İçinde da olan 5 harfli 127 kelime var. İçerisinde DA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında da olan kelimeler listesine ya da Sonu da ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A D Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AD
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ODALI
-
-
[sıfat]
Herhangi bir sayıda odası olan
- "Bunlara Yenişehir'de, üç odalı bir ev de buldum." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Topkapı Sarayı'nda oturan saray adamları
-
[sıfat]
Herhangi bir sayıda odası olan
- BADAL
- ...
- ONDAN
-
-
o sebeple
- "O kış, önceki kışlardan daha az üşüdüm." (Necati Cumalı)
- "O duvar senin, bu duvar benim, sağdan sola, soldan sağa yalpa vurarak halkın önüne çıkıvermiş." (Halit Fahri Ozansoy)
- "... o gün bugün bir kere bile hastalanıp yatmamıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Oyunları o kadar güzel olurmuş ki bunlar millî bir edebiyat eseri sayılırmış." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
onun tarafında olan (kimse)
- "Ben uyandığım zaman o gitmişti." (Refik Halit Karay)
-
o sebeple
- BİDAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İslam dininde Hz. Muhammed zamanından sonra ortaya çıkan değişik yargılar ve ilkeler
-
Sonradan türeyen şey
-
[isim]
İslam dininde Hz. Muhammed zamanından sonra ortaya çıkan değişik yargılar ve ilkeler
- PEYDA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Belli, açık, peydah
- "Uzun boyu hafif bir kamburluk peyda etmiş." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Tepeye tırmandıkça başımızın üstünde koyu mor bir aydınlık peyda oluyor." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Belli, açık, peydah
- ABDAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gezgin derviş
- "Varıp yaslanayım Hacı Bektaş'a / Abdalın olayım çullar içinde." (Gevheri)
-
Dilenci kılıklı, üstü başı perişan kimse
-
[isim]
Gezgin derviş
- SEVDA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Güçlü sevgi, aşk
- "Ne şair yaş döker ne âşık ağlar / Tarihe karıştı eski sevdalar." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Aşırı ve güçlü tutku, istek
-
[isim]
Güçlü sevgi, aşk
- KADAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[edat]
Ölçüsünde, derecesinde
- "Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar da genç işidir." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Büyüklüğünde, genişliğinde
- "Bacak kadar çocuk."
- "Avuç içi kadar yer."
-
Dek, değin
- "Saat ona kadar sokaklarda gezdi." (Peyami Safa)
-
Gibi
- "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Denli
- "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Süre belirten bir söz
- "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi." (Refik Halit Karay)
-
[zarf]
Miktarda, derecede
- "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirten söz
- "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu." (Falih Rıfkı Atay)
-
[edat]
Ölçüsünde, derecesinde
- DAKİK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Düzenli işleyen, aksamayan
-
Zamanı kullanmada çok dikkatli olan, her şeyi zamanında yapmaya özen gösteren
-
[sıfat]
Düzenli işleyen, aksamayan
- DALMA
-
-
[isim]
Dalmak işi
-
Güreşçinin ayaktayken birden eğilerek rakibinin bacaklarını kapması
-
[isim]
Dalmak işi
- MARDA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Iskarta mal
-
[isim]
Iskarta mal
- ARDAK
-
-
[isim]
İçten çürümeye yüz tutmuş ağaç
-
[isim]
İçten çürümeye yüz tutmuş ağaç
- CİDAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duvar
-
Zar
-
[isim]
Duvar
- DALIŞ
-
-
[isim]
Dalma işi veya biçimi
-
Topu yakalamak amacıyla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak sıçraması, plonjon
-
[isim]
Dalma işi veya biçimi
- DARAL
- ...
- ADANA
- ...
- DAİRE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir yapının konut olarak kullanılan bölümlerinden her biri, kat
- "Bu koskoca binanın, pasajın arka tarafında bir kısım daireleri ayrıca kiraya verilmiş." (Halit Fahri Ozansoy)
-
Belirli devlet işlerini çevirmekle görevli kuruluşlardan her biri
- "Eskiden hem bir dairede beraber bulunmuşlar hem de silah arkadaşlığı etmişlerdi." (Refik Halit Karay)
-
Bu kuruluşların içinde çalıştıkları yapı
-
Bir yapı veya gemide belli bir işe ayrılmış bölüm
- "Yemeği, selamlık dairesinin üst katındaki yemek salonunda yediler." (Memduh Şevket Esendal)
-
Soyut kavramlarda belli sınır, ölçü
- "Mantık dairesinde konuşmak."
-
Bir çemberin içinde kalan düzlem parçası
-
Saz takımında usul vurmaya yarayan tef
-
[isim]
Bir yapının konut olarak kullanılan bölümlerinden her biri, kat
- DAMAT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Evlenmekte olan bir erkeğe, evlenme töreni sırasında verilen ad, güveyi
- "Öyle bir aileye damat girmek isterim." (Haldun Taner)
-
Bir kızın ailesinden olan büyüklere göre kızın kocası, güveyi
-
Padişah soyundan kız almış olan kimse
-
[isim]
Evlenmekte olan bir erkeğe, evlenme töreni sırasında verilen ad, güveyi
- DARBE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Vuruş, çarpış
- "Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Abdülhamit, Midhat Paşa'nın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş..." (Halide Edip Adıvar)
- "Seniha'nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis'in kalbi oldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi
- "Partisinin hükûmet darbesi yapacağına dair haber aldığını söylediğini, açık açık belirtmişti." (Çetin Altan)
-
Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay
- "Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip süpürmüştü." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Vuruş, çarpış
- DAYAK
-
-
[isim]
Bir insanı veya bir hayvanı dövme işi, sopa, patak, kötek
- "Gece tenha bir sokakta parasını aldığı bir adama dayak atıyormuş." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Ertesi gün dayak yemiş gibi yorgun uyandım." (Halide Edip Adıvar)
- "Bereket versin ki boksör, dayağa idmanlıydı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bir insanı veya bir hayvanı dövme işi, sopa, patak, kötek