İçinde ağlam olan 35 kelime var. İçerisinde AĞLAM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ağlam olan kelimeler listesine ya da Sonu ağlam ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
SAĞLAMLAŞTIRMAK
SAĞLAMLAŞTIRMA
BAĞLAMACILIK, SAĞLAMLAŞMAK
SAĞLAMCILIK, SAĞLAMLAMAK, SAĞLAMLAŞMA
AĞLAMAKLIK, BAĞLAMALIK, SAĞLAMLAMA, SAPASAĞLAM
AĞLAMAKLI, BAĞLAMACI, BAĞLAMSAL, SAĞLAMLIK
AĞLAMALI, BAĞLAMAK, ÇAĞLAMAK, DAĞLAMAK, SAĞLAMAK, SAĞLAMCA, SAĞLAMCI, YAĞLAMAK, ZAĞLAMAK
AĞLAMAK, AĞLAMSI, BAĞLAMA, ÇAĞLAMA, DAĞLAMA, SAĞLAMA, YAĞLAMA, ZAĞLAMA
AĞLAMA, BAĞLAM, SAĞLAM
A A L M Ğ Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
4 Harfli Kelimeler
AĞMA, ALMA, AMAL, LAMA, MALA
3 Harfli Kelimeler
AĞA, ALA, AMA, LAM, MAL
2 Harfli Kelimeler
AĞ, AL, AM, LA, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SAĞLAMLAŞTIRMAK
-
-
[-i]
Sağlam bir duruma getirmek, pekiştirmek
-
[-i]
Sağlam bir duruma getirmek, pekiştirmek
- SAĞLAMLAŞTIRMA
-
-
[isim]
Sağlamlaştırmak işi
-
[isim]
Sağlamlaştırmak işi
- BAĞLAMACILIK
-
-
[isim]
Bağlamacının işi veya mesleği
-
[isim]
Bağlamacının işi veya mesleği
- SAĞLAMLAŞMAK
-
-
[nsz]
Sağlam duruma gelmek
-
[nsz]
Sağlam duruma gelmek
- SAĞLAMLAŞMA
-
-
[isim]
Sağlamlaşmak işi
-
[isim]
Sağlamlaşmak işi
- SAĞLAMCILIK
-
-
[isim]
Sağlamcı olma durumu
-
[isim]
Sağlamcı olma durumu
- SAĞLAMLAMAK
-
-
[-i]
Sağlam bir duruma getirmek
-
Bir durumun, bir sözün doğru, gerçek olduğunu kanıtlamak
-
[-i]
Sağlam bir duruma getirmek
- AĞLAMAKLIK
- ...
- SAĞLAMLAMA
-
-
[isim]
Sağlamlamak işi
- "Asım fikrini birçok sözlerle sağlamlamaya uğraşırken araya: -Olmaz mı? Ne dersiniz?- gibi sualler soruyor, cevap istiyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Sağlamlamak işi
- BAĞLAMALIK
-
-
Bağlamaya yarayan
- "Bağlamalık ağaç."
-
Bağlamaya yarayan
- SAPASAĞLAM
-
-
[sıfat]
Çok sağlam, her yanı sağlam
- "Kendi yaşında sırım gibi sapasağlam bir yerli kadın olan karısı bir hafta içinde tifodan ölüp gidivermişti." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Ferit dayı bu savaştan da sapasağlam, üstelik miralay olarak dönmüştü." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Çok sağlam, her yanı sağlam
- BAĞLAMSAL
-
-
[sıfat]
Bağlam ile ilgili
-
[sıfat]
Bağlam ile ilgili
- BAĞLAMACI
-
-
[isim]
Bağlama yapan veya satan kimse
-
Bağlama çalan kimse
-
[isim]
Bağlama yapan veya satan kimse
- SAĞLAMLIK
-
-
[isim]
Sağlam olma durumu
- "Ölenle, son zamanları gevşeyen, azalan fakat kökleri mazinin sağlamlığı içinde kalan eski bir aşinalığım vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Sağlam olma durumu
- AĞLAMAKLI
-
-
[sıfat]
Ağlar gibi olan, üzüntülü
- "Çoğu ağlamaklı bu türlü şarkıları aslında sevmediklerini anlamışlar." (Necati Cumalı)
- "Biz zayıf insanlar, yabancı bir yerde ağlamaklı oluyoruz." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Ağlar gibi olan, üzüntülü
- ÇAĞLAMAK
-
-
[nsz]
Su, köpürerek ve ses çıkararak coşkun bir biçimde akmak
- "Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden." (Ömer Bedrettin Uşaklı)
-
Coşmak
- "Musiki, gönüllerin hüzünleriyle zevklerinin birleştiği sınırda çağlayan sesleridir." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[nsz]
Su, köpürerek ve ses çıkararak coşkun bir biçimde akmak
- DAĞLAMAK
-
-
[-i]
Kızgın bir demirle hayvan derisine damga vurmak
-
Akan kanı dindirmek veya hasta bölümleri ortadan kaldırmak için vücudun bir yerini kızdırılmış bir metal araçla yakmak
- "Kızgın maşa demirini al da kollarını dağla dese dağlayacakmışım." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Çok sıcak, soğuk veya acı, bir şey, yakmak
- "Soğuk yüzünü dağladı. Biber ağzını dağladı."
-
Acısı yüreğine işlemek
-
[-i]
Kızgın bir demirle hayvan derisine damga vurmak
- SAĞLAMCA
-
-
[sıfat]
Oldukça sağlam, sağlama yakın
-
[zarf]
(sağla'mca) Sağlam olarak
-
[sıfat]
Oldukça sağlam, sağlama yakın
- BAĞLAMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi bir yere veya bir şeye tutturmak
- "Gemiyi iskeleye bağlamak."
-
Düğümlemek
- "İpi ipe bağlamak."
-
[-i]
Yara ilaç koyup bezle sarmak
- "Yarayı bağlamak."
-
[-i]
Denk yapmak, paket yapmak
- "Yatakları bağlamak. Eşyayı bağlamak."
-
[nsz]
Oluşmak, tutmak, meydana gelmek
- "Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı / Her yüze çiziyordu bir hüzün kırışığı." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Bir iş veya kimse için ayırmak, tahsis etmek
- "Birine haftalık bağlamak."
-
Anlaşma yapmak
- "İşleri sözleşmeye bağlamak."
-
[-i]
Uyulması zorunlu olmak
- "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır." (Anayasa)
-
Başka bir işle uğraşamaz durumda olmak
- "Bu iş beni çok bağladı."
-
[-i]
Sona erdirmek, bitirmek, tamamlamak
-
[-i]
Geçişi engellemek
- "Bütün yolları bağlamışlar."
-
[-i]
Birini söz veya yazı ile bağlamak, taahhüt etmek, angaje etmek
-
[-i]
Büyü, muska vb.nin aracılığıyla birinin birtakım isteklerini veya yetkinliğini engellemek, yok etmek
-
Gönlünü kazanmak
- "Bu davranışınız beni size bağladı."
-
Birinde bir şeye karşı ilgi, istek uyandırarak o şeye ilgi, yakınlık duymasını sağlamak
-
Bütün ilgisini bir yerde yoğunlaştırmak
- "Kızım, ne yapsak da seni bu eve bağlayabilsek acaba?" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-i]
Bir şeyi bir yere veya bir şeye tutturmak
- SAĞLAMAK
-
-
[-i]
Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek
- "Biz bu ihtiyara son günlerinde hiç aklından geçirmediği bir saadet sağladık." (Haldun Taner)
-
Elde etmek, sahip olmak
- "... o sevimli yavru hâliyle sağladığı sempatinin büyük bir kısmını yitirmişti." (Yaşar Nabi Nayır)
-
Bir işlemin doğruluğunu ortaya koymak
-
[-i]
Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek