İçinde ba olan 3 harfli 17 kelime var. İçerisinde BA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ba olan kelimeler listesine ya da Sonu ba ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A B Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AB
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BAZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Temel
- "Baz fiyat."
-
[isim]
Taban
-
[isim]
Bir asitle birleştiğinde bir tuz oluşturan madde, esas
-
[sıfat]
Temel
- BAK
-
-
işte
- "Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim." (Cahit Sıtkı Tarancı)
- "Bak, bu söylediğin doğru!"
- "Bak bak, neler olmuş da haberimiz yok!"
- "Kim olduğumu anlasın bakalım!" (Yusuf Ziya Ortaç)
-
şaşma anlatan bir söz
- "Bak şu işe!"
- "Akşam oluyor, baksana hava karardı."
-
küçümseme bildiren bir söz
- "Limana bakan penceresinden deniz görünürdü." (Orhan Veli Kanık)
- "Adamın aklına bak! Lafa bak! Kılığa bak!"
-
işte
- ABA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş
- "Sen mi verdin ona gönül yoksa o mu yaktı sana daha önce abayı?" (Osman Cemal Kaygılı)
-
Bu kumaştan yapılmış yakasız ve uzun üstlük
-
[sıfat]
Bu kumaştan yapılmış olan
- "Ayağında bir aba potur vardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bu kumaştan yapılan ve dervişlerce giyilen hırka
- "Aba var, post var, meydanda er yok." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Kepenek (I)
-
[isim]
Yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş
- BAD
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Rüzgâr
- "Esme ey bad esme canan uykuda." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
[isim]
Rüzgâr
- BAV
-
-
[isim]
Şahin, köpek vb. hayvanları avcılığa alıştırma işi
-
[isim]
Şahin, köpek vb. hayvanları avcılığa alıştırma işi
- BAY
-
-
[sıfat]
Parası, malı çok olan, zengin (kimse)
-
[sıfat]
Parası, malı çok olan, zengin (kimse)
- BAP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kapı
-
Kitaplarda bölüm, başlık
-
Konu, husus
- "Bir tanesi nedamet babında spikerin bize dediklerini bir daha tekrarladı." (Haldun Taner)
-
Arap dil bilgisinde mastar çeşitlerinden her biri
-
[isim]
Kapı
- BAŞ
-
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
- "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." (Necati Cumalı)
- "Benim hilem hurdam yoktur, canı isteyen baktırmasın, zaten bu sanattan memnun değilim. Lakin baş alamıyorum ki." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Ara sıra işten baş aldıkça Semiha'yı özlüyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bu fiyata verirsem baş bulmaz."
-
Bir topluluğu yöneten kimse
- "Cumhurbaşkanı devletin başıdır." (Anayasa)
- "Uzun boyu, kumral saçları, sevimli çehresiyle birçok kadınlara sokakta baş çevirtiyordu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor / Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
- "Hep baş olmaya bakarız ve olduktan sonra nasihat veririz." (Burhan Felek)
-
Başlangıç
- "Hafta başı. Ay başı. Yılbaşı. Satır başı."
- "En sonunda rüzgârların istikametine baş verdi." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Gidip iskelenin başına dikiliyor gelen yolcuyu buyur etmek için." (Zeyyat Selimoğlu)
- "O gün Bakırköy'den gelirken yolda benim başıma gelenleri sana bir anlatsam..." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Temel, esas
- "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para." (Halide Edip Adıvar)
- "Tekrar masanın başına geçerek tavla oynamaya başladık." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Arazide en yüksek nokta
- "Dağın başı. Tepenin başı."
-
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
- "Toplu iğne başı."
- "Avucumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bir şeyin uçlarından biri
- "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü." (Refik Halit Karay)
-
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
- "Yirmi baş koyun. On baş sığır. Üç baş soğan."
-
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
-
Bir şeyin yakını veya çevresi
- "Mangal başı. Havuz başı."
-
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamlarında birleşik kelimeler yapan bir söz
- "Başbakan, başçavuş, başhekim, başkent, başöğretmen, başpehlivan, başrol, başsavcı."
-
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
- "Başa güreşmek."
-
Deniz teknelerinde ön taraf
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
- BAÇ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda gümrük vergisi
- "Sirkeci'de 'oh' diye gözlerini açtı, şehrin ta göbeğinde bacını verdiği köprüyü yavaş yavaş geçti." (Ömer Seyfettin)
-
Zorla alınan para, haraç
- "Galata'da baç alınan evler bir gece içinde istiklallerini ilan ederek en meşhur hamilerini kovmuşlardı." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda gümrük vergisi
- BAM
- ...
- BAN
-
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Macaristan ve Hırvatistan'da sancak beylerine ve küçük prenslere verilen unvan
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Macaristan ve Hırvatistan'da sancak beylerine ve küçük prenslere verilen unvan
- BAĞ
-
-
[isim]
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel vb. düğümlenebilir nesne
- "Ayakkabının bağı çözüldü."
-
Sargı
- "Yaramın bağını değiştireceğim."
-
Bağlam, deste, demet
- "Beş bağ ekin, iki bağ maydanoz."
-
İlgi, ilişki, rabıta
- "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." (Anayasa)
-
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
- "Eklem bağı, asıcı bağ."
-
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
-
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret
-
[isim]
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel vb. düğümlenebilir nesne
- BAR
-
-
[isim]
Anadolu'nun doğu ve kuzey bölgesinde, en çok Artvin ve Erzurum yörelerinde el ele tutuşularak oynanan, ağır ritimli bir halk oyunu
- "Hançer barı."
- "Bahçesi var, bağı var, ayvası var, narı var / Atamızdan yâdigâr bizde ata barı var" (Halk türküsü)
-
[isim]
Anadolu'nun doğu ve kuzey bölgesinde, en çok Artvin ve Erzurum yörelerinde el ele tutuşularak oynanan, ağır ritimli bir halk oyunu
- OBA
-
-
[isim]
Göçebelerin konak yeri
- "Yarın daha gün ışımadan kovduracağım onları obadan." (Yahya Kemal)
-
Bu yerde konaklayan göçebe halk veya aile
- "Dayısı, amcası dâhil, obadan, oymaktan kimse dünür gitmeye gönüllü değildir." (Tarık Buğra)
-
Genellikle bölmeli göçebe çadırı
-
[isim]
Göçebelerin konak yeri
- BAS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
En kalın erkek sesi
-
Sesi böyle olan sanatçı
-
En kalın sesli orkestra çalgısı
-
[isim]
En kalın erkek sesi
- BAL
-
-
[isim]
Bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal özünden yapıp kovanlarındaki petek gözlerine doldurdukları, rengi beyazdan esmere kadar değişen tatlı, koyu, sıvı madde
- "Nuri, şöyle böyle ama teyzen çok temiz bir kadına benziyor. Evin her tarafına bal dök de yala." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Hacı Ferhat Efendi, Abdülhamit devrinin bal tutup da parmağını yalayanlarındandı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Olgunlaşmış incirin, dışına sızan tatlısı
- "Hepsi o kadar sahici ki telefonun öbür ucundaki, bal gibi inanıyor." (Talât Halman)
-
Ağaçların kabuğundan sızarak pıhtılaşan besi suyu
-
[isim]
Bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal özünden yapıp kovanlarındaki petek gözlerine doldurdukları, rengi beyazdan esmere kadar değişen tatlı, koyu, sıvı madde
- BAT
-
-
[isim]
Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz
-
[isim]
Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz