İçinde de olan 5 harfli 154 kelime var. İçerisinde DE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında de olan kelimeler listesine ya da Sonu de ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DENEK
-
-
[sıfat]
Üzerinde deney yapılan (canlı veya şey)
-
[sıfat]
Üzerinde deney yapılan (canlı veya şey)
- DERGİ
-
-
[isim]
Siyaset, edebiyat, teknik, ekonomi vb. konuları inceleyen ve belirli aralıklarla çıkan süreli yayın, mecmua
- "Yanında getirdiği dergileri çıkardı; karıştırmaya, okumaya başladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Siyaset, edebiyat, teknik, ekonomi vb. konuları inceleyen ve belirli aralıklarla çıkan süreli yayın, mecmua
- MODEL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Resim, heykel vb. yapılırken baka baka benzetilmeye çalışılan nesne veya kimse, örnek
-
Bir özelliği olan nesne veya kişi
- "Sadakat modeli."
- "Bir tuğla işçisi kerpiç kalıbını kapmış, karısının sırtında model çıkarmış, kadın ciyak ciyak." (Aka Gündüz)
-
Biçim
- "Bu elbisenin modelini beğenmedim."
-
Giysi örnekleri içinde toplayan dergi
- "Bu biçimi modelden aldık."
-
Otomobil vb.nde tip
- "Eski mi eski, otuz dokuz model bir taksisi vardı." (Necati Cumalı)
-
Benzer, örnek
- "Bu çocuk babasının küçük bir modeli."
-
Örnek olmaya değer kimse veya şey
-
Manken
- "Paris'in en son, en pahalı modelleri gibi giyinmişler." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Resim, heykel vb. yapılırken baka baka benzetilmeye çalışılan nesne veya kimse, örnek
- SÖZDE
-
-
[sıfat]
Gerçekte öyle olmayıp öyle geçinen veya bilinen
- "Sözde bilgin."
-
[zarf]
Sözüm ona, sanki, güya
- "Yazı yazmakta o kadar tembelim ki sözde hislerimi, hatıralarımı günü gününe yazacaktım." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Gerçekte öyle olmayıp öyle geçinen veya bilinen
- AMADE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Hazır
-
[sıfat]
Hazır
- RENDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmek, biçim vermek için marangozların kullandığı araç
-
Üzerinde küçük delik ve kesici çıkıntıları bulunan, peynir, soğan, havuç vb.ni ufak parçalara ayırmak için kullanılan mutfak aleti
-
Bu aletle ufak parçalara ayrılmış şey
- "Peynir rendesi. Sabun rendesi."
-
[isim]
Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmek, biçim vermek için marangozların kullandığı araç
- KERDE
-
-
[isim]
Sebze fideliği
- "İlerdeki kerdelerin birinde, üzerine uçuk sarı bir ışık düşmüş bir domates..." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Sebze fideliği
- LADES
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Tavuğun lades kemiğini iki kişinin birer ucundan tutarak kırması, birinin bir şeyi "aklımda" veya "hatırımda" demeden ötekinden almasıyla yenik sayılmasıyla biten oyun, lades oyunu
- "Lades tutuşmadık ki her defasında hatırımda diyorsun." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Tavuğun lades kemiğini iki kişinin birer ucundan tutarak kırması, birinin bir şeyi "aklımda" veya "hatırımda" demeden ötekinden almasıyla yenik sayılmasıyla biten oyun, lades oyunu
- PEDER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Baba
- "Pederinize büyük ikramiye isabet etmiş." (Refik Halit Karay)
-
Hristiyanlıkta ruhani lider, papaz
-
[isim]
Baba
- ÖZDEŞ
-
-
[sıfat]
Her türlü nitelik bakımından eşit olan, ayırt edilmeyecek kadar benzer olan, aynı
-
Bir ve aynı olan, bir ve aynı anlama gelen
-
Kendinde özdeşlik bulunan, identik
-
[sıfat]
Her türlü nitelik bakımından eşit olan, ayırt edilmeyecek kadar benzer olan, aynı
- MEDET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yardım, imdat
- "Bekleyiniz ha başlıyor ha başlayacak, habire medet efendim..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Emin ol ki dağınık ve kasvetli bir cemiyet içinde aşktan bile medet ummayız." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[ünlem]
"Yardım edin, imdat" anlamında bir seslenme sözü
-
[isim]
Yardım, imdat
- ERDEK
- ...
- MODEM
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Çevirge
-
[isim]
Çevirge
- DENET
-
-
[isim]
Denetleme işi, teftiş
-
Laboratuvar işlemi tamamlanmış bir filmin herhangi bir eksiği olup olmadığını anlamak için dağıtımcıya verilmeden önce incelenmesi
-
[isim]
Denetleme işi, teftiş
- DETAY
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ayrıntı
-
[isim]
Ayrıntı
- BADEM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Badem ağacı
-
Bu ağacın yaş veya kuru yenilen yemişi
-
[isim]
Badem ağacı
- MADEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yer kabuğunun bazı bölgelerinde çeşitli iç ve dış doğal etkenlerle oluşan, ekonomik yönden değer taşıyan mineral
-
[sıfat]
Bu mineralden yapılmış
- "Maden kap."
-
Maden ocağı veya maden işletmesi
-
Çok değerli şeyleri kapsayan kaynak
- "Bu kütüphane bir madendir, değerini bilin."
-
Uyuşturucu, esrar, eroin
- "İstersen sana biraz maden vereyim de çek!" (Osman Cemal Kaygılı)
-
Kolay ve iyi kazanç sağlayan iş veya parası elinden kolaylıkla alınan kimse
-
Metal
-
[isim]
Yer kabuğunun bazı bölgelerinde çeşitli iç ve dış doğal etkenlerle oluşan, ekonomik yönden değer taşıyan mineral
- ÇİĞDE
-
-
[isim]
Hünnap
-
Bu ağacın kırmızı kabuklu, sert çekirdekli, iri zeytin biçiminde ve büyüklüğünde, güzün olgunlaşan yemişi
-
[isim]
Hünnap
- DENİZ
-
-
[isim]
Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi
- "Biz tayfaları da deniz tuttu ama geminin doktoru bir defacık olsun, görünmedi." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Denizdeki balığın karada komisyonculuğunu yapıyorlardı." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Denize açıldıktan beş on gün sonra iki ciddi fırtına ile karşılaştım." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Bu su kütlesinin belirli bir parçası
- "Marmara Denizi. Karadeniz."
-
Aydaki düzlükler
-
Geniş alan
-
Çokluk, yoğunluk
-
[isim]
Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi
- MÜJDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Muştu
- "Anasından para geldiği müjdesini ilkin ben verdim." (Orhan Kemal)
-
Muştuluk
- "Müjdemi isterim, sınıfı geçtim."
-
[ünlem]
Sevindirici haber verileceği zaman söylenen bir söz
- "Müjde! Bir oğlunuz oldu."
-
[isim]
Muştu