İçinde c olan 3 harfli 26 kelime var. İçerisinde C harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında c harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu c harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- CIS
-
-
[ünlem]
Çocukları ateşe ve tehlikeli şeylere karşı uyarırken söylenen bir söz
-
[ünlem]
Çocukları ateşe ve tehlikeli şeylere karşı uyarırken söylenen bir söz
- CEP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Genellikle bir şey koymaya yarayan, giysinin belli bir yeri açılarak içine yerleştirilen astardan yapılmış parça
- "Elleri ceplerinde, kapıdan kapıya gidip geliyor." (Memduh Şevket Esendal)
- "Dünyayı bir tüketim çılgınlığına itip ceplerini doldurmuşlardı." (Haldun Taner)
- "Kâğıt parasını oyuna başlamadan peşinen cepten vereceğiz." (Kemal Tahir)
-
Trafiği kolaylaştırmak, araçların durabilmesine olanak sağlamak için yaya kaldırımları veya şehirler arası yolların kenarlarına yapılan cep biçimindeki taşıt yanaşma yeri
-
Cep telefonu
- "Seninle yarın cepten konuşuruz."
-
Savaş alanının bir yerinde düşmanın geriletilmesiyle ortaya çıkan taktik durum, çökertme
-
[isim]
Genellikle bir şey koymaya yarayan, giysinin belli bir yeri açılarak içine yerleştirilen astardan yapılmış parça
- ÖCÜ
-
-
[isim]
Küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş hayalî yaratık, umacı
-
[isim]
Küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş hayalî yaratık, umacı
- ECE
-
-
[isim]
Güzel kadın
- "Dün Sirkeci istasyonunu görmeliydiniz, ecemiz geldi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kraliçe
-
[isim]
Güzel kadın
- UCA
-
-
[isim]
Kuyruk sokumu kemiği, pöç
-
[isim]
Kuyruk sokumu kemiği, pöç
- CEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Toplama, bir araya getirme
- "Haymana'da ayrıca kuvvet cemine teşebbüs ettiler." (Atatürk)
-
Çokluk
-
Toplama
-
[isim]
Toplama, bir araya getirme
- CER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çekme, sürükleyerek götürme
- "... padişahlardan birinin torunu çıkageldi, yarı ümmi bir adamla cerre çıkmıştı ." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Çekme, sürükleyerek götürme
- CİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dinî inanışa göre duyularla kavranamayan, insanlar gibi irade ve anlama yeteneğine sahip, ilahî emirlere uymakla yükümlü tutulan yaratık
- "İnadıma iş yapmasın, dokunmayım hatırına. Cin damarıma niye basıyor?" (Orhan Kemal)
- "Bir kedi kadar çevik, açıkgöz olan İzmirli Nusret, lisenin onuna kadar okumuş, cin gibi bir delikanlıydı." (Orhan Kemal)
- "O mirasın ağırlığı altında ezilip susacaklarına, bir de ülkemizde insan haklarının avukatı kesilmiyorlar mı cin ifrit oluyorum." (Atilla İlhan)
- "Şimdi koca çiftliğin yirmi odasında cinler top oynuyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Masallarda göze görünmeyen, türlü biçimlere girebilen, iyilik de kötülük de yapabilen yaratık
-
Akıllı, zeki, uyanık kimse
-
[isim]
Dinî inanışa göre duyularla kavranamayan, insanlar gibi irade ve anlama yeteneğine sahip, ilahî emirlere uymakla yükümlü tutulan yaratık
- CİM
-
-
[isim]
Arap alfabesinin beşinci harfinin adı
-
[isim]
Arap alfabesinin beşinci harfinin adı
- CIZ
-
-
[isim]
Çocuk dilinde ateş
-
Kızgın yağın içine bir şey atıldığında çıkan ses
-
[isim]
Çocuk dilinde ateş
- CİP
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Her türlü arazide kullanılabilen motorlu taşıt
-
[isim]
Her türlü arazide kullanılabilen motorlu taşıt
- CET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dede, büyük baba, ata
- "Nice yıl, cetlerimiz kökleşerek bir yerde, manevi varlığının resmini çizmiş havaya." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Dede, büyük baba, ata
- ACI
-
-
[isim]
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
- "Acıyı sever."
- "Ameliyattan sonra çok acı çekti."
- "Bu söz ona çok acı geldi."
- "Başkalarına elinden geldiğince acı vermeye çalışmak başlıca eğlencesiydi." (Refik Erduran)
-
[sıfat]
Tadı bu nitelikte olan
- "Acı kahvesini yudumluyordu." (Tarık Buğra)
- "Bu faciaya bizzat karışmışım gibi bir acı duyuyordum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Belki de zamanında lüzumundan fazla susmuştu da şimdi onun acısını çıkarıyordu." (Haldun Taner)
-
Herhangi bir dış etken dolayısıyla duyulan rahatsızlık, ıstırap
- "Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi." (Peyami Safa)
- "Bana yaptıklarının acısını ondan çıkaracağım."
-
Ölüm, yangın, deprem vb. olayların yarattığı üzüntü, keder, elem
- "İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[sıfat]
Çarpıcı, göz alıcı (renk)
- "Sıcak iklimlerde bu mevsim tek renktedir, sadece acı yeşildir." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli
- "Acı poyraz kuvvetle esiyordu." (Orhan Kemal)
-
[sıfat]
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, kötü
-
[isim]
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
- SAC
-
-
[isim]
Yassı demir çelik ürünü
-
[sıfat]
Bu üründen yapılmış olan
- "Yüksek bir kahve masası, üstünde minimini bir sac soba." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bu nesneden yapılmış dışbükey pişirme aracı
- "Esmer, sacda pişirilmiş bir somun ekmeği, eliyle parçalayıp sofradakilerin önüne dağıttı." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Yassı demir çelik ürünü
- CAR
-
-
[isim]
Çağrı, tellal ile duyurma
-
İlan
-
Tehlike durumu, imdat, yardım
-
[isim]
Çağrı, tellal ile duyurma
- CUK
-
-
[zarf]
"Tam yerine denk gelmek, uygun gelmek, yakışmak" anlamlarındaki cuk oturmak deyiminde geçen bir söz
-
[zarf]
"Tam yerine denk gelmek, uygun gelmek, yakışmak" anlamlarındaki cuk oturmak deyiminde geçen bir söz
- ACE
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Teniste rakibin karşılayamadığı, doğrudan doğruya sayı getiren servis
-
[isim]
Teniste rakibin karşılayamadığı, doğrudan doğruya sayı getiren servis
- CÜZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
-
Fasikül
-
Kur'an'ın bölünmüş olduğu otuz parçadan her biri
- "İlk defa olarak gördüğüm bir amme cüzünden bir şeyler okudu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
- HAC
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi
-
İslam'ın beş şartından biri olan, Müslümanlarca zilhicce ayında Mekke'de yapılan Kâbe'yi ziyaret ve tavaf ibadeti
-
[isim]
Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi
- CAM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Soda veya potas katılmış silisli kumun ateşte eritilmesiyle yapılan sert, saydam ve çabuk kırılır cisim
- "Neden soğuk değil bu su, diye hır çıkarıp camı çerçeveyi indiriyor." (Çetin Altan)
-
[sıfat]
Tümü veya bir bölümü bu maddeden yapılmış, sırça
- "Tıraşa başlarken biri büyük, biri küçük iki örtü alırdı, cam dolabından." (Necati Cumalı)
-
Pencere
- "Camın önündeki masaların hemen arkasındaki yere oturup kalıyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kadeh, içki
-
[isim]
Soda veya potas katılmış silisli kumun ateşte eritilmesiyle yapılan sert, saydam ve çabuk kırılır cisim