İçinde d olan 5 harfli 649 kelime var. İçerisinde D harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında d harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu d harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DİNME
-
-
[isim]
Dinmek işi
-
[isim]
Dinmek işi
- DEBBE
-
-
[isim]
Kulplu ve ağzı kapaklı bakırdan su kabı, güğüm
-
[isim]
Kulplu ve ağzı kapaklı bakırdan su kabı, güğüm
- İKDAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gayretle çalışma, sürekli uğraşma
-
[isim]
Gayretle çalışma, sürekli uğraşma
- DEYİŞ
-
-
[isim]
Deme, söyleme işi
- "Peki deyişleri de akılları yattığı için değil, korkuları ağır bastığı için oldu." (Tarık Buğra)
-
Söyleme biçimi, anlatım biçimi, üslup
-
Bir kimsenin bir konuyla ilgili anlattıkları, ifade
-
Halk şiiri, halk türküsü
- "Karacaoğlan'ı okudukça deyişin önemini daha iyi anlarız." (Nurullah ataç)
-
Semahla birlikte yalnızca bağlama eşliğinde ağır tempoda söylenen bir tür beste
-
[isim]
Deme, söyleme işi
- KAİDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kural
- "Onları sıkmamak için bahçeyi terk etmek zarafetin en sade kaidelerindendi." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
Bir şeyin yere dayanan bölümü veya bir şeyin üzerine oturtulduğu nesne, ayaklık, duraç, taban, ayaklık
- "Güneşten yanmamış tarafı fil dişi bir sütunun kaidesine benziyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Kalça
-
[isim]
Kural
- ADESE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Mercek
-
Kovucuk
-
Görüş derecesi, inceliği
- "Evvelkilerle bu son görüşümüz arasındaki adese farklılıklarını ölçüyorum." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Mercek
- AİDAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dernek, kuruluş, kulüp üyelerinin belli sürelerde, belli miktarlarda ödedikleri para, ödenti
- "... üye aidatının sendikaya ödenme şekli kanunla düzenlenir." (Anayasa)
-
Bir hizmet karşılığı sürekli ve düzenli ödenen para
-
Kesenek
-
[isim]
Dernek, kuruluş, kulüp üyelerinin belli sürelerde, belli miktarlarda ödedikleri para, ödenti
- BANDO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Türlü üflemeli ve vurgulu çalgılardan oluşan ve genellikle geçit törenlerinde kullanılan mızıkacılar topluluğu veya takımı, mızıka
- "Tepebaşı bahçesindeki bando da Tuna Dalgası'nı çalıyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Takım, topluluk
- "Hırsızlar bandosuna kumanda eden Ciyanni, asıl hırsız değilmiş." (Ahmet Mithat)
-
[isim]
Türlü üflemeli ve vurgulu çalgılardan oluşan ve genellikle geçit törenlerinde kullanılan mızıkacılar topluluğu veya takımı, mızıka
- MÜDÜR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İdare eden, yöneten
- "Yazı işleri müdürleri böyle öyküler istiyorlar." (Necati Cumalı)
-
Başöğretmen
-
Yönetmen
-
[isim]
İdare eden, yöneten
- ADEDİ
- ...
- ÇANDI
-
-
[isim]
Çivisiz, birbirine geçirilme yöntemine göre kesilmiş hazır kereste
- "Evi, ahırı, samanlığı babadan kalma, çandı yani çivisiz yapılmış keresteler birbirine geçirilerek yapılmış." (Halide Edip Adıvar)
-
Tahta kapak veya tavan
-
[isim]
Çivisiz, birbirine geçirilme yöntemine göre kesilmiş hazır kereste
- DALSI
-
-
[sıfat]
Dalı andıran, dala benzeyen
-
Görevi, biçimi ve durumu yaprağa benzeyen yassı (dal)
-
[sıfat]
Dalı andıran, dala benzeyen
- DİKİŞ
-
-
[isim]
Dikme işi
- "Dikişe, oyaya başladı, hanım hanımcık yaşıyordu, memnundu." (Refik Halit Karay)
- "Kafasına iki dikiş attılar."
-
Dikme biçimi
- "Aralarında görüşmeye başlar başlamaz da hemen kumaş, terzi, dikiş, moda kelimeleri geçerdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Dikilen yer
- "Astarın dikişi sökülmüş."
-
Giysi üzerinde gözle görülen dikilmiş iplik yolu
- "Ceketin yakasına dikiş yapılacak."
-
Dikilecek şey
- "Yanında demir bir bahçe iskemlesi, üstünde bir dikiş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Giysi dikme işi, terzilik
- "Başkalarının dikişi görünüşte bizimkinden ayırt edilmez gibidir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Dikme işi
- DOSYA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Aynı konu, aynı kimse, aynı işle ilgili belgeler bütünü
-
Bu gibi belgelerin toplandığı kartondan kap
-
[isim]
Aynı konu, aynı kimse, aynı işle ilgili belgeler bütünü
- KENDİ
-
-
[zamir]
İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat
- "Kendi ülkemizde kendimizi yok edeceklerdi." (Ruşen Eşref Ünaydın)
- "Ertesi sabah beni balığa çıkarken uyandırmayacaklardı. Bırakacaklardı kendi hâlime." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Bizim gibi dış âlemle münasebetleri aksamış, kendi içine çekilip kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalmıştı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Kendi kanatlarınla uçmayı öğreninceye dek yanından ayrılır mıyım senin yavrum?" (Turan Oflazoğlu)
-
Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatan bir söz
- "Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz."
- "Sonunda kendine gelen İnce Memed hemen abasını soyundu." (Yahya Kemal)
- "O hayalleri kuran da o hatıralara kendini bırakan da bugünkü ben değil miyim?" (Nurullah ataç)
- "Onlar benim dostlarım, kendimi onların yanında dağıtmış olmam çok vahim değil." (Ayşe Kulin)
-
Bir işte başkalarının etkisi bulunmadığını belirten bir söz
- "Kendi yapacağı işi bırakır, âleme öğüt vermeye kalkar." (Burhan Felek)
- "Pencere kenarında, uzun bir mindere kendini bıraktı, gözlerini kapadı, öylece kaldı." (Peyami Safa)
- "Kendini, çiğ ve yakıcı ışık çerçevesi içinde bulur bulmaz, ter boğmasına uğradı." (Atilla İlhan)
- "Geçen sene bir buçuk şişe içti, biraz kendini toparladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
"Kendisi, kendileri" biçiminde bazen saygı duygusuyla veya söz konusu olanları amaçlayarak o ve onlar yerine kullanılan bir söz
- "Kendileri evde yoklar mı?"
- "Kendimi bildim bileli hep bu bozuk makine seslerini duyarım." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[zamir]
İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat
- ADSIZ
-
-
[sıfat]
Adı olmayan, isimsiz
-
Tanınmayan, bilinmeyen
- "Babası silik, adsız bir berberken çocuk bütün akranlarını çekerek dükkânını canlandırdı." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Türklerde, ailesinden ayrıldığı için artık onun adını taşımak, onun adıyla anılmak hakkını yitirmiş olan, bir yararlık gösterdiğinde ancak ad kazanabilen delikanlı
-
[sıfat]
Adı olmayan, isimsiz
- CUDAM
-
-
[isim]
Beceriksiz, güçsüz, görgüsüz kimse
- "Adam değil, cudam!"
-
[isim]
Beceriksiz, güçsüz, görgüsüz kimse
- DOMUZ
-
-
[isim]
Çift parmaklılardan, eti ve yağı için beslenen evcil hayvan (Susacrofa domestica)
- "Şişmanlıyorum, neden yine bir domuz gibi tıkındım?" (Atilla İlhan)
-
Hain, aksi, ters, inatçı kimse
- "Domuzun malı için can tüketmeye mi geldik dünyaya?" (Refik Halit Karay)
- "Domuz gibi bilir ama söylemez!"
-
[isim]
Çift parmaklılardan, eti ve yağı için beslenen evcil hayvan (Susacrofa domestica)
- CİDAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duvar
-
Zar
-
[isim]
Duvar
- DİKEÇ
-
-
[isim]
Bağ çubuğu dikmek için delik açmaya yarayan demir
-
Kazık, sırık, ağaç çubuk
-
[isim]
Bağ çubuğu dikmek için delik açmaya yarayan demir