İçinde ca olan 5 harfli 69 kelime var. İçerisinde CA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ca olan kelimeler listesine ya da Sonu ca ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TOYCA
-
-
Toy bir biçimde, toya yakışır biçimde, acemice
-
Toy bir biçimde, toya yakışır biçimde, acemice
- RİCAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Erkekler
-
Yüksek makamlardaki devlet adamları
- "Kendisi II. Abdülhamit devri ricalinden olmakla beraber bu servete hiçbir şey ilave etmedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Erkekler
- HİCAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam
-
Klasik Türk müziğinde do diyez notasını andıran perde
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam
- CARLI
-
-
[sıfat]
Zarı (III) olan
- "Köyün sokaklarında elleri carlı, peştamallı köylüleri kovalıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Zarı (III) olan
- MANCA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Yiyecek
-
Kedi, köpek yiyeceği
-
[isim]
Yiyecek
- CASUS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ajan
- "Ortalığı karıştırmak isteyen yabancı kimseler, askerlik casusları burada oturur." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Ajan
- CAZLI
-
-
[sıfat]
Cazı olan
- "Eğer gürültülü, cazlı bir yerde yemeği tercih etmezseniz sizi lokantaya götürecektim." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Cazı olan
- CAHİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Öğrenim görmemiş, okumamış
- "Bu maskara sosyete bana cahil diye bakar." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu konularda yeni kuşağın yanında her zaman cahil kalmaya mahkûmuz." (Haldun Taner)
-
Bilgisiz
-
Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan
- "Bu doktorun karşısında cahil, aptal oluyorum." (Memduh Şevket Esendal)
-
Deneysiz, genç, toy (delikanlı veya kız)
- "Esasta batıl itikatlara inanmış cahil bir kızcağızdı." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Öğrenim görmemiş, okumamış
- ANACA
-
-
[zarf]
Ana olarak
- "Onun avareliğinin ne büyük bir verimliliğe gebe olduğunu anaca sezdiğinden Sait'i hep korumuştu." (Haldun Taner)
-
[zarf]
Ana olarak
- DARCA
-
-
[sıfat]
Biraz dar, pek geniş olmayan
-
[sıfat]
Biraz dar, pek geniş olmayan
- MACAR
- ...
- CAYIŞ
-
-
[isim]
Cayma işi veya biçimi
- "Yüreğinde, gevşek bir isteksizlik, cayışa benzeyen tatsız bir gerileme vardı." (Cahit Uçuk)
-
[isim]
Cayma işi veya biçimi
- CAMCI
-
-
[isim]
Cam ticaretini veya cam takmayı meslek edinmiş kimse
-
Camevi
-
Evin içini pencereden gözetleyen kimse
-
[isim]
Cam ticaretini veya cam takmayı meslek edinmiş kimse
- CAMLI
-
-
[sıfat]
Cam takılmış, cam geçirilmiş, camı olan
- "Verandayı andıran camlı sofa iyice ısınmıştı." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Cam takılmış, cam geçirilmiş, camı olan
- CARTA
-
-
[isim]
Yellenme
-
[isim]
Yellenme
- KANCA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Bir şey çekmeye yarar, ucu çengelli demir çubuk
-
[isim]
Bir şey çekmeye yarar, ucu çengelli demir çubuk
- MECAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Güç, kuvvet, derman, takat
- "Sesini çıkarmak, bağırmak istiyor, mecal bulamıyordu." (Peyami Safa)
- "Artık ne yürümeye ne de ayaküstünde durmaya mecali kalmıştı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Güç, kuvvet, derman, takat
- CAYMA
-
-
[isim]
Caymak işi
-
[isim]
Caymak işi
- BACAK
-
-
[isim]
Vücudun kasıktan tabana kadar olan bölümü
- "Yorgun vücudunu zahmetle taşıyan ince bacakları üstünde doğruldu." (Peyami Safa)
- "Motor şimdi karanlık suları yara yara ilerlerken sarışın kadın bacak bacak üstüne atmış, sigara içiyor." (Haldun Taner)
- "Bacak kadar çocuğa da ne oluyordu sanki." (Tarık Buğra)
-
Hayvanlarda yürümeye veya atlamaya yarayan organ
-
Bazı şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri, ayak
- "Masanın bacağı."
-
Oyun kâğıtlarında oğlan, vale
-
[isim]
Vücudun kasıktan tabana kadar olan bölümü
- BUCAK
-
-
[isim]
Kenar, köşe, yer
- "Bunlardan sonra köşede, bucakta, kendi âleminde yaşayan Türkler vardı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
İlçelerin, bir müdürle yönetilen bölümlerinden her biri, nahiye
-
[isim]
Kenar, köşe, yer