İçinde da olan 5 harfli 127 kelime var. İçerisinde DA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında da olan kelimeler listesine ya da Sonu da ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

A D Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

2 Harfli Kelimeler

AD

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

PANDA

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Etçillerden, Avustralya ile Himalaya ormanlarında yaşayan, tüyleri sık ve pas kırmızısı renginde, karnı, bacakları kara, postu beğenilen bir hayvan (Ailurus fulgens)
  2. Çin'de yaşayan, ayı iriliğinde, siyah beyaz renkli otçul bir hayvan

MARDA

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Iskarta mal

RANDA

Kelime Kökeni : İtalyanca

  1. [isim] Gemilerin mizana direğinin gerisindeki yelken

DAMLA

  1. [isim] Yuvarlak biçimde, çok küçük miktarda sıvı
    • "Elime bir damla yağmur düştü." (Halide Edip Adıvar)
  2. Damlalıkla kullanılan ilaç
    • "Burun damlası. Göz damlası."
  3. Kalbe inen inme, felç
    • "Damladan ölmüş."
  4. Çok az miktar
    • "Keyfin damlası karıştığı zaman, hak hak olmaktan, adalet adalet olmaktan çıkar." (Falih Rıfkı Atay)
  5. [sıfat] Damla biçiminde olan (ziynet)
    • "Damla elmas."

DAVET

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Çağrı, çağırma
    • "Bir bakanmışım gibi beni kürsüye davet etti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Fakat kâbus içinde bunalmış bir kimse gibi bir türlü bu davete icabet edemez." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Yemekli toplantı
    • "Nevin'in her aklına estikçe yaptığı davetlerden biriydi." (Peyami Safa)
    • "Kimin kimi istifaya davet edeceğini pek yakında gösterecekti." (Reşat Nuri Güntekin)

DAVUL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Büyük ve enlice bir kasnağın iki yanına deri geçirilerek yapılan, tokmak ve değnekle çalınan çalgı, bateri
    • "Hafif sesli bütün aletleri susturup davulu sabaha kadar vurdurmak istiyorum." (Falih Rıfkı Atay)

ENDAM

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Vücut, beden, boy bos
    • "Yıldız'a sezdirmeden genç kızın endamına bakakaldı." (Aka Gündüz)

ODACI

  1. [isim] Resmî kuruluşlarda, iş yerlerinde, temizlik ve getir götür işlerine bakan görevli, hizmetli, hademe, müstahdem
    • "Şişman odacı sahanlıkta bir daha gözüktü." (Ercüment Ekrem Talu)

İDAME

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Sürdürme, devam ettirme

DAĞCI

  1. [isim] Dağa tırmanma sporu yapan kimse, alpinist

İMDAT

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Tehlikede olana yapılan yardım
    • "İşaret görmediğim zaman vaziyetinizin imdada muhtaç olduğu anlaşılır." (Aka Gündüz)
    • "Kıyafet züğürdü çıkmış kaymakamlar bile ikinci plana geçerler ve benden imdat umarlar." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Aşağı kattan gürültüyü işiterek imdadıma koşan annem evvela neye uğradığını bilememişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Neyse bu işte de otelci imdadımıza yetişti." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. [ünlem] "Yetişin, kurtarın" anlamlarında bir seslenme sözü
    • "Ağlıyorsun, imdat, imdat! diyorsun." (Aka Gündüz)

DARBE

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Vuruş, çarpış
    • "Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Abdülhamit, Midhat Paşa'nın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş..." (Halide Edip Adıvar)
    • "Seniha'nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis'in kalbi oldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi
    • "Partisinin hükûmet darbesi yapacağına dair haber aldığını söylediğini, açık açık belirtmişti." (Çetin Altan)
  3. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay
    • "Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip süpürmüştü." (Ercüment Ekrem Talu)

DUDAK

  1. [isim] Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri
    • "Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." (Halide Edip Adıvar)
    • "Selma Hanım dudaklarını büktü, cevap vermeye lüzum bile görmedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Bir zaman böyle birbirini karşılıklı öpücüklere boğduktan sonra, nefesleri kesilinceye kadar dudak dudağa kaldılar." (Necati Cumalı)
    • "Size hayır kalmadığını dudak ucuyla söyleyiverirler ve gerçekten dedikleri de çıkar." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Ağız
    • "Eve dudağınızda bir şarkı ile dönüyorsunuz." (Haldun Taner)

TEDAİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Çağrışım

DAİRE

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bir yapının konut olarak kullanılan bölümlerinden her biri, kat
    • "Bu koskoca binanın, pasajın arka tarafında bir kısım daireleri ayrıca kiraya verilmiş." (Halit Fahri Ozansoy)
  2. Belirli devlet işlerini çevirmekle görevli kuruluşlardan her biri
    • "Eskiden hem bir dairede beraber bulunmuşlar hem de silah arkadaşlığı etmişlerdi." (Refik Halit Karay)
  3. Bu kuruluşların içinde çalıştıkları yapı
  4. Bir yapı veya gemide belli bir işe ayrılmış bölüm
    • "Yemeği, selamlık dairesinin üst katındaki yemek salonunda yediler." (Memduh Şevket Esendal)
  5. Soyut kavramlarda belli sınır, ölçü
    • "Mantık dairesinde konuşmak."
  6. Bir çemberin içinde kalan düzlem parçası
  7. Saz takımında usul vurmaya yarayan tef

DAVAR

  1. [isim] Koyun ve keçiye verilen ortak ad
    • "Davar güden, tarlaya bakan, odun kesmeye giden hep benim..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Koyun veya keçi sürüsü
    • "Çoban davarı yaymaya götürdü."

ODALI

  1. [sıfat] Herhangi bir sayıda odası olan
    • "Bunlara Yenişehir'de, üç odalı bir ev de buldum." (Memduh Şevket Esendal)
  2. [isim] Topkapı Sarayı'nda oturan saray adamları

DAYAK

  1. [isim] Bir insanı veya bir hayvanı dövme işi, sopa, patak, kötek
    • "Gece tenha bir sokakta parasını aldığı bir adama dayak atıyormuş." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "Ertesi gün dayak yemiş gibi yorgun uyandım." (Halide Edip Adıvar)
    • "Bereket versin ki boksör, dayağa idmanlıydı." (Reşat Nuri Güntekin)

BADAT

  1. [isim] Birleşikgillerden, şekeri çok, bir tür yer elması

DARAÇ

  1. [sıfat] Dar
    • "Başını, geçtiğimiz daraç bir sokaktaki yamru yumru karanlık evlerin arasından görünen gökyüzünün mavi boşluğuna doğru kaldırarak geniş soluklar alıyor..." (Reşat Nuri Güntekin)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü