İçinde aye olan 7 harfli 24 kelime var. İçerisinde AYE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında aye olan kelimeler listesine ya da Sonu aye ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A E Y Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AY, EY, YA, YE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BİDAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Başlama, başlangıç
- "Sevdasını, bidayette kıyısından köşesinden paylaşırken, zamanla tamamen sahiplenmiş." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Başlama, başlangıç
- PESPAYE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Alçak, soysuz, aşağılık
- "Zaten yemişleri asil ve pespaye olarak ikiye tasnif etmek pek kolaydır." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Alçak, soysuz, aşağılık
- RİVAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Söylenti
- "O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti." (Falih Rıfkı Atay)
- "Son nefesini vermeden önce, biraz daha ışık, diye söylendiği rivayet edilir." (Haldun Taner)
-
Bir olay, bir haber veya sözü nakletme
- "Rivayete göre, iğrenç, akla gelmez uğursuzluklar işlemişler." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Söylenti
- SERMAYE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların tamamı, anamal, başmal, kapital, meta
- "Komisyoncu demek, metelik sermayesi olmayan tüccar demektir." (Aka Gündüz)
- "Üç yüz lirayı alırlarsa bunun yüz lirasını çocuğa sermaye yapacaktı." (Halide Edip Adıvar)
- "Köyden kopup, yabancı işçi olup, beş altı yılda sermayeyi doğrultup, yurtta özel teşebbüsçü bir yarım yamalak kapitalist olma özlemi görülüyor çoğunda." (Haldun Taner)
-
Varlık, servet
-
Konu
- "Bu lakırtı, bir hafta havuzlu kahvenin sermayesi oldu." (Refik Halit Karay)
-
Genelev kadını
-
[isim]
Bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların tamamı, anamal, başmal, kapital, meta
- HİDAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu
- "Önce onu sünnet ettirmiş, hidayete erdiği için adını da Hadi koymuş ve konağına almış." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu
- SAYEBAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gölgelik
-
[isim]
Gölgelik
- LAYEMUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Ölümsüz, ölmez
-
[sıfat]
Ölümsüz, ölmez
- ŞAYESTE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Uygun, yakışır
-
[sıfat]
Uygun, yakışır
- BEGAYET
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[zarf]
Son derece, pek çok, aşırı
- "Kızım, evladım, sana söyleyeceğim sözler begayet mühim, begayet naziktir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[zarf]
Son derece, pek çok, aşırı
- VESAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Vasilik
- "Vesayet ve himaye altına giren bir devlet istiklalini yitirir." (Haldun Taner)
-
[isim]
Vasilik
- AYETLİK
- ...
- GAYETLE
-
-
[zarf]
Aşırı derecede
- "Gayetle zengin bir ailenin kıymetli, tek evladı." (Ömer Seyfettin)
-
[zarf]
Aşırı derecede
- VİLAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İl
- "İki haftadan beri komşu vilayetleri kasıp kavuran dayanılmaz sıcaklar burada..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Valilik
-
[isim]
İl
- CİNAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Adam öldürme
- "Cinayetlerin ve intiharların sebebi kudret ve imkân arasındaki dengesizliktir." (Refik Halit Karay)
- "İşgal kuvvetleri şu veya bu şekilde cinayetler işlemişlerdir." (Peyami Safa)
-
Adam öldürme derecesinde ağır suç
-
[isim]
Adam öldürme
- MUAYENE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir kimsenin hasta olup olmadığını veya hastalığın ne olduğunu araştırma
- "En son bir de kan muayenesi yaptılar." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Ben de hastaları muayene ettiğim küçük odada yatıp kalkacağım." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Gözden geçirme, araştırma, yoklama, kontrol
- "Gümrük muayenesi."
- "Küçük yokuşu muayene ettim, kimseler yok." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Bir kimsenin hasta olup olmadığını veya hastalığın ne olduğunu araştırma
- DİRAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Zekâ
-
[isim]
Zekâ
- KAYETME
- ...
- SİRAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hastalık başkalarına geçme, bulaşma
- "Yapılan muayene neticesinde, hastalığın kimseye sirayetine meydan verilmeyecektir." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Yazın korkunç sıtması, gökyüzüne ve gökyüzünün yıldızlarına kadar sirayet eden bu küçük kasabayı terke hazırlanıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yayılma, dağılma
- "Vehbi'nin bu şüphesi büyüklere sirayete başladı, çocuk bu fırtınada başka köye gitmiş olamaz." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bu dedikodular bizim eve bile sirayet etti." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Hastalık başkalarına geçme, bulaşma
- KİFAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yeterli miktarda olma, yetme, kâfi gelme
- "Kazandığım para benim sade hayatıma kifayet ediyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir işi yapabilecek yetenekte olma, yeterlik, liyakat, iktidar
-
[isim]
Yeterli miktarda olma, yetme, kâfi gelme
- VELAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Velilik
-
Otorite
-
Yetke
-
[isim]
Velilik