İçinde bı olan 8 harfli 35 kelime var. İçerisinde BI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında bı olan kelimeler listesine ya da Sonu bı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BIÇAKLIK
-
-
[isim]
Bıçak koyacak yer
-
[sıfat]
Bıçak yapmaya elverişli (maden)
-
[isim]
Bıçak koyacak yer
- CIMBIZCI
-
-
[isim]
Dokumacılıkta cımbızlama işini yapan kimse
-
[isim]
Dokumacılıkta cımbızlama işini yapan kimse
- BIRAKMAK
-
-
[-i]
Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- "Filan hekim dediler, geldi baktı, anlamadı / Bırak ki anlasalar var mı çare hiç, ne gezer." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[nsz]
Koymak
- "Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı." (Tarık Buğra)
-
Bir işi başka bir zamana ertelemek
- "Gezmeyi haftaya bıraktık."
-
Unutmak
- "Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım?"
-
Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek
-
Saklamak, artırmak
- "Paranın bir kısmını bırak!"
-
Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek
- "Cemal Paşa'da anlamadığı işi ehline bırakmak meziyeti vardı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Engel olmamak
- "Bırak, burasını benim defterimden okuyayım." (Ömer Seyfettin)
-
Sarkıtmak
- "Saçlarını omzuna bırakmış."
-
[nsz]
Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak
- "Hayata gözlerini kaparken ardında yedi yaşında bir oğul, on iki yaşında bir kız bırakıyordu." (Cahit Uçuk)
-
Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek
- "Gerçekten sigarayı bıraktı, bıraktı ama huzuru da sükûnu da kalmadı." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak
- "Bu yazarın bir de Fransızca kitabını almıştım ama sıkılmış bırakıvermiştim." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Bıyık veya sakal uzatmak
-
[nsz]
Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak
- "Bıraksam acaba beyaz bir çift güvercin gibi uçarlar mı?" (Refik Halit Karay)
-
Boşamak
- "Bıraktıkları zevcelerini yine canları isterse tekrar alabilirler." (Ömer Seyfettin)
-
Kötü bir durumda terk etmek
-
Ayrılmak, terk etmek
- "Mahalle arasındaki küçük dükkânını bırakarak karısını, şehrin başka bir tarafında bir eve yerleştirdi." (Peyami Safa)
-
Sınıf geçirmemek, döndürmek
- "Öğretmen üç tembel çocuğu bıraktı."
-
[-e]
Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek
- "Başkalarına on ikiye veriyoruz ama, sana onar kuruştan bırakayım." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Bakılmak, korunmak için vermek
- "Eşyamı size bırakacağım."
-
[nsz]
Yanına almamak, yanında götürmemek
- "Telgrafhanede bir zabit bırakarak işinin başına gitmesini rica ettim." (Atatürk)
-
[-i]
Sahiplik hakkını başkasına vermek
- "Bizim komşu bütün malını Kızılay'a bırakmış."
-
[nsz]
Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak
-
[nsz]
Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek
- "İz bırakmak. Leke bırakmak."
-
[-i]
Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- BIKKINTI
-
-
[isim]
Bıkma duygusu
-
[isim]
Bıkma duygusu
- ZIMBIRTI
-
-
[isim]
Telli bir çalgıyı acemice çalarak çıkarılan çirkin ses
-
Bu çirkin sesi çıkaran şey
-
Adı hatırlanmayan veya söylenilmek istenmeyen ufak ve değersiz bir şeyi anlatmak için kullanılan bir söz, zırıltı, zamazingo, zamkinos
-
[isim]
Telli bir çalgıyı acemice çalarak çıkarılan çirkin ses
- BICIRGAN
-
-
[isim]
Boru biçimindeki maden parçaların içini düzleştirip parlatmakta kullanılan alet
-
[isim]
Boru biçimindeki maden parçaların içini düzleştirip parlatmakta kullanılan alet
- CIBILLIK
- ...
- BILKIMAK
-
-
[nsz]
Bozulmak, yumuşamak, zedelenmek, erimek
-
[nsz]
Bozulmak, yumuşamak, zedelenmek, erimek
- ABIREVAN
- ...
- BIÇILGAN
-
-
[isim]
Azmış, yayılmış yara
-
Hayvanların tırnak kökünde oluşan yara
-
[isim]
Azmış, yayılmış yara
- BIKTIRMA
-
-
[isim]
Bıktırmak işi
- "Birbirine benzemekten, bir örneklikten sizi bıktırmalarının imkânı yoktur." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[isim]
Bıktırmak işi
- BIÇKINCA
-
-
[zarf]
Bıçkına yaraşır bir biçimde
-
[zarf]
Bıçkına yaraşır bir biçimde
- AYAKKABI
-
-
[isim]
Genellikle sokakta giyilen ve altı kösele, lastik vb. dayanıklı maddelerden yapılan giyecek, başmak, pabuç
-
[isim]
Genellikle sokakta giyilen ve altı kösele, lastik vb. dayanıklı maddelerden yapılan giyecek, başmak, pabuç
- CILCIBIK
- ...
- ZAMBIRLI
- ...
- ÇEKBIRAK
- ...
- MUNKABIZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Büzülmüş, toplanmış
-
Pekliği olan, peklik çeken
-
Verimsiz, işe yaramaz
-
[sıfat]
Büzülmüş, toplanmış
- RABITALI
-
-
[sıfat]
Düzgün, düzenli
- "Acaba Gecik'te rabıtalı bir ev bulmak kabil mi?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Sözünü bilen, tutarlı, ağırbaşlı
- "Gönül isterdi ki herkes akıllı ve rabıtalı olsun." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bağlantılı
-
[sıfat]
Düzgün, düzenli
- SEVABINA
-
-
[zarf]
Maddi karşılık beklemeden sadece sevap kazanmak üzere
-
[zarf]
Maddi karşılık beklemeden sadece sevap kazanmak üzere
- BIÇIRGAN
- ...