içinde, ilişkili bulunduğu küme veya toplumun tutum, davranış ve etkinliklerini değiştirip yönetme yeteneğini gösteren kimse, lider, şef
-
[isim]
Gücü, ünü ve toplumsal yeri dolayısıyla, belli zaman ve durumlar içinde, ilişkili bulunduğu küme veya toplumun tutum, davranış ve etkinliklerini değiştirip yönetme yeteneğini gösteren kimse, lider, şef
- DENEK
-
-
[sıfat]
Üzerinde deney yapılan (canlı veya şey)
-
[sıfat]
Üzerinde deney yapılan (canlı veya şey)
- PEDER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Baba
- "Pederinize büyük ikramiye isabet etmiş." (Refik Halit Karay)
-
Hristiyanlıkta ruhani lider, papaz
-
[isim]
Baba
- KIDEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir görevde rütbece eskilik
- "Ali Fuad Bey de parti komitacılığının düşmanı olanlar gibi nizam, kıdem ve kanun adamı kalmıştır." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bir görevde geçirilen süre
-
[isim]
Bir görevde rütbece eskilik
- GÖDEŞ
-
-
[sıfat]
Semiz, etli
-
[sıfat]
Semiz, etli
- HEDER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Karşılığını alamama, boşa gitme, ziyan olma
- "Senin yoluna gençliğimi heder ettikten sonra, gene orada, o düşmüş şehirde, senin hasretinle yanan ben değil miydim?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Hayır işlemeden geçen günü heder olmuş addederek bayağı canı sıkılır." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Karşılığını alamama, boşa gitme, ziyan olma
- DEMCİ
- ...
- SEDEF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Midye, istiridye vb. deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan sedefçilikte kullanılan, pırıltılı, beyaz, sert bir madde
-
[sıfat]
Bu maddeden yapılmış veya bu madde ile süslenmiş
- "Sedef saplı avcı bıçağı duvarda, taşın üstünde cızırdıyor sanki." (Tarık Buğra)
-
Sedef hastalığı
-
[isim]
Midye, istiridye vb. deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan sedefçilikte kullanılan, pırıltılı, beyaz, sert bir madde
- EJDER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ejderha
-
Büyük yılan
-
[isim]
Ejderha
- DENLİ
-
-
[edat]
"Kadar" anlamında üstünlük derecesini belirten bir söz
- "Ne denli uğraşsanız boştur, nesir yazarının da şair kadar saygıya layık olduğuna kimseyi inandıramazsınız." (Nurullah ataç)
-
[edat]
"Kadar" anlamında üstünlük derecesini belirten bir söz